secakirgil@yahoo.com
-Ali Tomarza: 9 Jan. (‘Suriyelilere vize de nereden çıktı?’ başlıklı yazı üzerine..) Yazıda dile getirilenlere katılıyorum.
-Mahmud Tütüncü- Hatay: Suriyeliler geldi, bizim işlerimiz kesada uğradı, bunu da düşündünüz mü?’ Bizim alt-üst olan işlerimizin zararını kim karşılayacak?
*
İdris Kılıç- 7 Jan. (‘Bu savaş ihtimalini Tayyib Bey önleyebilir..’ başlıklı yazı üzerine), İran’la Suûdi rejimi arasında çıkan savaştan elbette memnun olmayız, ama, şiilik ve vehhabîlik gibi iki ucun birbirini kırması da belki bazılarının akıllarını başlarına devşirmesine vesile olmaz mı?
Haluk Yorgancı: 8 Ocak, İran, kendi içinde, son zamanlarda çoğu Kürdistan bölgesinden olmak üzere idam ettiği onlarca insan hakkında başka ülkeler ve kişiler görüş açıkladığında hemen, ‘Benim iç meseleme, iç hukukuma ve bağımsızlığıma karışma..’ diye itiraz ediyor. Ama, kendisi, Suûd’da idam edilen kişilerden onlarcası arasından sadece şiî olan bir kişiye sahib çıkıyor, onu korumaya çalışıyor. Bu mezhebçilik olmaz mı? Kaldı ki, o idam edilen kişi de Suûd vatandaşı.. Hani, İran’lı olsa, kendi vatandaşının hukukunu koruyor deriz.. Suriye’de 400 bine yakın insan öldürüldü, sırf İran’ın keyfi için iktidarda kalmasına çalışılan Beşşar Esed’in korunması adına.. Ve o yüzbinlerden birçoğunu da bizzat İranlı askerler ve onların Lübnan’daki uzantıları olan Hizbullah denilen örgütün binlerce silahlı elemanı öldürdüler, tekfirci, terörist diyerek.. asıl tekfircilerin, ve kitleleri sindirmek suretiyle teslim almak isteyen teröristlerin kimler olduğu belli olmuyor mu?.
-Murat Efendioğlu: Kardeşim, İran’ı suçluyorsunuz, ve bun buna önceleri karşı çıkıyordum.. ama, sonra Rusya’yla öyle bir işbirliğine girdiler ki.. Nevrim döndü.. Dahası, Amerikan emperyalizmi ile de işbirliği yapıyorlar.. Irak’da, Tikrit şehrini İran’lı General Suleymanî gibi ünlü kumandanların Tikrit’i DAİş’in elinden geri almaları sırasında, havadan da Amerikan bombardıman uçaklarının İran’lı güçlerin ilerlemesine nasıl yardımcı olduğunu gördük.. Ben bunu anlamakta önceleri zorlandım, ama, şimdi zorlanmıyorum..
-pirifani: 06 Ocak, mesele siiliktir. sii inanci imanin insanin kalbine yerlesip kalbini donusturmesine katkisi olmamaktadir. sahis merkezli islami anlayislarin hicbir insandaki ve toplumdaki cahiliyeyi yikamaz. bugun siilerde apacik gorulen aslinda sunni cemaat ve tarikatlarin hepsindede var olan bir hakikattir. mesele isim ve isim tarafgirligine saplanip kurani prensiplerden nasiplenememektir.
-Necmeddin: 06 Ocak, Iran müslümanların başına tam bir bela.. şii olusundan mi yoksa pers milliyetciliginden mi ya da her ikisinden mi kaynaklanıyor bu musibetligi?
-Akın Morçol: 04 Ocak, Hamaney;"Müslümanlar neredesiniz" diyormuş! 5 Yıldır Baas Rejimi ile kitlesel cinayetlere imza at, şimdi gel Müslümanlar nerede de!pes doğrusu..
İran'daki mezhepçiliğin boyutunu görüyor musunuz. Sisi Diktatörlüğünün katliamlarına sessiz kalırken, Suud’a savaş açıyor neredeyse!
Devrimlerin Genel Kaderidir Bu!
Tez-antitez-sentez.. Bazen de tarih bir adım ileri iki adım geri de gidebiliyor nitekim.
Hem bireylerde vardır bu çatışma, hem de toplumlar için gerçerlidir.
İyiler ve Kötüler; İyilikler ve kötülükler üzerinden çatışırlar sürekli.
İyilerin ve iyiliğin galebe çalması ile tarihi seyr pozitiftir, aksi durumda negatif bir seyr izler tarih.
İnsanlık tarihi, bu çatışmanın yaşandığı, Habil ve Kabil'in ölümle sonuçlanan trajedisi ile başlamıştır.
Rivayetlerde geçen ’ısırıcı meliklik’ dönemi meselesi yani...
Tam da Muaviye'nin iktidarı ile başlayan despotizmi haber vermektedir o rivayet.
1979 İslam Devrimi'nin ilk on yıllık şiarı "La Şiiyye La Sünniyye; İslamiyye İslamiyye" iken; Rahmetli Humeyni'nin ölümünden sonra karşı Devrimle İran giderek gerici bir Şii devleti olmaya başladı.
Tevhid-Adalet-özgürlük şiarları,yerini; hurafe bataklığına dönüştü; yerini zâlim Baas rejimiyle işbirliğine, 8 Yıllık savaş döneminin kahraman Başbakanı Mir Huseyin Musevî'nin ve binlerce tarafdarlarının uzun süreli yargısız tutuklanmalarına bıraktı.
Tüm Dünya'da umutla izlenen İslam Devrimi; karşı Devrimin içten içe kokuşması ile artık İslam Devrimi değil; Şiilik ihraç eder durumdadır.
Merhum Ali Şeriatî'nin Muhammedi Sünnîlikle eşdeğer gördüğü "Ali Şiası" bu gün İranda esir düşmüştür.
Buna karşılık Safevi Şiiliği diktatoryası İran'da mutaassıp bir despotizm uygulamaktadır.
Nerden nereye derler ya, olan budur İran'da!
Ve Kötüler galip gelmiştir bu çatışmada..
Murteza: Hep İranı suçlanıyor da, Amerikan emperyalizminin kuklarının yaptıklarına gözyumuluyor.. Benim canımı sıkan bu. İran’ın suçlanması değil.. Selahaddin ağabey kaç kere yazdı, ‘İran, Türkiye, Suûdi gibi ülkeler Ortadoğu’daki buhranların aslî güçleri değil, asıl güçler emperyalist-şeytanî güçler..’ diye..
Bunu görmek gerek.. Ben bir caferî müslüman olarak, İran’ı ne yaparsa yapsın tutmuyorum..
Evet, yorum yazanlar, bir yerde haklılar.. Çünkü, Amerikan kuklalarının yaptıklarının aynısını, İran da bugün Rusya’nın çekim alanına girmekle gösterdi.. Kaldı ki, Selahaddin ağabeyin yazılarında zaman zaman değindiği gibi, İran da, tarih boyunca en büyük ve çetin ve yıkıcı darbeleri tıpkı Osmanlı gibi, Rusya’dan yemişken; şimdi Rusya’yla bu kadar işbirliği yapmasını ben de anlamıyorum.. Üstelik de, geçen hafta, 11 ton uranyumu, Amerikanın bastırması üzerine, Rusya’ya gönderdi.. 20 binden fazla nükleer santrifüjün yüzde 80’ini devre dışı bıraktı ve geride kalanları da uluslararası gözlemcilerin gözetiminde nükleer fizik alanındaki ilmî–teknolojik denemelerde kullanacak.. Bu uranyuma ve o santrifüjlere, onmilyarca dolar para harcanmıştı..
Caferî olduğumu söylememe gerek bile yoktu.. Ama, istedim ki, İran yönetiminin uygulamalarını sünnî refleksiyle eleştiriyorum sanılmaya.. Benim gibi nice caferîler de var, ama, sesimiz çıkmıyor.. Hemen deniliyor ki, ‘dışsiyaseti Rehber belirler, ona karşı çıkmak, Peygamber’e ve Allah’a karşı çıkmaktır..’
İmam Homeyni zamanının ve ondan sonraki 10-15 yılın en etkili yönetici olan Refsencanî bile, azıcık eleştiri getirince, basiretsizlikle suçlandığına göre, gerisini tahmin edebilirsiniz..
Bu bakımdan, bir avuç yöneticiye bakıp da, bütün caferî müslümanların sürü gibi, itaat ettiği sanılmasın.. Bizler aman fitne çıkarmıyalam diye susuyoruz. Susmasak, o zaman da kitleler aleyhimizde tahrik ediliyor.. Ama, İmam Homeyni’nin zamanında verilen mesajlarla şimdiki mesajlar arasında bir ilgi ve bağ kuramıyorum.. Suriye rejimine verilen destek sırasında ölen askerlerin, generallerin topluma, ‘Şam’daki Zeynebiye Türbesi’ni korumak için oraya gittikleri ve oraları korurken öldürüldükleri şeklinde anlatılmasına, toplum inanıyor mu, sanıyorsunuz..
Bir yerde patlar bu durum..
Biz müslümanlarız ve dünya müslümanlarından ayrılmak istemiyoruz.. Bizi yabancı saymayınız.. Ve bizi suçlarken, Suûdî rejimi gibi, Amerikan emperyalizminin kuklalarına da muhabbet beslemeyiniz..
Persçilik, şiilik gibi suçlamalar gerçeği ne kadar yansıtır, bilmiyorum.. Öyle düşünenler de olabilir, elbette.. Ama, asıl mesele, yazan işaret edildiği gibi, katılıyorum, güç zehirlenmesi.. Bu bakımdan, bütün caferi müslümanları toptan suçlamayın.. Biz de Muhammed Ümmeti’nin bir parçasıyız ve biz de sizin köyünüzdeniz, yabancı saymayın.. Başımızdakilerin yanlışlarından dolayı hepimizi silip atmayın.. Vesselamualeykum..
*
*SEÇ: İslam ümmetinin birliğini esas alan satırlarınız teşekkürler.. Bu konuda birikiminiz olduğu anlaşılıyor., Yazılarınızı bekliyorum..
-Salih: 04 Ocak, İnkarcı mantık hiçbir dönem değişmiyor. Mekke’nin ahireti inkar eden mal ve evlat zengini kodamanları, kendilerine verilene bakarak, ‘Bu bize şerefli ve itibarlı olduğumuzdan verilmiştir. Eğer ahiret varsa orada da biz şerefli ve itibarlılardan olacağız..’ diye yemin ediyorlardı.
Bu arada, Rabbim Hasan Karakaya abimize rahmet eylesin..
Tâhir Sencer: Merhum Hasan Karakaya abi hakkında yazılanlara, söylenenlere bakıyorum; bakınca umutsuzluğa kapıldım.. Hele bazıları, ‘Hasan abi, bizim adımıza yaptığın ve yazdığın küfürlerden dolayı, Allah senden razı olsun..’ diyecek kadar kalemlerine sahib olamadılar.. Bu ne biçim anlayış.. Üstelik de kalem sahibleri.. Kendilerine yakıştırmadıklarını, kendilerinin yazamadıklarını ona söyletmişlercesine, şimdi de o küfürlü yazılardan dolayı ‘Allah senden razı olsun.. ‘ diye saçmanın da saçması lafları yazıyorlar, utanmadan; köşe yazılarında ve de İslamî yayın yaptıkları iddialarına rağmen.. Bu kalemlerin yazdıklarına bakınca, insanın gelecek ve çapımız hakkındaki umutlarını karartıyor..
-Adem:03 Ocak, Hasan abinin vefatı üzerine, ‘Cehennem eğer varsa, yeri orasıdır..’ diye yazan A. Şık gibi kimseler de bilmeli ki, Cehennem tam da onun gibiler içindir.
-Musab: 03 Ocak, İran-şia medyası Suudi’deki idamlardan da Erdoğan'ı mesul tutmuş...
Gerçekten de, bu kadarına, pess..
Ali: Erdoğan’ın Suûd’a yaptığı geziden hemen sonra o idamların yapılmasında onun etkisinin olmadığına inanalım mı yani?
*
-Hamdi: 31 Aralık, birşeylerin değişmesi için İyi niyetle çıktığınız yolda. Birileri iyi niyetinizi fırsata çevirip kötüye kullandığında iyi niyetli olanı suçlama kolaycılığı ahlaki değildir. İyi niyet fazlasıyla/haddinden fazla gösterildi, gösterilmeliydi de. Eşkıya’nın mazeretinin tükenmesi için. bize bir fırsat olsun verilmedi denilmemesi için bu yapıldı. Fakat ipleri rusyanın, israilin vesairenin elinde olanların tüm imkanlarını tükettikleri ortada. Böyle bir anlayışla büyük bir mücadele sonuna kadar en güzel bir biçimde yürütülmeli. Çözüm süreciyle savaşan eşkıya ya artık hiçbir biçimde fırsat verilmemeli.
-Yılmaz Bulut: 31 Aralık, Bu silahlar / cephanelikler 'barış süreci' boyunca depolanmış, hükümet yetkililerinin gözü önünde hendeklerin kazılmış, dolayısıyla bugünler için hazırlık yapılmış olduğu anlaşılıyor.
Vebal ve sorumluluk tek başına siyasi iradeye aittir.
Siyasetin temel kuralı, herşeye hazırlıklı olmaktır. Yıllarca sivil ve demokratik siyaset peşinde koşanlar TSK kadar sorumluluk sahibi olamadılar maalesef...
Süreyya: Yılmaz Bulut bey kardeşim, TSK onyıllar boyu başka yöntemlerle savaştı da ne oldu.. Hükûmet’in çözüm sürecinde, hem iyiniyetli ve hem de uyanık olması lazımdı.. İyiniyetli olduğunu göstermek için, bazı şeylere gözyumdu, düzelir umuduyla.. Ama, oyuna getirilebileceği konusundaki hesabanı da yaptığı anlışılıyor, onların planlarını birer birer bozuyor.. Demek ki, tamamen uyumamış..
*
Sahin Lim: Ziya Ul Hak 1986 senesinde değil, 17 Ağustos 1988 günü bir uçak kazası suikastı ile öldürüldü.
Sovyet Rusya Afganistan'ı 1992 de değil 15 Şubat 1989 günü son askerini Afganistan'dan çekmişti . Bir yazınızda bu konularda verdiğiniz tarihlerde hata vardı..
*SEÇ: Ziyâ-ul'Haqq için yazdıklarınız doğru.. Ben 88 yerine 86 rakamını yanlış olarak yazdığımı farketmemişim.
İkincisine gelince.. Sovyetler dağılmasına rağmen, Afganistan'da, başında Necibullah'ın bulunduğu komünist yönetim, henüz de devam ediyordu. Necibullah 1992 Baharı'nda, sığındığı BM binasına yapılan baskın sırasında öldürüldü Kabil'de ve o zamana kadar Rusya'nın adamı olarak iktidardaydı..
Düzeltme ve hatırlatmalarınız için teşekkürler..