On derste cinayet

Aslında tam da "vay be günahını almışız Süreyya Bey'in. Durumun farkına vardı ve susup köşesine çekildi, adaletin tecelli etmesini bekliyor" diye sevinirken yine ibre tırmanmaya başladı.

Bilmiyorum başka bir ülke medyasında işler bu kadar bayağılaşıp, şirazesinden çıkıyor mudur? İşin tuhafı en ciddi gazeteler bile artık topa girmeyi habercilik filan sanıyorlar. Medyanın başını çektiği yozlaşmanın vardığı bir zirve sanırım Garipoğlu-Karabulut başlıklı haberler. Akıl alır gibi değil ama bir TV kanalında aynen şu alt yazıyı gördüm: "Cem Garipoğlu kaç yıl ceza alacak? Az sonra..."

Her şey bir yana, suçun bu kadar iğdiş edilip alenileştirilmesinin bulaşıcı etkisi olduğunu okumuştum bir yerlerden. Bu tür sapkın suçlar abartıla gösterile bir şekilde normalleştiriliyor ve -ne yazık ki- bir süre sonra benzer suçlarda artışlar görülüyor. Suç biliminin yıllardır üzerinde durduğu bir gerçek bu. Üç gazete daha fazla satmak, birkaç birim reyting daha yükseltmek için girişilen bu seviyesizlik kavgası toplumun temelini tırtıklayıp duruyor. Daha da garibi, birkaç insaf sahibi ve bir tutam hukukçu-bilim adamından başka kimsenin de pek şikâyetçi olmaması!

Başta da dediğim gibi; bir hafta öncesine kadar ben maktul ailesinin özellikle zanlının yakalanmasından sonra yapabileceklerinden tedirgin oluyordum. Eline geçirdiği kırmızı testereyi boğazına dayayan acılı babanın, mahkeme salonunda ve kapısında yapacağı eylemlerin medyanın da gazıyla işi nasıl içinden çıkılmaz bir duruma getirebileceğini düşünüyordum.

Ama görülen o ki, medya babadan artık bir şey çıkmayacağını anladı -en azından şimdilik- hemen başka kaynaklara yöneldi bile. Ahmet, Mehmet bilmem kim gibi bir dolu isim üretti önce. Sonra kalkıp ta Gaziantep'e gitti bilmem kimi buldu. Bu nasıl bir koku almaktır, nasıl bir gelişmiş radar sistemidir akıl alır gibi değil.

Nasıl bir muazzam bilinçaltı ki, bu tip insanları bulup söylenenler köpürtülerek servis yapılabiliyor, hayret etmemek elde değil. Katilin kullandığı kanlı testereyi manşete çekmekten çekinmeyen zihniyetin bilinçaltındaki satanist ayinler, toplu seks partileri, bilmem hangi tür merasimler ana haber bültenlerinde uçuşuyor.

Hem de ne uçuşma! Koca koca adamlar; avukatlar, ruh bilimcileri, insan sarrafı görüntüsündeki medya maymunları ekrandan ekrana koşup olağanüstü ciddi surat ifadeleriyle zanlının ruh halini yorumluyor, sadece medyadan okudukları kadar bilgi kırıntıları ile analiz yapmayı deniyorlar. Sonra başlıyor yargılama süreci. Gazete sütunlarında, TV ekranlarında olay canlandırılıyor, suçlamalar yöneltiliyor, savunmalar alınıyor. Zanlının avukatı zaten çoktan beri teşne gibi bu duruma. O da ekrandan ekrana koşuyor. Bütün bu sürecin doğal neticesi olarak izleyiciye bir de sonuç verilmek isteniyor sanırım. Ki altyazı patlangacı çarpılıyor suratımıza: Cem kaç yıl ceza alacak, az sonra! Hani utanmasalar, 'zanlı suçlu bulunursa gelip stüdyolarımızda cezasını kesebilir, anılarını anlatabilir, biz de reytingleri toplarız' filan diyecekler! Gidişat öyle çünkü.

Bir kez daha yinelemek durumundayım; bu tür yayınların hiçbir kıymet-i harbiyesi olmadığı gibi, bu tür suçların sayısında artışa neden olacaktır. Hani Cem Yılmaz'ın gösterilerinde anlattığı '10 derste Anadolu rock' var ya, öyle bir şeye dönüşüyor durum. Ülke medyası kendini kaybetmiş bir şekilde, "On derste testereyle cinayete giriş" eğitimi verir oldu. Millet bu tür haberler ile meşgul edilirken kamuoyunun cidden tartışması gereken meseleler de arada kaynayıp gidiyor ne yazık ki.

Örnek mi istersiniz?

Taraf gazetesinin kaç günden beri yayınladığı "Adli Tıp haberleri"ni takip etmenizi öneririm. Okuyup da bakın, vaktiyle Holding medyası halaybaşlarının özel olarak kamuoyuna servis yaptığı isimlerin marifetlerini... .

ZAMAN