Bravo Ahmet Hakan'a...
Öyle bir cümle kurdu ki, "Sivil vesayet" var mı yok mu tartışmalarını "sivil vesayet yoktur, askeri vesayet vardır" kararına bağladı.
Tartışmaları bitirdi! "Başbakanın eşinin başörtüsü yüzünden askeri hastaneye alınmadığı bir ülkede sivil vesayetten mi bahsedilir?"
İşte bu!
Yerinde ve zamanında söylenmiş bir cümle bazen havayı bütünüyle değiştirmeye yetebiliyor.
İlker Başbuğ Paşa'nın "Allah Allah diye hücuma kalkan ordu cami bombalar mı" tezinin, "Savaşta Allah Allah, barışta yallah yallah" sözüyle berhava edilmesi gibi.
Bir ülke düşünün her on yılda bir askeri darbe yaşasın, normal dönemlerde ise askerî vesayet sivil iktidarların başında Demokles'in kılıcı gibi dursun...
Sonra siz kalkın bu ülkede sivil vesayet var diyebilin. Bir ülke düşünün, başbakan üniversitelerdeki yasaklar yüzünden çocuklarını Amerika'da okutmak zorunda kalsın.
Sonra siz kalkın bu ülkede sivil vesayet vardır deyin. Bir ülke düşünün bir kuvvet komutanı parmağını başbakanın gözüne sokarcasına "28 Şubat'ı geri çevirmeye kalkışmayın" diyebiliyor ve siz bu ülkede sivil vesayet var diyebiliyorsunuz. Kuzum siz aklınızı mı yediniz yoksa olup bitenlere gözünüzü mü kapatıyorsunuz?
Unutmayın gözünü kapatan sadece kendine gece yapar! Bir ülke düşünün, Genelkurmay Başkanlığı Başbakanlık'a bağlı olmakla birlikte, başbakan Genelkurmay başkanını tayin edemesin.
Sonra da siz bu ülkede sivil vesayet var deyin.
Ülkeye bakın, başbakan, cumhurbaşkanı "EMASYA kalkmalıdır" diyor, ama bir kısım emekli paşalar televizyonlarda "Kalkmaz, kaldıramazlar, bu konuda kaldırırlar diyenlere yemeğine bahse girerim" diyebiliyor. Sonra da siz bu ülkede sivil vesayet var deyin.
Bir ülke düşünün, Yargıtay Savcısı ülkenin başbakanını "Partini kapatma davası açarım ha..." sözleriyle tehdit etsin. Sonra siz kalkın bu ülkede sivil vesayet var deyin.
Yapmayın Allah aşkına...
Ya ne dediğinizin farkında değilsiniz ya kullanılıyorsunuz ya da bile bile "namertlik" ediyorsunuz!
BUGÜN