Ömer Abdurrahman Nasıl Biriydi?

ABD’de esir tutulduğu zindanda geçtiğimiz günlerde vefat eden Ömer Abdurrahman hakkında değerlendirmelerde bulunan Ahmet Varol, “Onu Batı medyası sürekli radikal, köktenci olarak tanıttı. Fakat gerçekte mutedil bir çizgisi vardı.” diyor.

Ömer Abdurrahman

Ahmet Varol / Yeni Akit

Mısır’daki Cemaati İslâmiye’nin bir diğer adıyla Tanzimu’l-Cihad Hareketi’nin kurucusu ve manevi lideri Prof. Dr. Ömer Abdurrahman ABD’de esir tutulduğu zindanda yetmiş sekiz yaşında dünya hayatına veda etti. Yüce Allah’tan kendisine rahmet ve mağfiret diliyoruz. Allah mekânını cennet eylesin.

Ömer Abdurrahman’la gazetecilik alanında çalışmaya başlamamın ve İstanbul’a yerleşmemin ilk yıllarında şahsen tanışmıştım. O zaman bir uluslararası toplantıya katılmak için bir heyetle birlikte İstanbul’a gelmişti. Bu heyet bizi o zaman İslâm mecmuasının genel merkezinde ziyaret etti ve bu vesileyle Ömer Abdurrahman’la da şahsen tanışma, görüşme, sohbet etme ve kısa bir röportaj yapma fırsatı bulmuştum.

Gayet mütevazi ve cana yakın bir kişiliği vardı. Onu Batı medyası sürekli radikal, köktenci olarak tanıttı. Fakat gerçekte mutedil bir çizgisi vardı. İlmî açıdan kendini yetiştirmişti ve bütün İslâmî kesimlerle sıcak ilişki içinde olmaya çalışıyordu. Ama engelliliği sebebiyle kurmuş olduğu cemaatin de daha çok düşünce önderliğini yapıyordu, fiili olarak liderliğini yapma ve her şeyini yakından takip etme, gözetleme imkânından yoksundu. Çünkü gözleri görmüyordu ve o yüzden kendi kişisel işlerinde bile başkalarının yardımına ihtiyacı vardı.

Gözlerini bebeklik yaşında kaybetmesine rağmen çok küçük yaşlarından itibaren okumaya ve öğrenmeye ilgi göstermeye başlamış. Görmeyenlere özel olarak verilen eğitim öğretim sistemlerinden yararlanarak küçük yaşlarında okumayı öğrenmiş, Kur’an-ı Kerim hafızı olmuş ve İslâmî ilimleri tahsil etmeye başlamış. İlmi alandaki büyük gayretleri neticesinde Mısır’ın ileri gelen ilim adamları arasında yer almış.

Ancak İslâmî alandaki çalışmalarından ve özellikle gençleri yönlendirme konusundaki çabalarından dolayı gerek Mısır’daki dikta rejiminin gerekse küresel emperyalizmin özellikle de ABD’nin hedefi oldu.

1993’te ABD’de bir bombalama eylemiyle irtibatlandırılmasını sağlayan kişinin onun çok yakınında dolaşan bir ihanetçi olması, istihbaratçıların onun hemen yanı başına bir eleman yerleştirdiklerini göstermesi açısından dikkat çekiciydi. Bu da onun ihmalinden değil çevresindeki teşkilat yapısında yer alanların ihmallerinden veya dikkatsizliklerinden kaynaklanıyordu. Çünkü o engelliğinden dolayı sürekli etrafındakilerin yardım ve desteğine ihtiyaç duyuyordu. Bu dikkatsizlik Mısır içinde de teşkilatının bazı sıkıntılar yaşamasına neden olmuştu.

ABD’de zindana atılmasından sonra hücre hapsine mahkûm edildi ve kendisine çeşitli şekillerde eziyet edildi. Onun maruz kaldığı uygulamalar ABD’nin gerçek yüzünü, kimliğini ve insan haklarından ne anladığını ortaya koyması açısından düşündürücüdür.

Aile efradıyla ve yakın akrabalarıyla yüz yüze görüşmesine izin verilmeyen Ömer Abdurrahman bazı hastalıklara maruz kalması sebebiyle ilaç kullanıyordu. İslâm’a ve Müslümanlara karşı savaşmaktan özel zevk duyan Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturmasından sonra ilaçlarına el konulduğu gibi ara sıra yalnızlığın sıkıntısını üzerinden atmak amacıyla kullandığı radyosuna da el kondu. İlaçlarına el konmasından sonra da onun Mısır’daki cemaatinin siyasi kanadı durumundaki İmar ve Kalkınma Partisi tarafından yapılan açıklamada Ömer Abdurrahman’ın sağlığının tehlikede olduğuna dikkat çekilmişti. Yaşayabilmek için bir bakıma ilaçlara bağımlı hale gelen insanın ilaçlarına el konması onun bir şekilde idama gönderilmesi anlamına gelir. O yüzden gerçekte Trump yönetiminin Ömer Abdurrahman’ı idam ettiğini söyleyebiliriz. Yüce Allah’tan da onun vefatını şehadet olarak kabul etmesini diliyoruz.

Yorum Analiz Haberleri

"Suriye'den bize ne?" yaklaşımını besleyen körlük
Suriye devrimine çarpık ve indirgemeci yaklaşımlar
Yılbaşında normalleşen haram: Piyango
Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye