Ölümüne Hayat

SEZAİ ARICIOĞLU

Duvarların önünde durmamız neyi değiştirecek. hiçbir şey bizim istediğimiz gibi olmazken… Dingin sabahlara uyanma isteğimizin önündeki koca koca kertenkeleleri bir bir öldürmemizi emreden din(ci) ahtapotun kolları uzadıkça özgürlüğün uçmak istediği yamaçlardan devasa kayalar evimizin önüne düşüyorlar. Tepe lambası yanan otoların egsozlarından kan yerine damlayan bilgidir artık. Evet bilgi. Milyarlarca bilgi. Sayılamayacak kadar çok bilgi. Esareti insan kendi içinde yaşar derler ya hani. Esaret önce insanın kendi içinde başlar. Artık esaret bilgiyle başlıyor. Hay Allah bu da nerden çıktı.

İlk olarak gözlerimizi açtığımızda meraktır bizi uyandıran dünyaya. Merakımızdan delirecek gibi oluruz çoğu kez. Asfaltlarda kalkan tozlar tüm şehri griye boyar kimse şikayet etmez. Sadece süt almaya giden annenin yokluğa isyanıdır yeryüzünün en onurlu direnişi. Yokluğa isyan inadına süt almaya gitmektir. Umudunu satmadan geçişken zevklerin girdabına.

Hangisini istediğin belli olmaz ekseriyetle. Hangisine talip olduğun koca bir muammadır gülün dikenine. hep bir paradoks hep bir sarsıntı. ucu sonu belli olmayan uğultusuz bir sarsıntı. Sabitlesen de kendini hatta çivilesen bile ne değişir. Senin varlığındaki anlam yine senin yükleme yaptıklarındır değil mi? Göz kapaklarındaki yorgunluk alabildiğine artmışken ve göz ucu ile dahi görmek istemediğin gerçeklerle yüzleşip duruyorken saplarla samanı karıştıran zihniyeti de görmezden gelerek kahvaltındaki lezzeti alabildiğine büyütürsün.

Gördüğün halde yapmak istemediklerindir senin adın… Kimliğine gelirsek! İstersen hiç gelmeyelim? Rahatına devam et. Kuşkularından arın. Dipsizlik ile derinliği hep karıştırıyorsun ya öteden beri hala da devam et buna. Dipsiz kuyuların acılarında ulusçuluğu semirtir damarlarındaki kanın hızı. İte kaka gidebilmeyi yediremezsin gururuna. Kibrinden tabiat intihar eder, ölür.

Derinlik ilmi bir durumda tezahür etmeli. kalbin yapacağı bir şey olmalı belki de. Yatay kalarak da ölebilirsin istersen. Derinlerden gelen sesler canını acıtır bilirsin. Hem o kertenkeleler evrimden bize miras kalmışlardı zaten. Hepsi kötüydü hepsi kabakçının ülkesinden sökün etmişlerdi. Kabakçı dedim de evreni mahkum alma arzusundakilerin babasıdır bu kabakçı bilirsin. İğrençliklerin tam merkezinde ve kendinden menkullenen değerlerle yoğrulmuş bir iptidailiktir kabakçı.

Şimdi dudaklarını daha hızlı depret. Dilini de aynı şekilde. hiçbir şeyi unutmamalısın. Hayatın hızı senin saçlarına aklar düşürdükçe bir tebessümle değil tam tersine çatık kaşlarınla yenmelisin ye’si. Dırdırlar uzar gider. Mırıldanmalar karnından konuşmalar alır başını gider… Bir vaveyladır olup bitenin tamamı derler sana inanmak istemezsin.

Dilini tekrar depretmelisin… Bir daha… Bir daha… İster doğuda ol ister batıda… Kuzey veya güneyde fark etmez. Unutmamak istiyorsan dilini depreteceksin. Bu çabayı göstermelisin. Gösterdikçe kendine gelirsin. Kanın hızlanır. yepyeni bir kimya ile ayağa kalkarsın… Kalkarsın… Uyarırsın… Sana vaktin çok geç olduğunu söylerler hatta inat ederler… Bu saatten sonra edebiyatları kulaklarını tırmalar ama sen biliyorsun hikayeyi… Ve yapman gerekeni. Öyleyse yılmak bir kelime olsun sadece senin için saçma bir lugattaki.

“Hepimiz”le başlayan tüm hayaller tam bir yanılsama meydana getiriyor biliyorsun… Bireyci kertenkele düşmanları tezgahlarının altında kabak satıyorlar… Satamadıklarını da kendileri yiyorlar zamanı geçtiğinde. Kirli ellerindeki gramlarla eksik tartıyorlar tartıyı… Uykuları getirilmiş müşterilerin hayalleri ve nümayişi baş döndürüyor. Ne istedikleri belli ne de istemedikleri… Sadece boş ve kof bir hayal ve nümayiş… Önü yok arkası belli değil. Hedef yok gayesiz tutkular gibi.

Kim kimin çukurunu kazıyor. Çukur kazmak çukura düşmek veya çukurdan çıkmak hepsi ama hepsi insana has. Kazılan çukurlardan iniltiler geliyor. Asitli yok oluşların hesabı çukur kazanların hanesine yazılıyor. ”Tipi”nin en şiddetli anında dahi çukur kazmaya meyilli olmamak lazım. duman tütüyor tepetaklak olmuş bir otobüsten. Çığlık yoksa hayatta yoktur bilirsin… Çığlık varsa hayatta var. Hem de uçsuz bucaksız bir hayat.

Ütopyalar karşıtlığı sevmezler. Ötekine alışık değillerdir. Oysa rengarenk ipler midir karşıtın karşısındaki karşıt. Dümdüz müdür hayallerimiz. Bilginin inanca dönüştüğü andır çoğu kez karşıtlığı anladığın an… Sen yaşıyorlar mı sanıyorsun timsahları. Hepsi yavrularını yediler en son görmedin mi? Görmediysen de duymadın mı? gnostizmi can alıcı yerinden vurur karşıtlık. neye uğradığını şaşırır.

Bize düşen her zaman hayattır. Karşıt bir hayat. Ölümüne hayat