Allah’ın adıyla yola çıkmışlardı.
Dualarla, tekbirlerle uğurlanmışlardı.
Çantalarında şeker taşıyorlardı.
Yüreklerindeki umudu hiç kaybetmemişlerdi.
Bütün dünya kilitlenmişti onların yüreklerine.
Dünya adeta gözünü kulağını oraya dikmişti.
Takibattaydılar canlı yayınlar sayesinde.
Telsizlerle taciz ediliyoruzun üzerinden çok az bir zaman geçti ki, şehit verdik yayınından kısa bir süre sonra bağlantılar kesildi.
Duramaz olduk olduğumuz yerde. Sonraki bilgi kirliliği ise yüreklerimizi yakan başka bir boyut oldu.
Gemi yolcu taşımıyordu. Canlarımızı taşıyordu. Canımızı kaybetmenin telaşesi ile tek yürek, tek inanç ve yekvücut olarak sokaklardaydık şimdi.
Dünya ülkelerinin tepkisi bu kez manidardı. Karşı koyuşlar her zamanki tepkilerle benzerlik taşısa da daha sert ve yaptırımı olan kararlar gerekiyordu. Bir bir elçiliklerin geri çağrılmasıyla başlayan duruşlar yeterli miydi?
Dünyanın vicdanı olmuşlardı adeta.
Filistinlilerin her an yaşadığı zulmü görüyorduk merhamet taşıyan gemide. Uluslar arası ilişkiler yumağında kaybolmuşçasına, unutulmaya çalışılan bir halkın çığlığını duyuruyorlardı bizlere.
Yüreğimize seslendiler.
Kanlarıyla suladılar koca okyanusu.
Okyanus hiç olmadığı kadar ıslaktı artık. O kanların kurumasına imkân yoktu. Ve her gelen şehit/ yaralı haberiyle yeni ıslaklıklar eklendi okyanustaki masmavi sulara.
Gözyaşlarıma yavrumun ‘onlar buraya da gelirler mi?’ nidası eklenince, yanımdaki gücü bilemenin anını yakalamıştım. Avucundaki paralarını uzatınca, elleriyle sildiği gözündeki neme dokundum.
Ağlamanın değil, bu direnişi zenginleştirmenin zamanıydı şimdi.
Küçük ellerini avuçlarımın arasına alıp sımsıkı tuttum. Beraber meydanlarda haykırdık günlerce.
Seslerimiz karışmıştı kardeşlerimizin nefeslerine.
Gökyüzündeki mavilik, güneşin sıcaklığı elleri kelepçeli kardeşlerimizin üzerine bizden sımsıcak bir buse konduruyordu.
Haydutların silahları bu sıcaklığa dokunamıyordu işte.
Güvercin beyazı özgürlükler mırıldandık, kafesin en dibinde.
Ulaştı benliğimizdeki güç. Selamımız ulaşmıştı artık her bir yere.
Yıllardır Müslümanların onurları çiğneniyordu o beldelerde. Buna dur diyecek nice etkinlikler hazırlanmıştı bu güne kadar.
Şimdi ki hareketin adı:
İnsani Yardım’dı.
İnsaniliğimiz İslamiliğimizden kaynaklanıyordu elbette. Bunu anlayamıyordu kendini bilmez, densiz, Siyonist yanlısı, medyanın yalaka kalemşörleri.
Bu kıtalararası bir dayanışmanın, yardımlaşmanın ve insaniliğin ortak gayretiydi.
Ve kanlarıyla da olsa, sarmalayıp ulaştıracaklardı kardeşlerine. Emaneti yerine ulaştırmanın bütün eminliği vardı üzerlerinde.
Şahadetlerine şahitlik etti herkes.
Selam sizlere o yolculuğun son neferleri…
Selam sizlere Ey Şehitler…
Selam sizlere Ebabiller…
Binlerce selam siz direniş erlerine…
Kanlarınızın rengine boyandı işte dünya.
Karada yenilenleri bir de denizde mağlup ettiniz canlarınızla.
Dünya ayakta adeta. Fakat o da nesi?
Arap rejimlerinin yine cılız nefesleri hissediliyor, haince.
Avrupalı rejimlerden ise - İsrail’e gebe olanların tavırları - daha da pervasızca. Diyet ödeyememenin bütün telaşı sarmış onları belli ki…
İsrail’in hamisi, abisi ise sessiz ve derinden vuruyor her zamanki küstahça haliyle.
Haklı bir duruşla yeni bir tarih yazdınız. Üstelik hiç tahayyül edemeyeceğimiz kadar haşin günlerin en başındayız şimdi.
Kutlu bir âleme yolculuğumuz devam edecek elbette. Özgür ‘Gazze’ kelimelerimiz kifayetsiz kalmayacak son mahalde.
Direniş günceleri heybelerimizdeydi diye, dönmek yok asla, bu masmavi yolculuğun uyandıran, silkeleyen ve yeter artık dedirten heybetli ve kuşatan gür sesinden.
Biz şahidiz, bütün âlem de şahit eyleminize, şehadetinize…