Ölçüsüz Tepkisizlik ve Ölçüsüz Tepkililik

MUSTAFA SİEL

Bir kitap okumuştum bir zamanlar. “Bunca Tuğyan Bunca Issızlık”tı ismi. Yeryüzünde hakim olan tuğyana karşı Müslümanların tepkisizliğinden hareketle verilmiş bir isimdi hatırlayabildiğim kadarıyla.

Kitabın Yazarı ise, şu anda memleketlerindeki tuğyana karşı ıssızlığı terk edip, mallarını ve canlarını ve her şeylerini riske atarak kıyam eden Suriye Müslümanlarını, batının oyununa gelmekle tavsif eden ve onların kıyamını itibarsızlaştırma ve başarısızlığa uğratmak için tüm gücünü kullanan, camiamızda tanınmış bir kanaat önderi.

Bilindiği gibi, Malatyada Hüseyin Üzmez tarafından Ahmet Emin Yalman’a karşı gerçekleştirilen bir silahlı saldırı olayı yaşanmıştır. Olay neticesi Ahmet Emin Yalman yaralanır, Hüseyin Üzmez yakalanıp hapishaneye konulur. Azmettiricilik ithamıyla da, Büyük Doğu Mecmuasını çıkaran ve bu mecmuada Ahmet Emin Yalman aleyhine yazılar yazan Necip Fazıl Kısakürek’te tutuklanır. Necip Fazıl’ın bu olay üzerine, “ayağa kalkan yok mu dedik, biri kalktı ama amuda kalktı (ters kalktı)” diyerek, Hüseyin Üzmez’in ölçüsüz tepkisini – hareketini eleştirdiği rivayet edilir.

Maalesef islam ülkelerindeki halkların temel zaaflarından birisi de, ölçüsüz tepkisizlik ve ölçüsüz tepkililik. Bakıyorsunuz, en temel ve can alıcı hususlarda (tuğyan) bir ölüm sessizliği - ıssızlığı hakim, tık çıkmıyor kimseden. Sonra hiç olmayacak bir zamanda ve bazen çok basit bir meseleden adeta bir fırtına kopuyor, sonra bu fırtına koparanları da içine katıp yakıp yıkıyor her şeyi.

Aslında sadece tepki yada tepkisizlikte değil, hemen her alanda hakim durumda bu ölçüsüzlük. En basitinden, yılın 360 günü Allah’ı ve ahireti sırtlarının arkasına atan halkımızın ekseriyeti, kandil diye sonradan ortaya çıkarılmış ve adeta islamın en önemli ve vazgeçilmez ritüelleri haline getirilmiş 5 kutsal! gecede adeta vecde geliyor, kendilerinden ve dünyadan geçip adeta ahirete uçuyorlar. Öyleki, hayatlarının her anını Allah yolunda harcayan peygamberimiz ve gerçek ashabında göremezsiniz bu vecdi, bu mistik coşku ve kendinden geçmeyi.

Malum, ABD’de yapılan ve internete verilen, peygamberimiz ve islamı aşağılamayı amaçladığı çok açık olan ve provakasyon amaçlı olması kuvvetle muhtemel bir film yayınlandı ve bu film üzerine dünyanın dört bir yanındaki Müslüman kitleler sokaklara döküldüler.

Bu tepkiler neticesi,  Libya’da ABD elçisi ile beraber 3 elçilik görevlisi öldürüldüğü gibi, diğer islam ülkelerinde yapılan gösteriler sırasında onlarca Müslüman öldü. Gösteriler ve tepkiler hala devam ediyordu bu yazı hazırlandığı sırada.

Peki bu tepkiler ölçüsüzlük müdür? Bu soruya birkaç yönden ele alarak cevap verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Öncelikle, böyle bir filmin yayınlanmasına karşılık bu derecede geniş katılımlı tepkiler verilmesi kendi başına bir ölçüsüzlük değildir kanaatimce. Elbette bu tepkiler gösterilmeli idi ve gösteriliyor. Bu nedenle, bu konuda şiddete varmayan ve yol açmayan tüm tepkileri onaylıyor, gerekli ve elzem buluyor ve destekliyorum.

Lakin, ABD elçilik görevlilerinin öldürülmesi ve diğer Müslümanların ölümüne sebebiyet verilecek derece şiddete varan ve şiddete yol açan tepkiler ölçüsüzdür kanaatimce. Bir nevi yukarıda verdiğim Necip Fazıl ile Hüseyin Üzmez’in durumuna benziyor. Sınırları aşan bu tür tepkiler, hem tepkilerden beklenen hikmeti ortadan kaldıracak, hem ters tepkilere, hem de islamın ve özellikle batı ülkelerinde yaşamakta olan Müslümanların zararına sebebiyet verecek aşırı - ölçüsüz tepkilerdir.

Konunun bir diğer yönü de şudur kanaatimce. İslama ve peygamberimize, memleketimizde ve diğer islam memleketlerinden ismi Müslüman olanlarca bazen daha aşağılayıcı karalamalar yapılırken kimsenin sesi çıkmazken, ABD yada başka bir batılı ülkede aynı şey yapılınca yer yerinden oynamaktadır. Mesela, memleketimizde İlhan Arsel’in kitapları, İlhan Selçuk’un yazıları ile karikatürist kardeşi Turhan Selçuk’un karikatürleri hiçte aşağı değildi tepki gösterilen filmden ve anlatılanlardan.

Mantıklı olan, bir islam memleketinde bu tür bir karalama yapıldığında, yine şiddete varmadan, öncelikle o memleket Müslümanlarının çok büyük bir tepki ortaya koymaları gerektiğidir.

Kendi memleketinin kafirine yumuşak, elin kafirine sert olan bu tutum, ölçüsüz tepkisizlikten mi, yoksa kendi memleketinde ortaya koyacağı tepkilere mevcut rejimce çok sert bir şekilde karşılık verileceği ve sıkıntılar yaşayacağı korkusundan mı kaynaklanmaktadır, üzerinde düşünülmesi gerekir.

Genelde islam ülkelerinde, ABD ve diğer batılı ülkelere karşı yapılan her türlü tepki normal karşılanmakta, hatta prim yapmaktadır. Ancak kendi ülkesindeki rejimin tepkisini çekebilecek her türlü tepkiden çekinmekte, uzak durmaktadırlar.

Konunun bir diğer yönü de şudur. Tepki suçlu olan kişi, toplum ve halklara gösterilmelidir. Yani suçlu tek kişi ise o kişiye, bir topluluk ise o topluluğa, bir devlet ise o devlete karşı. Lakin bir devlet ve halk yapılan işi savunmuyor, hatta yanlış olduğunu söylüyorsa, kişi yada toplulukların yaptığı suçlara karşı o devlet yada halka karşı tepki göstermekte hatalıdır. Suç bireyseldir. İşleyeni ve varsa o suçu doğru kabul edip savunanı bağlar. Gösterilen tepkiler de bu hususta da çok hassas olmak, yaş ile kuruyu birbirinden ayırmak gerekir.

Konuyu bir de şu yönden ele almak gerekir. Malum, islam dünyası yıllardır bir ateş ve kan çemberi içerisinde yüzüyor. Filistin, Doğu Türkistan, Çeçenistan, Afganistan, Pakistan, Keşmir, Arakan, Patani, Irak ve memleketimizin güneydoğusundaki kürt sorunu gibi kanamaya devam eden yaralarımızın yanında;  bu gün Suriye’nin durumu en acil, önemli ve güncel sorunumuzdur.

Bu ciddi sorunlara ve özellikle en acil, önemli ve güncel sorunumuz olan Suriye sorununa, memleketimiz ve tüm islam dünyası bazında çok ciddi ve kitlesel tepkiler gösterilmezken, söz konusu film konusuna gösterilen ve zaman zaman aşırılığa varan bu tepkiyi nasıl izah etmemiz gerekir?  

Belki de başlığımız olan, ölçüsüz tepkisizlik ölçüsüz tepkililik olarak nitelediğimiz toplumsal ölçüsüzlük sorunumuzla. Belki, kutsal geceler anlayışında olduğu gibi, dengesiz ve abartılı dindarlık ve peygamber anlayış ve tasavvurumuzla.  Belki kendisine direk zararı olmayacak olanlara sövüp saymanın dayanılmaz hafifliğiyle.

Birde Suriye konusunda mezhep taassubu ve İran Sevdasıyla yanlış safta yer almış ve bu nedenle yapılan eleştiri ve gösterilen tepkilerden bunalmış olan kesiminde, bu filmin yayınlanmasından ve gösterilen tepkilerden dolayı, bir zil takıp oynamadıklarının kaldığını müşahade ediyoruz. Mezhebi taassupları ve amaçları için, Kudüs ve Filistin başta olmak üzere hiçbir meseleyi istismar etmekten çekinmeyen bu kesim, film meselesine tam gaz dalmış, neredeyse ABD’ye savaş açmış durumdalar. Öyleki, bu filmin yayınlanmasına üzüldükleri mi, yoksa sevindiklerini mi kestirmek mümkün değil.

Afganistan, Irak ve son günlerde açığa çıkmaya başladığı kadarıyla Suriye meselesinde Sünni kökenli muhaliflere karşı perde ardında ABD ile gizli kankalık yapıp, perde önünde ABD düşmanlığı senaryosunu oynayan İran ile dünyada ve memleketimizdeki eklenti ve sempazitanlarının, bu tepkilerinin ne kadar samimi olduğu görebilenlerce malumdur sanıyorum.

Hülasa, bizler peygamberimize ve diğer islami değerlerimize karşı yapılan hakaretlere karşı tepkilerimizi yeterli ve dengeli bir şekilde yerine getirmeli; bu tepkilerde bulunanları da dengeli olmaya davet etmeliyiz. Birde, bu tür tepkilerde bulunanları, tepkilerini sadece peygamberimize yapılan hakaretvari saldırılara karşı değil, tüm islami değerlere, tüm dünya Müslümanlarına ve Müslüman olmasa bile tüm mazlumlara karşı yapılan saldırılara ve haksızlıklara karşı gerekli tepkiyi vermemiz gerektiğini hatırlatmalıyız sık sık.