(‘Düşmanlık bütün müslümanlara yönelik iken..’ başlıklı yazı etrafında:)
-Zekeriya Bayır: Güzel bir tesbit.. Liderleri parça parça ama 15 Temmuz’da bizde olduğu gibi bir araya gelecek bir halk kitlesi aslında her bütün müslüman toplumlarda da vardır, yeter ki, halkın güvendiği bir lider olsa.. Bu halka onların oyunlarını ve kuklaları gösterecek özü sözü doğru adalet timsali bir lider yeter..
-bekir ziya: Musluman devletler tek bir sekilde biraraya gelir o da, topyekun esaret altina alinmak ve sahip olduklari yeralti ve yerustu zenginliklerinin somurulmek istendiginin farkina varmalaridir. Kısmen bu gercek goruldugu icin kipirdanmalar var ama yetmez. Daha kararli, cesur ve somut adimlar atmak gerekiyor. En onemli sey ise karsilikli guven. Bunun icin de daha zaman var gibi gorunuyor.
-pirifani: Trump’ın vakit kaybetmeye niyeti yok. bakalim is nereye varir? abd ile feto meselesinin haledilememesi başimizi ciddi olarak agritacak. cok farkli bir politika izlenmesi gerkiyor. secilir secilmez ingiltere baskaninin abd ziyareti sonra turkiyeye ugramasi ilginç..
*
(’Dehrin ne safâ var aceb, sim’u zer’inde..’ başlıklı yazı etrafında:)
-Akın Morçol: Zer ve Zor insanlık için büyük imtihan vesilesi olmuştur tarih boyunca..
-İzzet: Devlet adamlarından bazılarının, kendi istemedikleri halde, ülkeyi, devleti ve halkı güçlü göstermeleri de bir zarurettir.. Bunu da unutmamak gerekir..
*SEÇ: Eyvallah.. Ama, yanıltıcı yaldızlamalar yanlış saldırılara vesile oluyorsa.. Bir değişiklik teklifinde bulunuldu o kadar..
-Edib: ’Hin-i sefer’i, sefer sonu diye açıkladınız, ama, ’sefer esnasında..’ demektir.. ’Kabe kapısındaki altun’ ve Altınoluk üzerine yazdıklarınızı bir genelleme halinde söylemeseydiniz keşke... Tahta kapı’nın altun’a dönüştürülmesini tenkıd etseydiniz, te’vili mümkün olurdu. Samimî inanç ve duygularla yapılan bazı dua veya eylemleri başka şeylerle karıştırmamak gerekirdi.
Görmediğiniz Külliye’deki altın kaplamalar te’vil gayretiniz de..
*SEÇ: ’Hin-i sefer’, dediğiniz gibidir, ama, insanın bütün malını-mülkünü dünya yolculuğu esnasında bırakması sözkonusu olmayabilir de; ama, sefer sonunda bırakacağı kesindir. Bu bakımdan, o mısradaki mânâyı aktarmak için o şekilde yapılan izah da yanlış değildir. Sizin dediğiniz gibi bir mânâya ağırlık verilseydi, o zaman da ona ayrı bir açıklama yapmak gerekirdi.
’Altınoluk’ vs. konularda yazdıklarım tek bir gözleme dayanmadığı gibi, nicelerinin de hayıflanarak izledikleri bir tablonun defalarca yansıtılmasıdır.
Külliye’ye gelince.. Evet, orayı görmedim. Ama, görmediğim pek çok yer veya konu hakkında da, kesin denilebilecek derecede bilgilere sahib olabilirim. Bu konuda da, yapılan resmî açıklamaları esas aldım. Yani, zoraki bir te’vil gayretim yoktur. Eğer siz tersini söylüyorsanız, altın diyorsanız, o zaman da düzeltir, yazarım..
-bekir ziya: Kendisine yeryüzünde sağlam bir iktidar verilen Suleyman, Belqîs'ın elçilerinin getirdigi pahalı hediyeleri almamis ve "Rabb'im bana daha hayirlisini vermistir." demistir. O'nun ne Belqîs gibi elmas, zümrütten bir tahtı, ne de Kaarun gibi hazineleri vardi. Gösteriş, insanlarin meylettigi bir ruhî zaaf halidir.
*
-Vehbî Üstün: Memleketin bunca meseleleri varken, başkanlık meselesi mi en önemli olan..
*SEÇ: Memleketin bir çok mes’elesinin halli, hükûmet etme sisteminin değiştirilmesini de gerektiriyorsa, niçin olmasın?
Remzi: SP Gn. Başk. Temel ağabeyin, anayasa değişikliği için söylediklerini kendisine yakıştıramadım. O kendisine yakıştırdıysa bilemem.. elbette ki her şey mükemmel değildir, ama, bazı şeyler hangi zorluklarla yapılabilmektedir, ortada değil mi? Daha iyisi yapılamıyor diye, 90 yıllık kemalist vesayet sistemi, hiç bir düzenleme yapılmadan, öylece mi devam etsindi, yani?
-Cevdet Atlı: Tarih kitablarından M. Kemal ve İsmet Paşa’nın daha az anlatılmak istendiği iddiası etrafındak tartışmalara değinmediniz. Ne dersiniz?
*SEÇ: Öyle bir şey varsa, yanlıştır. Tarih, doğrusu-eğrisiyle bizim geçmişimizdir ve doğrularının da yanlışlarının da bugünümüze ve yarınlarımıza etkileri ve şekillendirilmeleri daima sözkonusudur.
Ama, bunu, sadece bir-iki isim için sözokunusu olunca hatırlamak da ayıp olmuyor mu? Tarihimizde unutturulmak istenen, kasıdlı olarak yanlış gösterilen, çarpıtılan o kadar çok isimler var ki, bu çarpıklığı yaptıranlar da genel olarak M. Kemal ve İsmet Paşa’ların çizgisindeki politikacılar yüzündendi..
*(‘Bir azgın boğa; ama, geri çekilmeye de hazır..’ başlıklı yazı etrafında..)
-Ahmet: Bence önceki Amerikan liderleri, müslümanlara gülüp mezar kazdılar. Trump ise, gülmeden kazıyor en azından düşmanımız belli..
-fani: abd ekonomisi bugun itibariyla daha fazla disariya bagimli ve daha kirilgan. Trump’ın icerde ve disarda yaptigi her salakliktan eskiye nazaran daha fazla etkilenecek.
-Zeki E.: Bu makyavelist necis ruh aslında kendi hedefleri ile var olan realite arasında nabız yoklaması yapıyor.. Bilinen gerçek ABD nin çizgisinin değişmediği, öncekiler maske ile yaptılar hep, yüzüne gülüp arkanda her türlü kuyu kazma pişkinliğini sergilediler. Trump şu anki haliyle daha dobracı davranıyor gibi görünse de aslında değişen bir şey yok, olsa olsa Amerika'nın çöküşüne ivme kazandıracak çabaları daha bir sıkı yürütme yolunda adımlar atacak.
*(‘İntikam için değil, adalet için..’ başlıklı yazı etrafında..)
-H.Ulu: 26.01.2017 tarihli yazınızdan dolayı Allah razı olsun. Ben de 27 yıllık bir geçmiş memuriyet hizmeti olan birisiyim, bahsettiğiniz sebeplerle, ispatı ve belgesi mümkün olmayan iftira sonucu, görevimden uzaklaştırıldım, açığa alındım. Gerekli itirazımı yaptım. Üç ayı geçti arayıp soran yok. Ailece haksız işlemden, ve bizi dinleyerek bu zulmü ortadan kaldıracak bir Adalet sahibi bulamadığımızdan dolayı perişan ve mahzun olduk.
Darbeciler ne kadar cezayı hak ediyorsa, iftiraya uğrayanlar da o kadar adaletin tecellisi ile bir an önce zulmün bitmesini bekliyorlar.
-Şuayb Baş: ‘Ölçünün kacirilip vur deyince oldurme ornekleri’ o kadar fazla ki..
-Sami: Yapıp ettiklerinin suç olduğunu bilmeyen veya içinde yaşadığı dünyaya ve canlılarına zarar verdiğinin farkında olmayanlar, kendisini bu yaptıklarına memur sanarak kırıp dökenler hatta bu yaptıkları ile görevini ifa edip faydalı olduklarını sananlara ne yaparsanız yapın adaletli davranmamış olursunuz.
Kişilere önce yaptıklarının yanlış olduğunu kabul ettirmeniz gerekiyor.
Aksi takdirde adaletten söz edemezsiniz.
Uzaktan seyredenleri de adaletli olduğunuza inandıramazsınız.
Çünkü dost olan, birlikte hareket edenlerin işler kötüye gittiğinde birbirlerine şefkatle davranmaları, intikamcı olmamaları gerektiği en azından üçüncü şahıslar için beklenen bir hareket olagelmiştir.
-Ebu Fettah: Bu ülkede; 15 Temmuz şehidlerinin kanı yerde kalmaması ve haklarının helal etmesi (aileleri ve kanları ile birlikte) için, FETÖ nün zalim imamları/ generalleri/ polis şefleri/ para babaları/ kasaları/ siyasetçi ayakları/ bürokrat ve teknokratları/ yazarları/ tepe lambaları/ hepsinin ceza evlerine konmaları gerekir! Alt tabaka bir kaç ismin meslekten ihraç edilmesi/ kodese konması/ işin rengini değiştirmez ve göz boyamadan da öteye gitmez!
-Mahmûd: Adalet konusunda, sistemin ne kadar çarpık, ne kadar yanlış olduğu, aşikar bir şekilde görülmektedir. Ben de, bir örnekle pekiştireyim. FETÖ’cü polis, savcı ve hâkimlerin kararlarıyla nice mazlum insanlar, İslami hizmetlerinden dolayı yıllardır cezaevlerindeler ve bir türlü yeniden, hakkaniyetli yargılama, neden yapılamıyor?
-Alper: Teşekürler.. Bizim memurlarımızın çoğu maaş alır iş icra etmez. En kötü kurum ise mahkemeler. Çok güzel Adliye sarayları var . Ama, O saraylara layık memur çok az. Benim bir miras davam var 6 senedir devam ediyor. Belki 5 sene daha devam edecek. Şehitlerimizin kemikleri çürür onlar unutulur ama bu mahkemeler bitmez. Bakanlar ve savcılar sayın cumhur başkanımızın kürsüden kendilerine gazimize zulüm eden kaymakama verdiği gibi ültimatom vermezse bu mahkemeler bitmez. GECİKEN ADALET, ADALET DEĞİLDİR. Mahkeme ve hakimlerden ömrü boyu kazık yiyen ve zulüm gören bir kardeşiniz.
*SEÇ: Tabiatiyle Adliye sarayları ve hattâ doğru çalışan hâkimler olsa bile. mevcud hukuk sistemi, bizim halkımızını inanç sistemine göre hazırlanmadığından, adâlet yine sağlanmaz. Bu noktayı da unutmamak gerek..
*
-Ali Kahraman: Geçenlerde ‘Tarikat- Cemaat ve Diyanet’ üzerine bir konferanstan söz etmiştiniz.. Ama, Diyanet’e pek değinilmedi yazınızda.. Ona da ben değineyim.. Diyanet, son zamanlarda müftülüklere akademik ünvanlı kimselerin tayinine ağırlık veriyor.. Bu ilk planda doğru gibi gelebilir, ama,bu gibi kimseler akademik unvanlarıyla konuştuklarından, halkın sorduğu sorulara, halkın anlayacağı netlikte karşılık vermekte zorlanıyorlar ya da hiç başarılı olamıyorlar.. Ve hattâ halkın içinde olmadıklarından o soruların halkın günlük hayatında ne..
-Y. Özdemir: İmam-hatib’leri DEAŞ’çi yetiştirme merkezi gibi göstermeye kalkışan veya itibarını iyice yitiren kimselerin tv. ekranlarında, dikkatli kardeşlerimizin bir protesto mahiyetinde yer almaması gerekiyor. Çünkü, bu durum, o yanlış beyanların sahibinin aklanmasına hizmet edilmiş oluyor. O gibi isimler, yaptıkları değerlendirmelerin yanlışlarını görüp itiraf etmeli ve özür dilemeli..
-Turhan Malacı: 15 Temmuz Darbe Hıyaneti’ne, hem de ilk saatlerde alkış tutan ve bunu sevinçle karşılayan bir kişinin hangi karanlıkhedefleri olduğunu veya hangi karanlık emellere âlet olduğunu görmeyip, şimdi de anayasa değişikliğine karşı kampanya başlatması üzerinde durulması gereken ilginç bir noktadır.
-Ö. Faruk: Margareth Thatcher İngiltere kraliçesi olduğu dönemde, hedefe yeşil simgesiyle islamı yerleştirdi. Gladyosuyla,silahlı ordularıyla operasyonlara başladı.Özellikle Irak işgaliyle işlenen zulümler sonrası, direnmek isteyen gençleri de teröre yönlendirerek, İslam’ın barışçı toplumsal devrimci hareketinin yönünü saptırdı. Bugün başarısızlığa mahkum ve tüm insanlığa tehlike teşkil eden, kullanılmaya yatkın grupçuklarla iç çatışmalara mahkum bir süreç devam etmekte.. Ancak tüm bu olumsuzlukları tersine çevirecek,ilahi bir yardım ile uçurumun kenarından kurtulabiliriz.
*SEÇ: M.Thathcer, ingiliz kraliçesi değil, ingiliz başbakanı idi.. Her ne kadar çok önemli sayılmasa da, yine de dikkatli olmak gerek.. Bir defa oradan başlayalım..
İkincisi, filanca emperyalist- şeytanî güçlerin liderleri, müslüman gençleri kullanacak kadar kurnaz ve zeki, ve müslüman gençler de kullanılacak kadar ahmak kabul edilirse, vahh ki vahh bize.. Böyle kolaycı izahlara çok yakınlık göstermemek gerek, derim..
-hakan: Erdoğan’ın Bm.’in yapısına ve NATO ve Batı dünyasının oyun kokan sözde insanhakları gözeticisi eğilimlerine karşı çıkması, biraz havanda su döğmek olmuyor mu? Sonuç ne? O silahları adamlar veriyor mu...veriyor...engelleyebiliyor musun ..yok..
yalnızca itiraz ediyorsun ...boş işler..
*SEÇ: Tayyib Bey’in BM ve NATO ve AB gibi güç merkezlerinin haksızlıklarına itiraz etmesini hafife almanızı anlayabilmiş değilim.. ‘İtiraz ediyor da engelleyebiliyor mu,, gerisi boş..’ deyip geçmek, basit bir eleştiri olarak kalmıyor mu, bunu kendinize sorunuz..
*
*(Mehmed Âkif’in vefatının 80. yıldönümü dolayısiyle yazılan makale etrafında...)
-Salih: ’Doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı, / Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı..’ Mehmet Akif’in bu söyleminden ciddi anlamda rahatsız olan, daha doğrusu Kur’an âyetlerinin anlaşılmasından rahatsız olanlar, Mehmed Akif’i Müslüman bile saymaz. Kur’an’ın anlaşılması üzerinde çalışan her kişi istisnasız kendi mezheplerini din edinmiş bu din mafyalarının tetikçilerinin her zaman hedefinde olmuşlardır. Kur’an’a yönelmeye çağıran her kişi bu çukurların dillerinin en çirkin yanıyla tanışır. Kur’an ‘a çağıran bu kişiler söz konusu olduğunda bu gibi çevrelerde, hiç bir dinî kaygu yoktur. En iyisi, sözü merhûm Âkif’e bırakalım:
’(…)
O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
"Kadermiş!" Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:
Belânı istedin, Allah da verdi... doğrusu bu.
Taleb nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,
Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?
"Çalış!" dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr-i hâsın iken!
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,
Birer birer oku tekmîl edince defterini;
Bütün o işleri rabbim görür; vazîfesidir...
Yükün hafifledi... Sen şimdi doğru kahveye gir!
Çoluk çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak...
Hudâ vekîl-i umûrun değil mi? Keyfine bak!
Onun hazîne-i in'âmı kendi veznendir!
Havâle et ne kadar masrafın olursa... Verir!
Silâhı kullanan Allah, hudûdu bekleyen O;
Levâzımın bitivermiş, değil mi? Ekleyen O!
Çekip kumandası altında ordu ordu melek,
Senin hesâbına küffârı hâk-sâr edecek!
Başın sıkıldı mı, kâfî senin o nazlı sesin:
"Yetiş!" de, kendisi gelsin, ya Hızr'ı göndersin!
Evinde hastalanan varsa, borcudur: bakacak;
Şifâ hazînesi derhal oluk oluk akacak.
Demek ki: her şeyin Allah... Yanaşman, ırgadın o;
Çoluk çocuk O'na âid; lalan, bacın, dadın O;
Vekîl-i harcın O; kâhyan, müdîr-i veznen O;
Alış seninse de, mesûl olan verişten O;
Denizde cenk olacakmış... Gemin O, kaptanın O;
Ya ordu lâzım imiş... Askerin, kumandanın O;
Köyün yasakçısı; şehrin de baş muhassılı O;
Tabîb-i âile, eczâcı... Hepsi hâsılı o.
Ya sen nesin? Mütevekkil! Yutulmaz artık bu!
Biraz da saygı gerektir... Ne saygısızlık bu!
Hudâ'yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ;
Utanmadan da tevekkül diyor bu cürete... Ha?
*(Rusyu B.elçisinin öldürülmesi ve ’içimizdeki
beyinsizlerin işledikleri yüzünden..) başlıklı yazı etrafında..
-yalcin içyer- (Almanya’dan) : Ne diyeyim sanki Islam devleti kurulmus ve bizde onun üzerine fikih yürütüyoruz. Bu olay, bizzat emperyalistlerin bizi boyle bos fikihlarla ugrastirmak icindir. Dogrusu garip bir tesbit. Bizim olmayan bir sorunu yanlis bir ortamda ve yanlis bir fikih üzerinde tartisma konusu yapmak oyuna ikinci sefer gelmektir. Sanki birileri oturmus ve Islama göre fetva vermis de, bizim beyinsizler oluyor. Ben olayin tartisilmasinin yanlisligina dikkat cekmek istiyorum. Selahaddin abe gibi olaylari takip eden bir yazarin bu tartismayi yapip, sanki yapanlar muslumanlarmis gibi ayetle suçlanmasını garipsedim dogrusu. Once olayi dogru tesbit etmek gerekmiyor mu degerli abem?
*SEÇ: Burada ’Bir İslam Hükûmeti var mı, yok mu? ’ diye hüküm verilmiyor.. Bir hadisede, İslamî bir takım söylemlerle , üstelik iki devleti bir savaşa sürükleyebilecek ve korkunç sonuçları olabilecek bir saldırıya , bir bakış açısı getirilmeye çalışılıyor.. Bu gibi konular bizim ilgimiz dışındadır demekle, hayattan da, sorumluluktan da kaçamayız herhalde.. İnandığımız değerlere göre şekillenmiş bir devlet yapısına sahib olmadığımız zaman bile, Allah ve insanlık karşısında sorumluluk duymamız gereken müslümanlar olarak, konulara nasıl bakmamız gerektiğine dair , fıqhî bir hüküm değeri olmasa da görüş belirtmekle, yanlış yapıldığını sanmıyorum..
Ayrıca, kendilerini İslâm’a nisbet ederek, bir çok silahlı eylemleri, saldırıları ve cinayetleri işleyenleri, onları fıqhî bir sonuç ortaya çıkaracak şekilde tekfir etmek de bizim buralardan yapabileceğimiz bir husus değildir.
Bunlar içinde samimî olarak İslam adına yaptıklarını sanan olduğu da görülüyor.. Ama, samimiyet, ahmaklığa mazeret olmaz.. Böyle örnekleri kendi dar görüşlerine göre İslamî ölçülere dayandıranlar hep oldu, bundan sonra da olacak.. Bizler hemen şer’î mânâda hüküm ifade edecek şekilde görüşler açıklamak yerine, olması ya da olmaması gerekenleri kendi müslüman vicdanımıza göre, irfan, hikmet, taqvâ ve sorumluluk konusu olarak ele almalıyız.
-Mustafa: Ben de Selahaddin abi gibi düşünüyorum . Hele bir elçiyi vurup, milyonlarca insanın hayatı üzerinde kumar oynanmasına yol açabilecek cinayetler..
-Yakub: Mezhepçilikle övünen ve farklı düşüncelere tahammülü olmayan o kadar merhametsiz "müslümanlar" var ki, Dini teslim almışlar gibiler. Kimseye zırnık cennet vermeye razı değiller. Merhamet kendilerine hiç uğramamış. Allah bizleri İslamı doğru anlayan Müslümanlardan eylesin, merhametsizlerin şerrinden korusun.
-ali: İslam ümmeti bugün uçurumun kenarında,toprakları istila edilmiş,can ve mal güvenliğinden yoksun,iç çelişkilere boğulmuş ve dışarıdan müdahalelere açık iradesiz bir durumda...Yüce ALLAH , bizleri 15 Temmuz’da büyük bir fitneden kurtarıp küfür ve nifak güçlerini zelil düşürdü.. Bugün mezhepçi,ırkçı yaklaşımların ötesine geçmeli, çelişkilerimizi büyütmek yerine biraraya gelerek çözüm aramak zorundayız.
*