Korkunç olan budur işte, on dört yaşındaki bir çocuğun vurulup öldürülmesinin “sıradan ve önemsiz” bulunmasıdır korkunç olan.
Mehmet Nuri’yi sırtından vurup öldürdüler.
Bu haberi ajanslar geçti, gazetelerin fotoğrafçıları cenazenin ve ölen çocuğun ailesinin resimlerini çekti.
Türkiye’deki bütün gazetelere gitti bu ölümün haberi.
Taraf dışındaki hiçbir gazetede yayımlanmadı.
Bir Kürt çocuğunun sırtından vurulmasında bir “haber değeri” bulmadılar.
İnsanları öfkelendiren, isyan ettiren bu aldırmazlıktır.
Acılarına, kederlerine, ölümlerine sessiz kalınmasıdır.
Seslerini duyuramamaları, kendilerine yapılanların hesabının sorulamamasıdır.
Çocuğun vurulur ve kimse senin derdini dinlemez.
On dört yaşındaki Mehmet Nuri tarlada vurulmamış.
Geceleyin dört köylüsüyle birlikte İran’dan mazot almak için atlarla yola çıkmışlar.
Atlarının terkisine astıkları tenekelere mazot dolduracaklardı herhalde, onları buraya getirip satacaklardı, birkaç kuruş para kazanacaklardı.
Bu “büyük” suçu işlemeye vakit de bulamamışlar.
Köyden beş yüz metre ötede askerlerle karşılaşmışlar, korkup köye doğru kaçmışlar.
Kaçarken askerler ateş açıp vurmuş Mehmet Nuri’yi.
Birkaç teneke mazotun cezası bu mu, ölüm mü cezası?
Bu çocuğun ölümüne kimse aldırmaz, öldürülmesiyle kimse ilgilenmez mi?
Kürt çocuklarının vurulup öldürülmesi hayatımızın “doğal” bir parçası mıdır?
Bir ülkenin medyası “ölüm” karşısında bu kadar sağır olabilir mi?
Sadece “batı bölgelerinden” mi oluşuyor bu ülke?
Ben çocuktum Fikret Otyam “sınır kaçakçılarının” dramlarını yazardı, ben ihtiyarladım hâlâ sınırlarda çocuk vuruluyor bir iki teneke mazot için.
Sınırı bile geçememiş garibim.
“Suçu” bile işleyememiş.
Atlarının terkisindeki boş bidonlardan dolayı vurulup öldürülmüş.
Ve koskoca medya duymamış, aldırmamış.
“Bir garip öldü diyeler” diye yazmıştı Yunus Emre, aradan yedi yüz yıl geçti, artık “bir garip öldü” bile demiyorlar, omuzlarını silkip arkalarını dönüyorlar.
Ölen bir Kürt çocuğu, öldüren bir Türk askeriyse, Türk medyası bunu niye haber yapsın, niye duysun o çocuğun babasından yükselen çığlığı?
Sonra soruyorlar, “Kürtler niye dağa çıkıyor” diye.
İnsan sesini duyurmak ister, sesinin duyulduğunu duymak ister, çığlığına bir cevap, derdine bir derman, kederine bir ortak ister.
Allah bilir kaç çocuk öldürülüyor oralarda, bizim gazete duyarsa haber yapıyor, bizim gazete de duymazsa o çocuklar sessizce gömülüyor.
Birkaç teneke mazot getirecekmiş Mehmet Nuri, getirecekmiş de birkaç kuruş para kazanacakmış.
Dün gömdüler onu.
Bizden başka kimse haber yapmadı ölümünü.
Güneydoğu’da ya da Doğu’da yaşadığınızı düşünün, aslında Kürt veya Türk olmanız da çok fark etmez, oralarda başınıza bir şey gelse size kim sahip çıkar?
O insanların “beni şu korur” diyeceği birisi var mı?
Ceylan, evinin önünde parçalandığında bu ülkenin yöneticileri, siyasetçileri, askerleri bir “başınız sağ olsun” bile demediler.
Üç gün boyunca Türk gazeteleriyle televizyonları Ceylan’dan bahsetmediler.
Küçük bir Kürt kızıydı çünkü ölen.
Mehmet Nuri’ye de aldırmadılar, o da birkaç teneke mazot kaçırmak isteyen bir oğlancıktı.
Sen adamların sınırlarını kapa, ticaretine izin verme, geçenlerde Diyarbakır Ticaret Odası Başkanı’nın Neşe Düzel’e anlattığı gibi 130 bin top kumaş dokuyup komşu ülkelere satan Mardin’in üretimini iki bin topa düşür, geçinme olanaklarını yok et, köylerini yak, anadillerini yasakla, insanlarını hapse at, çocuklarını öldür, dertlerinden, sıkıntılarından, ıstıraplarından hiç söz etme, onları yok farzet, sonra da “niye dağa çıkıyorlar” diye sor.
Onlar var.
Onlar insan, onlar acı çekiyor, onlar ölüyor.
Eğer şu “medya” denen garabet o insanların acılarına biraz kulak kabartsaydı, onların dertlerini dile getirseydi, onların sesini duyursaydı, bu ülke bugün bambaşka yerde olurdu, böylesine büyük bir öfke birikmezdi karşılıklı, intikam isteği böylesine çoğalmazdı.
Mehmet Nuri’yi vurdular.
Birkaç teneke mazot için on dört yaşında toprağın altına koydular.
Hayatına değer vermediler, ölümünü duymadılar.
Kürtler ölüyor, onların ölümünü duymamak için Türkler sağırlaşıp sakatlanıyor.
Ölülerle, sakatlar ve öldürülüp toprak altına konan çocuklar.
Yaşadığınız ve değiştirmemek için direndiğiniz ülke bu işte.
TARAF