Olanlar oldu!

Abdullah Muradoğlu

Elbette, hiçbir devlet yetkilisi çıkıp da "siz Türk değilsiniz, gidin" demedi.

Ama 1930'ların başında, "saf Türk" olmayanların payına hizmetkarlık ve kölelik düştüğünü söyleyen Adalet Bakanları oldu.

Oysa Cumhuriyet etnik bir ulus-devlet olarak kurulmadı.

Bir müslüman ulus-devlet olarak kuruldu.

1924 mübadelesiyle Karaman'da Türkçe konuşan Ortodoks Hristiyanlar gitti..

Balkanlardan Türk kökenli olmayanların da aralarında yer aldığı Müslümanlar geldi.

Onlara bir başka seçenek bırakılmadı, fikirleri de sorulmadı..

Sonra da 'Müslüman ulus-devlet' kurgusu değişti..

"Devletin resmi dili Türkçedir" yetmedi, "Vatandaş Türkçe konuş" kampanyaları başlatıldı.

'Laik' ve 'Türk' adı altında bir ulus inşa etmeye kalkıştık..

Öyle bir 'Türk' tarifi yapıldı ki, biz Türkler bile "bu Türklüğün neresindeyiz" demeye başladık..

Bin yıllık tarih ve kültür mirasını reddettik, Sümerlerden, Hititlerden kök aramaya başladık.

Elbette kimse kimseyi zorla bir yere göndermedi..

Lakin "Trakya Olayları", "Varlık Vergisi", "6/7 Eylül" gibi olaylar yüzünden bu ülkeden giden gayrimüslimler oldu..

Dolayısıyla CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen'in "Etnik kökeni nedeniyle sürülen kimseyi bilmiyorum" demesi anlamsız.

Etnik köken nedeniyle ülke dışına çıkarılan bir kimseyi ben de hatırlamıyorum.

Kimsenin de böyle bir iddiası yok..

Başbakan Erdoğan'ın kastı da bu değil anladığım kadarıyla..

***

1930'larda Hitler ve Mussolini'nin temsil ettiği faşist rejimlerin estirdiği rüzgarların bu ülkenin siyasal elitlerini etkilediği de bir gerçek.

Hitler Almanyası'na selam çakan "Cumhuriyet" yazarları oldu bu ülkede.

Faşist bir rejim modelini yürürlüğe sokmak isteyen Recep Peker gibi "Üçüncü adam"lar da çıktı..

Hitler yenilmeseydi İsmet Paşa "Milli Şeflik"ten çok partili bir sisteme geçirir miydi bizi diye düşündüğümde "tabii ki geçirirdi" diyemiyorum..

Bugün gelinen noktaya bakarsak..

Toplumsal mühendislik ve bu mühendisliğin parıltılı ütopyalarına rağmen olması istenilenden çok farklı sonuçlar elde edildiği bir gerçek..

Jakoben, dayatmacı, tek-tipçi modernleşme projesi varabileceği sınırlara varmıştır.

Daha ötesi yok..

Kaç tane darbe gördük bu ülkede, onlar da çözüm olmadı..

Artık kazançlarımızın ve kayıplarımızın bilançosunu önümüze koyup düşünmeliyiz.

Bu ülkede kalanların gidecek bir başka yerleri de yoktur..

Hepimiz aynı gemideyiz..

Batarsak hep beraber batarız, çıkacaksak da hep beraber çıkacağız.

Profesör bilirdik!

Meğer değilmiş, doktor bile değilmiş yahu! "Sümeroloji" değil "Hititoloji" mezunuymuş..

Sümerolojiye sonradan merak salmış bir müze memuruymuş..

Ama bir fahri doktorası varmış, onu da eski rektör Kemal Alemdaroğlu'nun elinden almış..

Hüsamettin Cindoruk'u "Menderes'in avukatı" bilirdik ya, Muazzez İlmiye Çığ'ı profesör olarak bilmemiz de böyle bir şeymiş..

Bütün hikaye bir yanlış anlamadan ibaretmiş.

Zaten Muazzez Hanım hiçbir zaman "ben profesörüm" dememiş, sadece Hüsamettin Bey gibi davranmış, "değilim" diye açıklama yapmamış.

Vakit'ten Ali Eyvaz sorunca gerçeği de söylemiş ama..

Tabi ki Sümerolog Çığ'ın akademik ünvana sahip olmaması bilimsel kariyerine halel getirmez.

Sümerler hakkındaki uzmanlık bilgilerini ölçecek durumda değilim..

Nice alaylı, nice akademisyenlere galebe çalmıştır, örnekleri var.

1914'de bir Osmanlı vatandaşı olarak Bursa'da doğmuş Muazzez Hanım, iki padişah, on bir Cumhurbaşkanı görmüş..

Artık bir tarih olmuş bu kadını rahat bıraksak diyorum, birileri "Profesör ve Doktor" ünvanı vermiş diye ne yapalım yani şimdi?

Oturup ağlayalım mı?

Homo hominis lupus!

Thomas Hobbes'a atfedilen "İnsan, insanın kurdudur" sözce türetmeye gayet elverişlidir.

Mesela "Kadın, kadının kurdudur" derler, o halde ben de "gazeteci, gazetecinin kurdudur" diyeceğim izninizle..

Bakın kimisi Ertuğrul Özkök'ü Hürriyet'in başından gönderiyor yerine -yedekte olduğu bir süredir şehir efsanesi halini alan- Eyüp Can'ı getiriyor..

Kimi "Ahmet Hakan'ın yedeği sipariş edildi" uyarısı yapıyor.

Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi bile "Benim de yedeğim vardır" demiş.

Anlayacağınız hiç kimse yerinden emin değil sevgili okurlar..

Çok satan gazetelerin yazarları kelle koltukta yaşıyor gibiler..

Oysa ben Ertuğrul Özkök'süz, Oktay Ekşi'siz, Ahmet Hakan'sız, hatta Özdemir İnci'siz bir Hürriyet tahayyül edemiyorum.

Aksine bu düşünce beni tedirgin ediyor..

Bir gün Hürriyet'i açıyorsunuz, bu isimler gitmiş, yerine yedekleri gelmiş, keyfiniz kaçmaz mı?

Hele de benim gibi mizah duygusu yontulmamış adamlar için ne büyük bir kayıp olur..

Bu durumda kaygılarımı Kavafis'ten yonttuğum bir mısrayla anlatmam gerekiyor.

"Peki şimdi ne yapacağız biz böyle onlarsız

Bir türlü çözüm yoluydu bizim için bu insanlar"

Bir gün gelir, Hürriyet'te bu isimleri göremezsem diye beni ne karabasanlar basıyor bir bilseniz..

Ah bir bilseniz..

YENİ ŞAFAK