Öldür emri veren komutanlar!

Abdulhamit Bilici

Suriye'deki Baas rejimi, Tunus, Mısır ve Libya'daki yönetimlerin sonunu getiren süreçlerden birçok ders çıkardı. Belki de bunların en önemlisi, göstericilere olabildiğince acımasız cevap vermek ve ülkede yaşananlara dair bilgi akışını kontrol etmekti.

Mübarek'i deviren süreç Tahrir Meydanı'ndan canlı olarak bütün dünyaya yayınlandı. Libya'da yaşananlar da bire bir dünya ekranlarındaydı. Halbuki zaten kapalı rejim olan Suriye, Dera'da başlayan olaylar üzerine bağımsız haber akışını büsbütün engelledi. Rejim, olayları teröristlere ve yabancı unsurlara bağlarken, muhalifler ise yaşadıklarını dünyaya duyurmak için hayatlarını riske atarak elde ettikleri bazı görüntüleri sınır ötesine ulaştırmaya çalıştı. Bağımsız olmadıkları için iki tarafa da kuşkuyla bakıldı. Böylece rejim zaman kazanırken, muhalefet ise dünya kamuoyunu harekete geçirecek en önemli silahtan mahrum kaldı.

Olup bitenleri öğrenmek için Arap Birliği'nin, Suriye'ye gözlemci gönderme girişimi önemliydi. Uzun pazarlıklar sonunda, Esed'in gözlemcileri kabul edeceğini dün açıklaması da olumlu. Ancak zaman hızla akıyor. Sonu gelmeyen pazarlıklar ve laf kalabalıklarıyla geçen 9 ayda, her gün ölüm, infaz, işkence, tutuklama olaylarına yenileri ekleniyor.

Kapalı kapılar ardındaki Suriye'de neler yaşandığını ortaya koyma ve akan kanı durdurmak için dünyanın daha etkin tedbirler almasını sağlama açısından İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (Human Rights Watch) son raporu önemli bir adım. "Suriye'de İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlarla İlgili Bireysel ve Komuta Sorumluluğu" başlıklı rapor, Suriye ordusu ve istihbarat birimlerinden kaçan 63 askerle yapılan röportalara dayanıyor. Askerlerin kendi tanıklıklarına dayanılarak, 300'den fazlası çocuk 5 bin insanın ölümünden ve binlercesinin işkenceden geçirilmesinden sorumlu olan 74 komutan isim isim açıklanıyor. Güvenlik Konseyi'nden, Suriye'yi Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne sevk etmesi ve ihlallere karışanlara yaptırım uygulaması isteniyor. Rusya'dan Çin'e, Arap Birliği'nden Türkiye'ye yapılması gerekenlere dair önemli tavsiyelerde bulunan raporun, kanın durmasında ne kadar etkili olacağı tartışmalı. Ama komutanlarından 'vur' emri alan askerlerin yaşadığı trajik olayları raporlaştırarak kamuoyuna sunması önemli. Güvenlik gerekçesiyle isimleri değiştirilen askerlerin anlattığı yürek yakıcı onlarca hadiseden sadece birkaç örnek:

"Başkanlık Muhafızları'nda görevli 'Gassan' 7 Ağustos'ta Duma'da bir kontrol noktasında şahit olduğu yargısız infazı anlatıyor. Abdul Rauf Mahallesi'ndeki kontrol noktasında görevliydim. Nöbet saatim akşam 16.00-24.00 arasıydı. Saat 15.45 gibi kontrol noktasına vardım ve civardaki boş bir binadan gelen çığlık seslerini duydum. İçeri girdiğimde benden önce nöbetçi olan Albay Muhammed Saker'in "arananlar" listesinde olan birini yakalamış olduğunu gördüm. Durdurmak amacıyla nöbeti hemen devralmak istedim. "Hayır, sabırlı ol, önce bununla ilgileneceğiz." dedi. Yedi asker, yakaladıkları adamı dövüyordu. Geldiğimde hayattaydı ama çığlık atıyordu. Askerlerse küfür edip gülüyordu. Beş dakika daha sürdü, sonra adam öldü. Artık hareket etmiyordu, ağzından kan geldiğini gördüm. Nöbeti devraldığımda Başkanlık Muhafızları'nın 160. Tugay'ının komutanı Kadir'i bir ölüm vakası olduğu konusunda bilgilendirdim. Kontrol noktasını ve cesedi bırakıp gitmemizi söyledi."

"65. Tugay 3. Tümen'de askerlik yapan 'Habib', komutanın göstericilere ateş emrine uymadığı için kendi taburundan bir askerin nasıl öldürüldüğünü anlatıyor: Askerler ön saftaydı. Albay Kadir ve güvenlik görevlileri hemen arkamızda duruyordu. Askerlik hizmetini yapmakta olan 21 yaşındaki Deraa'lı Yusuf Musa Krad benim yanımdaydı. Bir noktada Albay, Yusuf'un sadece havaya ateş ettiğini fark etti. Önce Askerî İstihbarat'ın bölge biriminden Üsteğmen Cihad'a söyledi. O ikisi birlikte takılırlardı. Cihad çatıdaki keskin nişancılardan birine seslendi ve Yusuf'u işaret etti. Nişancı, Yusuf'un kafasına iki el ateş etti. Güvenlik görevlileri Yusuf'un cesedini alıp götürdü. Ertesi gün cesedini televizyonda gördüm. Teröristlerce öldürüldüğü söyleniyordu."

"35. Özel Kuvvetler Alayı'yla Deraa'da görevlendirilen 'Amjad' 25 Eylül'de göstericilerin üzerine ateş açılması emrini doğrudan komutanından aldığını şöyle anlatıyor: Alay komutanımız Tuğg. Ramazan genellikle hattın arkasında dururdu. Ama o defasında tugayın önündeydi. "Yoğun ateş edin. Kimse sizden bir açıklama istemeyecek." dedi. Normalde mermileri dikkatli kullanmamız beklenir ama bu defa "İstediğiniz kadar mermi kullanın" diyordu. Ve birisi neye ateş edeceğimizi sorduğunda "Önünüze gelen her şeye." cevabını verdi. O gün 40 gösterici öldürülmüştü."

ZAMAN