Ahmet Varol / Yeni Akit
İşgalcilerden organ hırsızlığı
Bir kişinin, örgütün veya kendini devlet olarak tanımlayan yapının herhangi bir insani, ahlaki ve hukuki değeri yoksa ona her şey serbesttir. Böylesine arsızlaşan bir yapılanmayı durdurmak için güç, kuvvet kullanmaktan başka çare yoktur. Ama eğer gücü ellerinde bulunduranlar onu oldum olasıya serbest bırakmış, yaptığı hiçbir şeyden dolayı sorguya çekmiyor, en azından bazı sınırları gözetmesi için zorlamıyorlarsa artık onun yapamayacağı bir şey yoktur. İşte insanlık bu gerçeği bu sıralarda siyonist işgal rejiminde bir kez daha tecrübe ediyor.
Aslında insanlık, siyonist işgal rejiminin hiçbir ahlaki ve hukuki ölçüsünün olmadığını kuruluşundan bu yana birçok kez tecrübe etti. Deir Yasin, Sabra ve Şatilla, Kana katliamları gibi nice korkunç katliamın da içinde olduğu yüzlerce katliam gerçekleştiren, Gazze’ye 17 yıldan beri insanlık dışı abluka uygulayan, birinci intifada sürecinde çocukların kol ve bacaklarının kırılmasına karar veren, Filistinlilere işkence yapılmasına ve hatta bu tür işkenceler yüzünden öldürülenler hakkında soruşturmaya başvurma ihtiyacı bile duymayan ve burada bir yazıya değil ciltler dolusu kitaplara sığdırmamızın mümkün olamayacağı kadar zulümlere imza atan siyonist işgal rejimi değil midir?
Ama çağımızda güya küresel çapta nizam ve intizam sağlama, haksızlıkların önüne geçme, savaş suçlarını yargılama, insan hakları ihlallerini önlemek için evrensel beyannameler yayınlama iddiasındaki kurumların hiçbiri siyonist işgalcileri işledikleri suçlardan, gerçekleştirdikleri aşırılıklardan dolayı hesaba çekme ihtiyacı duymadı. Onun da ötesinde siyonist katillerin zulüm ve haksızlıklarından dolayı eleştirilmelerinin önüne geçmek için “antisemitizm” ile ilgili yasal düzenlemelerden yararlandı. İşgalci siyonistlerin katliamlarıyla ve zulümleriyle ilgili eleştiri ve tepkileri antisemitizmle aynı yere koydu.
Bu itibarla siyonist işgal rejimi çağımızdaki küresel güçlerin ve çağdaş emperyalizmin bir zincirsiz köpeğidir. Onun istediğine saldırması ve istediği haksızlığı yapması “nefsi müdafaa”, taşlanması ise “terör” olarak nitelendirilmektedir. Siyonist katillerin önlerini bu derece açanların aslında onlarla aynı yere konması gerekir. Zaten insani ve ahlaki değerlerden nasiplerinin vahşette sınır tanımayan siyonistlerin nasiplerinden fazla olduğu söylenemez.
İşine gelmediği yerde bütün herkesin riayet etmesi gerektiğini söylediği tüm kuralları ayakları altında çiğneyen ve kavramları tamamen ters yüz ederek çifte standartçı politika izleyen küresel emperyalizmin sürekli himaye ettiği, desteklediği ve sahip çıktığı zincirsiz köpek neler yapmaz ki! Böyle biri için “yapmaz” kelimesinin bir karşılığı yoktur. Çünkü onu bağlayan bir değer ve kural yoktur ki kendini onunla sınırlasın da ona ters düşeni yapmasın. Böyle biri hakkında “yapamaz” diyebilmek gerekir. Bu da ancak gücünü ve imkanlarını bağlamakla, sınırlamakla mümkün olabilir.
Bilindiği üzere işgalci siyonistler Gazze’ye yönelik saldırılarda gerçekleştirdikleri katliamlarda zaman zaman öldürülenlerin cesetlerine el koyuyorlar. Bunu sadece insanları katletme zevklerini tatmin için yaptıkları canavarlıkların semeresini gözleriyle müşahede edip rahatlamak, moral bulmak için yapmıyorlarmış.
Gazze’deki Hükümet İletişim Bürosu, işgal güçlerinin Gazze’nin kuzey kesiminde gasp ettikleri şehit cesetlerinden organlar çaldıklarını dile getirerek bu konunun soruşturulması için bağımsız bir uluslararası soruşturma heyeti oluşturulmasını istedi.
İşgal güçleri, Gazze Şeridi’nin kuzey kesiminde kara saldırısı esnasında katlettikleri 80 kişinin cenazesine el koymuş ve daha sonra bunlar BM ile koordinasyon içinde işgalcilerden alınmıştı. Gazze’deki Hükümet İletişim Bürosu’nun açıklamasında teslim alınan cesetler üzerinde yapılan incelemede bazı müdahalelerin dikkat çektiği ve yapılan tıbbi tetkikler sonucunda, cesetlerden organ naklinde kullanılmaya müsait bazı önemli organların çalındığının tespit edildiği bilgisi verildi.