Ölçülü olmak, ölçü sahibi olmak tutarlı adım atmanın temel şartıdır. Adımlarınızın doğru olması ise elbette sahih ölçülere sahip bulunmayı zorunlu kılar. Eğer kişilerin ya da toplulukların düşüncelerini ve sonrasında adımlarını belirleyen şey sahih ölçüler değilse, oradan tutarlı, sahih ve hayırlı sonuçlar çıkması mümkün değildir.
Rabbu’l Alemin’i razı etmeye yönelik düşünce ve ameller mutlaka O’nun belirlediği ölçülere uygun olarak şekillenmelidir. Ancak bu şekilde rızayı ilahiye ulaşılır. Zanna dayananların, hevaya tabi olanların varacağı menzil ise hüsrandır.
İtikadınız Batıl, Ameliniz Zalimce
Gerek tarihte yaşanmış, gerek günümüzde cereyan eden çeşitli hadiselere baktığımızda Müslüman olduğunu bildiğimiz, hatta kendilerine İslami bir takım misyonlar biçen pek çok kişi ve yapının pratikte iddialarıyla müthiş bir tenakuz içeren eylemlere imza attıklarını görebiliyoruz.
Şaşırtıcı, hatta sarsıcı gelen bu durumun sebebi nedir? Nasıl olur da İslami iddialarla yola çıkan şahısların, hareketlerin bazıları İslam’a taban tabana zıt, Kuran’ın açık emirlerine aykırılık içeren, Ümmet’e ve mazlumlara düşmanlık anlamına gelen eylemlere girişebiliyorlar?
Haksözhaber sitesinde dün yayınlanan “Kusayr’dan Yebrud’a Suriye’de Şii Savaşçılar” başlıklı bir haber ölçüsüzlüğün Müslümanları nerelere savurabileceğinin bir örneğini sunuyor. Al-Monitor sitesinden çevrilen Saud es-Serhan imzalı yazıda, Irak’tan, Lübnan’dan, İran’dan, Yemen’den, Pakistan’dan, hatta bazı Afrika ülkelerinden binlerce Şii gencin Suriye’ye mezhebi saiklerle savaşmaya geldiği anlatılıyor.
Suriye’de Esed diktasına karşı başlatılan isyanı bastırmak için Suriye’ye gelen bu gençleri harekete geçiren saikler çeşitlilik arz ediyor. Bazısında Şam’da bulunan Seyyide Zeyneb türbesini “Vehhabi teröristler”in saldırılarından korumak, bazısında ise İran dini lideri Hamaney’in emrine uyma düşüncesi ön planda. En ilginci ise Suriye’ye gelme nedenleri arasında Şiiler arasında yaygın bulunan kıyamet inancının önemli bir rol oynaması.
Şii inancında kıyamete yakın Sufyani diye nitelendirilen bir figürün Suriye’de isyan başlatacağı ve Şiileri katledeceği anlayışına değinilen yazıda Sufyani’yi Mehdi’nin taraftarı olan Horasani ve onun ordularının kumandanı Şuayb bin Salih’in yeneceğine inanıldığı aktarılıyor. Bu yüzden pek çok Şii’nin Suriye’deki isyancıların Sufyani olduklarına ve Horasan’ın ise İran’ı temsil ettiğine inandıkları dile getiriliyor.
Zalime, tağuta gönüllü askerliğe koşmanın mantığına bakar mısınız? Tam 3 yıldır Suriye halkını acımazsızca katleden bir diktatörlüğün bu tarz uyduruk rivayetlerle, hurafelerle savunulabilmesi neyin göstergesidir, elbette ölçüsüzlüğün!
Sapkın İnancın Sapkın Siyaseti
Kendilerini İslam’a nisbet eden insanların Allah’ın ve Resulü’nün apaçık ölçülerini bırakıp öncekilerin masallarını din ittihaz edinmelerinin kendilerini nerelere sürükleyebildiği görülmüyor mu? Zulme, tuğyana karşı adaleti ikame etmekle emrolunmuş Müslümanların vahşi bir diktatörün çürümüş iktidarının ömrünü biraz daha uzatmak için kendilerini nasıl helak ettikleri açık değil mi?
Müslüman olma iddiasındaki insanları mazlumdan yana tavır almak yerine zalime asker olmaya iten bu tutum tam bir fecaattir. Ve hiç şüphesiz bu korkunç durumun ardında sahih ölçülere sahip bulunmama ya da batıl inanç ve düşünceleri rehber edinme hali bulunmaktadır.
Kuran’ın muhkem ölçülerini, İslami sabiteleri bir kenara bırakıp, haklarında bir delil indirilmemiş olan bilgileri, iddiaları, inançları kendilerine kılavuz edinenlerin düşeceği çukur bellidir!
Bırakın zulme, tuğyana karşı savaşmakla emrolunmuş ve mazlumlara kol kanat germekle yükümlü Müslümanları, en basit düzeyde adalet duygusuna, vicdan kırıntısına sahip bir insan bile halkını vahşice katleden bir diktatörün yanında durmazken, duramazken; Müslüman olma iddiasındaki birileri Baas-Esed rejimiyle katliam ortaklığına girişebiliyor. Kuşkusuz, bu çarpıklık hastalıklı zihniyetten kaynaklanmaktadır.
Ve yine pek çok örneğini gördüğümüz şekliyle, bu batıl zihniyet uyduruk rivayetlerle, mezhebi asabiyeyle, hocaefendilerin, şeyhlerin, taklid mercilerin kerametleriyle kendisini savunmakta, temellendirmeye çalışmakta.
Oysa Ümmetin vicdanında yara açan hiçbir davranış hangi saikle savunulmaya çalışılırsa çalışılsın hiçbir anlam ifade etmeyeceği gibi, din gününde can yakıcı azaptan kurtuluşu da sağlamaz!