Gülencilerin tüm kurumlardan temizlenmesi bir ‘devlet politikası’ olarak KHK’lar üzerinden hayata geçiriliyor. Ne var ki devlet politikası çoğu zaman vatandaşı mağdur ederek, ezerek, yok sayarak uygulanmaya çok müsait ve anlaşılan her kurumda bu fırsatı kaçırmak istemeyenler hayli fazla…
Aşağıda bana son iki hafta içinde gelen mesajlardan birkaç tanesini okuyacaksınız. Kalbinizi açmanızı, itidalli bir okuma yapmanızı ve paylaştığımız sorumluluğu görmenizi temenni ediyorum.
***
“KHKnın 49. Maddesi ile biz ÖYP’lilerin devlet güvencesi elinden alındı. Ben doktora tez döneminde bir araştırma görevlisiyim ve tezimi verecekken tezim kaldı. Ayrıca TÜBİTAKTA kabul edilen bir bilimsel proje çerçevesinde eşimle bir yıllığına Amerika’ya gidecektik. Gideceğiz diye eşim işinden ayrıldı... (Aynı günlerde) KHK üniversitelere ulaşmadan Batman ve Kilis üniversiteleri arkadaşlarımızı işten çıkardı maaşlarına el koydu. Bir arkadaşımız üzüntüden üç aylık bebeğini düşürdü...”
***
“Bazı FETÖ mensuplarının sorularını çaldığı 2010 KPSS’ye giren ve 120 soruluk Genel Kültür-Genel Yetenek testinden 90 ve üzerinde net yapan herkes (20.500 kişi) FETÖ şüphelisi yapıldı ve bunların pasaportlarına zayi kaydı konularak yurtdışına çıkışları fiili olarak engellendi. Burslu olarak yüksek lisans yapmak için yurtdışına çıkarken havalimanında pasaportuma el konuldu. Devlet seyahat hürriyetimi 50 gündür engelliyor. 30 Eylüle kadar gidemezsem bursum yanacak… Soru hırsızlarını 6 yıldır bulamayan devlet bedeli bize ödetiyor.”
***
“1997 Aksaray İmam Hatip Lisesi, 2002 İnönü Ün. FEF T.Dili bölümünü 1.likle bitirdim. 2002 sonbaharında Polis Meslek Yüksek Okulunun yazılı sınavında 1. oldum ve mülakat neticesinde 2003 yazında Polis Akademisi Diyarbakır A.Gaffar Okkan Polis Meslek Yüksekokulu’nda göreve başladım. 2007’de Konya Ereğli PMYO’ya tayin oldum. 2015’te Aksaray Üniversitesine aktarıldım. 1 Eylül tarihli KHK ile (bilmediğim bir sebepten) görevimden ihraç edilmiş bulunmaktayım. Oysa ben… Bu FETÖ’cü hainlerin bankalarına 1 kuruş para yatırmadım. Sendikalarına ya da bilmem ne kurumlarına hiçbir zaman üye olmadım. Çocuklarımı okullarına, kreşlerine ya da kurslarına göndermedim. Dershanelerine gitmedim, yurtlarında ya da evlerinde kalmadım. Gazetelerine, dergilerine ya da diğer türlü yayınlarına abone olmadım. Yardım derneklerine, kurslarına ya da okullarına 1 kuruş para yardımında bulunmadım. Sohbet adı altında yaptıkları göz boyama toplantılarına katılmadım. Bunların hiç birini yapmadığım gibi 20 yıldan fazladır hep karşılarında oldum. Hatta bunun neticesinde… kendilerinden olmayanlara uyguladıkları mobbinge maruz kaldım. Uydurma sebeplerle hakkımda soruşturma açıldı, okulda bana ders vermedikleri oldu, öğrenci seçimi için yapılan mülakatlarda mevzuata aykırı davranarak bana görev vermediler. Şimdi ise her zaman düşmanlığını ve de zararını gördüğüm bu hainlerden biri olmakla itham ediliyorum… Yaşım 40 a geldi ve hiçbir suçum yokken bomboş kaldım ortada. Bu nasıl bir mantıktır? Lütfen bir akıl verin...”
***
“KHK İle kamudaki görevime FETÖ/PDY mensubu olduğum iddiası ile son verildi. Ben de idari mahkemede dava açtım. AİHM’de de yakın zamanda dava açıp hakkımı arayacağım. Ne yazık ki bu olaylar tekrar iş başına gelsin, masumun hakkını savunsun diye 12 sefer tercih yaptığım AKP eliyle oldu… Allah’a kasem ederim ki din günü AHZAB -58 : “Mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, işlemedikleri bir suç ve günah sebebiyle eziyet edenler ise, cidden iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir” ayeti sırrınca bana eziyet ettiniz. Bundan dolayı ne size ne de bu eziyete vesile olan hiç kimseye hakkımı helal etmeyeceğim. Bir dava da Mahkemeyi Kübra’da açacağım. Devlet içine kim ki her hangi bir zümre yerleştirir veya destekler ve bundan bir kazanç sağlar, her şeyden önce Nisa/58’e aykırı davrandığı için ve bunu bilinçli yaptığı için Allah’a savaş açmıştır. Allah’a savaş açan eninde sonunda kaybeder… 28 Şubat oldu eşimin başını açtılar. 15 Temmuz lanetli gecesi oldu siz beni işten attınız… Eşim ve ben neden bunlar başımıza geliyor, suçumuz ne diye düşünüyoruz… Tek bir suçumuzun olduğunu düşünüyoruz artık: Allah’ı delice sevmek... Sonra da diyoruz ki biz ne olursa olsun, hangi eziyet olursa olsun, ne onu sevmekten ne de hakkımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Ne yazık ki bu günleri yaşarken adaletin eliyle tecelli edeceğini sandığım siz Müslüman kardeşlerime zerre güvenim kalmadı... Baki olan Allah’a dua ediyorum ki bir daha Müslümanların iktidar olduğu bir zamanı gösterme bana... Çünkü her şeyden acı olanı onların adaletsizliğine şahit olarak yeniden diriltilmek... Olur da bir gün okursanız... “
***
Bu alıntılar yapılacak işin aciliyetinin gözleri karartmaması için bir uyarı. Bir cins ağacın hastalıklı hale gelmesinin karşılığı tüm ormanın yakılması olabilir mi? Türkiye böylesine ilkel bir tedbir ve müdahale anlayışını hala aşamadı mı?
Devleti vatandaş nezdinde zücaciye dükkanına girmiş bir fil durumuna düşürmenin vebali bugün idrak edilemiyor olabilir ama ömrümüz boyunca tek tek hepimiz bu yaşananları ensemizdeki bir hortlağın gölgesi gibi hissedecek ve muhtemelen son demlerimizde hatırlayacağız.
Tabi olur da bir gün düşünür ve hissedersek…
Not: HDP’li milletvekili F. Uca, S. Yiğitalp ve Diyarbakır Belediye Eş Başkanı F. Anlı hakkında bir cenazeye katıldıkları için soruşturma açıldı. Terör propagandası yapmaktan, toplantı ve gösteri yürüyüşü kanununu ihlal etmekten… Aynı cenazeye katılan diğer insanlara soruşturma açılmamış. Demek ki eylemin kendisinde suç yok. Ama bir eylemi bazı seçilmiş siyasetçilerin yapması suç… Doğrusu ‘övünülecek’ bir hukuk anlayışı.
Kaynak: Karar