Bazen kendimi bir filmin içinde yaşıyormuş gibi hissediyorum.
Galiba bir buçuk ay kadar oluyor, Elif bana “Hüseyin Baybaşin sizi arıyor” dedi.
Baybaşin’in adını duymuştum, çok büyük bir uyuşturucu kaçakçısı olduğunu, Hollanda’da hapiste olduğunu, yakalandığında “ben devlet memuruyum” dediğini de biliyordum ama beni neden aradığını doğrusu anlayamadım.
Haber Merkezi’den Baybaşin’i aramalarını rica ettim, aradılar, randevulaştılar ve sonunda Fırat, Hollanda’ya Baybaşin’le konuşmaya gitti.
Son anda birisinin araya girip “yüzyüze” konuşmasına engel olduğu Baybaşin’le Fırat “yazışarak” konuştu.
Baybaşin korkunç şeyler anlatıyordu.
O zamanlar hepimizin adını duyduğu “ölüm listesini” gördüğünü, o listede kendi adının da olduğunu, dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar ile görüştüğünü, Ağar’ın kendisine, “Hüseyin bu Baba’nın emri benim yapabileceğim bir şey yok” dediğini söylüyordu.
Sadece Ağar’la ilgili değildi söyledikleri, birçok devlet görevlisiyle ilgili iddiaları vardı.
İddialarında adı geçen herkesle konuşmaya çalıştık.
Haber Merkezi Müdürümüz Tuncer Köseoğlu, Ağar’la konuşmaya uğraştı ama Ağar cevaben kendisine bir arkadaşı vasıtasıyla, “bunlar daha önce de çıktı, haber yayınlansın da öyle bakarız” diye haber gönderdi.
Baybaşin bize anlattıklarını on sayfalık bir mektupla savcılara da yollamış.
“Tanıklık “etmeye hazır olduğunu da söylüyor.
Anlattıklarının devamını bugün de okuyacaksınız.
İddiaları ve suçlamaları öyle geçiştirilecek gibi değil.
Eski bir cumhurbaşkanının, eski bir içişleri bakanının, eski bir askerî yargıcın, eski bir albayın, polis şeflerinin adı geçiyor iddialarında.
Yakalanan bir uyuşturucu gemisindeki uyuşturucuların piyasada satıldığını söylüyor.
Bu işleri yakından takip etmiş biri bize o geminin yakalandığı dönemde “piyasada mal bollaştığı için uyuşturucu fiyatlarının yarı yarıya düştüğünü” de söyledi.
Ben, Baybaşin’in tanıklık etme talebinin ciddiye alınması gerektiğini düşünüyorum.
Söylediklerinde, Susurluk’un ve bugünkü Ergenekon’un uyuşturucu bacağıyla ilgili çok önemli iddialar bulunuyor.
Bir polis şefinin, Veli Küçük’e verdiği sahte pasaportlar karşılığında bir Mersedes araba aldığını ve o arabayı Baybaşin’in oto galerisinde satışa çıkardığını da söylüyor.
Afganistan’a silah gönderip karşılığında eroin getirdiklerini de iddia ediyor.
Nasıl silahlar onlar ve uyuşturucu kaçakçıları o silahları nasıl buldular?
Savcılar, yapacakları bir araştırmayla Baybaşin’in söylediklerinin doğru olup olmadığını hemen ortaya çıkartabilirler.
Bu ünlü kaçakçının anlattığı dönem karanlık bir dönemdi.
Devletin bir bölümünün uyuşturucu işine girdiği, devletle mafyanın iç içe geçtiği, Kürt kaçakçıların bizzat devlet tarafından öldürüldüğünün iddia edildiği bir dönem o.
Bütün o kaçakçılıkların, cinayetlerin “devlet politikası” olarak yapıldığı ileri sürülüyor.
Devletin, PKK ile sürdürdüğü savaşı “uyuşturucu” geliri ile finanse etmeye kalkıp, bu işe “kendi adamlarını” soktuğu daha sonra Susurluk skandalıyla ortaya çıkmıştı.
Bu işlere şimdi adı karışan Demirel, “devlet bazen rutin dışına çıkar” diye demeç vermişti.
Devlet ne zaman ve ne kadar “rutin dışına” çıktı?
“Rutin dışına” çıktığında cinayet işleyip, kaçakçılık yaptı mı?
Yakalanan gemilerdeki “mallar” piyasaya devlet görevlileri eliyle sürüldü mü?
Afganistan’a gönderildiği söylenen silahların kaynağı kimdi?
Bizim devlet, Kürt sorununu “demokrasiyle” halletmek yerine “illegal” şiddet yöntemleriyle çözmeye kalktığı için devletin en azından bir kısmını suça bulaştırıp çürüttü.
Şimdi o çürümenin yarattığı suç alışkanlığından ve kirden kurtulmaya çalışıyor.
Eğer Baybaşin’le konuşulursa bu “arınma” işi biraz daha kolaylaşabilir belki.
Biz soramadık ama birisi Ağar’a “Baybaşin’i tanıyıp tanımadığını, tanıyorsa ilişkilerinin ne olduğunu” sorabilir.
Baybaşin’le Ağar’ın söyledikleri karşılaştırılır, gerçek ortaya çıkarılır.
Bir suç zincirinin içinde yer almış olan Baybaşin, şimdi o zincirin diğer halkalarını ortaya çıkarmaya hazır gözüküyor, bunu intikam için yapabilir, öfkesinden yapabilir, kendisini kullanıp terk ettikleri için yapabilir...
Niye yaptığını bilmiyoruz ama neticede gerçekleri açıklamaya hazır olduğunu söylüyor.
Neden bir yetkili gidip Baybaşin’le görüşmüyor?
Susurluk’un ve Ergenekon’un daha “gizli” kalmış bir bölümünü Baybaşin ortaya çıkartabilecek gibi gözüküyor.
Baybaşin konuşmaya hazır.
Şimdi soru şu:
Devlet dinlemeye hazır mı?
TARAF