Olay çığırından çıkmamalıydı

Gülay Göktürk

Yazıya oturmadan önce dinlediğim son yorumcu, CNN Türk’ün canlı yayınına katılan bir gazeteci, böyle söylüyordu.

İşler bu noktaya getirilmemeliydi, böyle çığırından çıkmamalıydı, devletin en üst makamlarını işgal etmiş isimlerin böyle “dalgalar halinde” gözaltılara doldurulması olacak iş değildi. Eğer amaç çeteleri temizlemek, faili meçhulleri aydınlatmaksa, ki başlangıçta böyle başlamıştı- bu istikamette devam etmeliydi...

Yorumcu böyle söylüyordu... Sadece o değil, son gözaltı dalgasından sonra ekrana çıkan birçok yorumcunun ortak fikri, ortak şikayeti buydu. Tabii bu ortak panik insana şunu düşündürüyor: Şu “çığırından çıkmak” denen şey nedir acaba? Kim belirler çığırından çıkma noktasını? Yoksa çığırından çıkma dedikleri şey, yargının tarihte ilk defa, “küçük adamlarla” uğraşmakla yetinmeyip tepelere doğru çıkması olmasın?

Şimdiye kadar yargının gücünün sadece küçük adamlara yetmesinden pek memnun görünenler bu yüzden mi şoka girdiler? Ergenekon Davası’nın konusunu, kapsamını düşünün... Konuştuğumuz şey demokratik rejime kastetmiş koca bir örgütlenme...

Devlet içine kök salmış, on yıllardır büyüdükçe büyümüş, ordudan sivil bürokrasiye, oradan yargıya, üniversitelere, suç dünyasına, güdümlü sivil toplum örgütlerine dal budak salmış koca bir ahtapottan bahsediyoruz.

Darbeler tezgahlayan, meşru hükümeti devirmek için korkunç provokasyonlar planlayan, yüzlerce cinayet işleyen, meşru devlete alternative bir gizli devlet yapısı oluşturan “derin devlet” yapılanmasından söz ediyoruz. Bütün bunların soruşturulduğu bir davada soruşturmaların sonunda karşımıza şüpheli olarak mahalle kabadayıları, mafya tetikçileri, mahalle bekçileri ya da emekli başçavuşlar mı çıkacaktı?

Elbette devletin kritik noktalarında görev yapmış önemli asker-sivil bürokratlar çıkacaktı. Gözaltına alınanlardan kimlerin tutuklanmadan bırakılacağını, kimlerin yargılanıp suçsuz bulunacağını, kimlerin hüküm giyeceğini hiçbirimiz bilemeyiz. Ama, eğer Ergenekon soruşturması derinleşecek ve gerçek bir temizliğe gidilecekse, karşımıza çıkacak isimlerin bir zamanlar ya da hâlâ devletin yüksek rakımlarında konuşlanmış kişiler olacağını kestirebiliriz.

Gözaltılar tepelere doğru tırmandıkça paniğe kapılanlar, tam da umulduğu gibi orduyu yardıma çağırmaya başladılar. Çarşamba sabahından bu yana, başta CHP olmak üzere, “ulusalcı kesim” var gücüyle ordu kışkırtıcılığı yapıyor. “Cumhuriyetin temel ilkeleriyle hesaplaşılıyor”

 “28 Şubat’ın intikamı alınıyor” tarzı söylemlerle gece yarısı muhtıralarının, ultimatomların verildiği dönemi geri getirmeye çalışıyorlar. Ama bu defa hiçbir şey umdukları gibi gitmiyor. Ne Genelkurmay karargahında yapılan komutanlar toplantısından umdukları açıklama geldi; ne de Yargıtay Başkanlar Kurulu toplantısının ardından...

Esasına bakılırsa, kimi yorumcular “son gözaltıların yarattığı infial”den bahsedip dursa da ortada infial denebilecek bir durum görünmüyor. Bu tür yorumların daha çok bir temenniyi yansıttığı söylenebilir.

 Zaten Genelkurmay Başkanlığı’nın savcılıktan gelen, muvazzaf askerlere yönelik tutuklama iznine bir saat içinde olumlu cevap vermesi de artık şartların değiştiğini, ordu yönetiminin de kendi içindeki pislikleri temizleme kararında olduğunu göstermeye yeterliydi. Kabul etmek gerekir ki, bütün bunlar Türkiye’nin hiç alışık olmadığı şeyler. Ama alışmaya başlasak iyi olacak...

Çünkü Türkiye artık eski Türkiye değil. Türkiye çok önemli bir değişim geçiriyor. Üstelik sadece toplum olarak değil, siyasi iktidarıyla, devletiyle ve ordusuyla birlikte değişiyor.

BUGÜN