“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa bir koyunu
Gelir de Adl-i İlahi sorar Ömer’den onu… “
Suskunluk hakim sorumlularda. Üzüntü beyanları dökülmeyecek ağızlardan. Hele ‘özür’ şu ana kadar gelmediyse, hiç gelmeyecek bundan sonra da.
Adı bazen gerilla, bazen asker, bazen de kaçakçı. Ölümün en ağırı ise ortak noktaları.
‘Kurşunlara alışık bu halk, biraz da bomba verelim’ denildi galiba.
Savaş uçakları ile masum, silahsız ve de savunmasızlara bomba yağdırıldı.
Katiller belli (mi?)…
Ölenler belli ama: 35 fidan.
Baba, evlat, eş, abi ve belki de daha öğrenci olacak yaşta.
Yeni bir film değil bu. Heyecan verici tarafı da yoktu kimileri için. Senaryo belli zira.
Anlatıyor yaralı: ‘Dedelerimizden beri kaçakçılık yapıyoruz. Devlet göz yumuyordu, ta ki dün geceye kadar. Bir anda asker yolu kapattı, uçaklar bombaladı.’
‘Orası Kuzey Irak gerilla bölgesi’ diyorlar kurnazca.
‘ İstihbari bilgi yoksunu musun ki, daha burnunun dibini göremiyorsun?’ diye sormazlar mı sana…
Mazeret üretme merkezleri ise hemen devrede. Kaçakçılık yapmaları öldürülmeleri için geçerli sebepmiş gibi, yamanmaya çalışılıyor ayıp ve kusurlar pervasızca.
Bu işi yapmalarında sizin hiç mi günahınız yok?
Sizi gidi kan emiciler, vampirler, bombacılar, eli silahlı katiller…
Muhtaçsınız kana, ölüme, kırmızı renge, ağıda, feryada, figana…
Mahkumsunuz halka…
Sahipsiniz yalana, dolana, üstünü kapatmaya, saklamaya, örtbas etmeye, sümen altı etmeye…
Gizli gizli gelir, arkadan, üstten, sağdan, soldan vurur, kaçarsınız gece karanlığında.
Toprağa düşen genç bedenleri at sırtında götürürlerken, bomba yağdıran uçaklarınız, helikopterleriniz yakıt ikmali yapıp dönmeyi neden hesap edemedi acaba?
Teknolojinin 'insansız uçakları' devredeydi. Sonrası için 'insanlı uçakları' da devreye koyuverseydiniz ya.