İbrahim Dönmez / Mecra
Ömer Muhtar'a Mekke'den gelen mektup
İslâm’a girdiği 1926 yılından itibaren Ortadoğu’ya seferlerini sıklaştıran, ardından da Suudi Arabistan’a yerleşen Avusturyalı muhtedî Muhammed Esed, Ömer Muhtar’ın içinde yetiştiği Senusi hareketine büyük bir sempati besliyordu. Ona göre Hz. Peygamber’den bu yana İslam dünyasının hiçbir yöresinde Senusi hareketi kadar İslami hayat tarzına yakın bir çizgide gelişen geniş çaplı bir hareket görmek mümkün değildi. Ömer Muhtar Libya dağlarında ve çöllerinde yirmi yıldır ülkesini kahramanca savunuyordu.
1931 yılı başına gelindiğinde artık umutlar tükenmeye başlamış, bu koca yürekli yaşlı adamın çevresinde sadece bir avuç savaşçı kalmıştı. Buna rağmen savaşmaya devam ediyorlardı. Büyük Senusi, Şeyh Ahmed ülkeden çıkalı uzun yıllar olmuştu. O günlerde Mekke’deydi. Şeyh Ahmed bir sohbet sırasında Muhammed Esed’e “Mücahitler için neler yapılabileceğini yerinde tespit için bizim adımıza Sirenayka’ya gider misin?” deyince Esed, “evet” demekte hiç tereddüt etmedi ve bundan büyük bir onur duydu.
Hazırlıklar büyük bir gizlilikle yürütüldü. Mısır’daki Senusi karargâhı ile gizli yazışmalar yapıldı. Hazırlıklar tamamlanınca harekete geçildi. Kızıldeniz üzerinden kuzeye Mısır’a, Mısır içinden de yine kuzeye doğru uzun ve meşakkatli yolculuklardan sonra Libya sınırına varan Muhammed Esed ve yol arkadaşı, sınır devriyelerine ve İtalyan uçaklarına rağmen Cebel-i Ahdar’a varmaya muvaffak oldular. Burada mücahitler kendilerini karşıladı. Develer atlarla değiştirildi. Birkaç gece sonra Çöl Aslan’ının mevzilendiği vadiye ulaştılar. Adıyla müsemma yeşil dağların ardıç ormanında kendileriyle buluşmaya gelecek olan koca aslanı beklemeye koyuldular.
Mücahitler onları birkaç denemeden geçirdiler, doğru insanlar olduklarından emin olmak istiyorlardı. Yirmi senelik savaş geçmişleri ve içinde bulundukları coğrafya onların böyle davranmalarını gerektiriyordu. Muhtar’ın adamları iyice emin olunca, Çöl Aslanı toynakları bezle sarılmış bir atın üstünde çıkageldi. Vakit geceydi. Şöyle anlatıyor Esed: “İki yanında birer adam vardı; birçok mücahid de ardı sıra geliyordu. Bizim beklediğimiz kayalara varınca, adamlardan biri attan inmesine yardım etti; biraz zorlukla hareket ediyordu (on gün kadar önce çarpışmada yaralandığını öğrendim). Ay ışığında şimdi onu açıkça görebiliyordum: iri kemikli, orta boylu bir adamdı; kırışık ve vakur yüzünü kısa, karbeyaz bir sakal çevreliyordu. Göz oyukları derindi; başka şartlar altında olsaydı, insan gözlerinin çevresindeki çizgilere bakarak onun gülmek üzere olduğunu sanabilirdi, ama şu anda bu gözlerde hüzün ve cesaretten başka bir şey yoktu.”
Karşılıklı oturdular. Seyyid Ahmed Es-Senusi’den gelen mektubu okuyan Ömer Muhtar şöyle dedi: “Allah ona uzun ömürler versin. Seyyid Ahmed hakkınızda iyi şeyler yazıyor. Bize yardıma hazırmışsınız. Bize kerem sahibi Allah’tan başka kimsenin yardım edebilmesinin mümkün olmadığını görüyorum. Galiba bize verilen vadenin sonuna geldik…”
Büyük Senusi’nin kafasında yer alan direnişin merkezini taşıma fikri artık geçersizdi. Zira yeni merkez olarak düşünülen Kufra çoktan düşmüştü ve bundan Seyyid’in haberi yoktu. Artık yapacak pek bir şey kalmamıştı. Çöl Aslanı, büyük mücahit şunları ekledi:
Sen de görüyorsun ya evlat, gerçekten biz artık bize tanınan vadenin sonuna gelmişiz. Savaşıyoruz, çünkü düşmanı bu topraklardan söküp atıncaya kadar ya da bu uğurda ölünceye kadar imanımız ve özgürlüğümüz için savaşmak zorundayız. Başka yolu yok. Allah’a aitiz ve O’na döneceğiz. Kadınlarımızı, çocuklarımızı Mısır’a gönderdik ki, Cenab-ı Allah bizi ölüme çağırdığı zaman arkamıza dönüp bakmayalım.
Muhammed Esed orada iki gece daha kaldı. Mücahitlerin durumunu, kamplardaki yaşamı, yakından gözledi. Ömer Muhtar ile yardım yolları hakkında bazı planlar da tasarladı. Lakin her ikisi de biliyorlardı ki yapacak pek bir şey kalmamıştı.
Muhammed Esed bir daha görüşmemek üzere Ömer Muhtar’dan ayrıldı. Aylar sonra koca Ömer yine kahramanca savaşırken yaralı bir şekilde esir düştü ve Suluk denilen yerde halkının gözleri önünde asılarak şehit edildi.
(Bu yazının kurgusunda, Muhammed Esed’in “Mekke’ye Giden Yol” isimli hatıratından yararlanılmıştır.)