Okuyucu Kim, Yayıncı Kim, Ocak Ne Demek?

SEZAİ ARICIOĞLU

Haksöz’ün Temmuz 2009 sayısında Hamza Türkmen’in kaleme aldığı dergicilik üzerine yazılan makale hem üslubu hem de vurguları ile çağrıştırdıkları açısından önemli ipuçlarını içerisinde taşıyor. Dergi ve dergiciliğin tanımı ile tarihsel süreci ile başlayan makale; Cemil Meriç’in dergiciliğe yapmış olduğu yoruma yer vermiş. Yer vermiş vermesine ama yorumda ki “hür tefekkür” vurgusunun neyi işaret edebileceği askıda bırakılmış. Hür tefekkürün, “entelektüel farklılıklar mı?”, “istişari üretim zenginliği mi” olduğu açıklanmaya muhtaç olduğu söylenirken belki de okuyucunun insafı gözetilmiş.

Oysa günümüzde ‘hür tefekkür’ denince neyin anlaşıldığı açıktır. Kısaca liberalizm olarak karşılığını bulabileceğimiz bu kavramın aynı zamanda düşünce özgürlüğü olarak da tanımlanması mümkündür. Uygar(!) dünyanın büyülü deyimlerinden olan bu kavramın bugün itibariyle pek de açıklanabilecek bir durumunun olmadığı ve istismara çok müsait olduğu ortada iken H. Türkmen’in dergiciliği, “hür tefekkür” ile aynileştirme/aynileştirmeme ikileminde bırakması yine kendi deyimiyle “istişari birikimimize” uymamış.

Dünyada ilk dergiciliğin, en uzun süre çıkan derginin, Avrupa’da bilinen en eski derginin ve bunların sosyal açılımları ile birlikte taşımış oldukları fonksiyona değinildikten sonra İslami hareketlerin ilk dergisi olarak 13 Mart 1884’de Paris’te çıkartılan ve 18 sayı çıkan Urvetu’l Vuska’ya haklı olarak vurgu yapılmış. “Urvetul Vuska, modern bir araçtı ve yayımlanması için egemen sistem ve sistemlerin iznine bağlıydı.” denerek günümüzde Müslümanların ya da 20. yüzyıl İslami hareketlerinin “sistem içi araçları” kullanmalarına ilk dayanak ve öncülük olduğu iddia edilmiş. Ancak atlandığı izlenimi verilen şey Urvetu’l Vuska dergisinin Afgani’nin ortaya koymuş olduğu ıslah ve uyanış programının içerisinde bir parça, bir araç olduğunun gereğince vurgulanmamış olmasıdır.

İttihadı İslam ve emperyalizme karşı direniş bilincinin yükselmesinde derginin katkısı yadsınamasa da günümüzde Urvetu’l Vuska ile eşdeğer ya da aynı misyon ve fonksiyonu yüklenen bir ikinci örnek bulmak oldukça zordur. Sıkışıldığı zaman Afgani ve Abduh’a gönderme yapıp Urvetu’l Vuska’ya sığınmak biraz kolaycılık olarak da görülebilir. Zira Urvetu’l Vuska’dan ilham alan Kahire, İstanbul, Hindistan ve Kuzey Afrika’daki hareketlerin dinamizmini oluşturan şeyin bugün hala anlaşılmadığı da ortadadır. Çünkü 21. yüzyılı yaşadığımız şu günlerdeki sosyo-ekenomik ve teknolojik imkanların da 19. ve 20. yüzyıldan çok ileride olduğu muhakkaktır.

Türkiye’de dergiciliğin seyri alt başlığı ile birlikte yine Urvetu’l Vuska etkisindeki Sırat-ı Mustakim ve bu çizgiyi 60’lı yıllarda sürdürmeye çalışan Hilal dergisi verilmiş. Aynı çizginin sağcılıktan ve müdahaneci anlayıştan sıyrılarak çıkarmış olduğu ilk derginin Düşünce dergisi olduğu vurgulanmış. Sonrasında ise Kriter, Talebe, İslami Hareket, Tevhid, Aylık Dergi, Hicret (1970), İktibas, İnsan, Girişim, Kelime, Kalem (1980), Tevhid, Yeryüzü, Haksöz, Umran, Değişim, Genç Birikim (1990) dergileri kronolojik olarak sayıldıktan sonra bugün bu çizgiyi sürdüren dergiler olarak İktibas, Haksöz, Umran, Genç Birikim sayılmış ancak sanırım teknik bir atlama ile “Özgün İrade”nin ismi unutulmuş. Belli bir cemaat ya da tarikat bağlantılı olarak tirajları 50-60 binleri bulan Altınoluk gibi dergiler ile günümüzün 20-30 bin tirajlı Aksiyon dergisi örnek olarak verilirken internet haber ve televizyonculuğun dergi tirajlarına olan olumsuz etkileri vurgulanmış.

Daha sonra “Dergilerin ocak olma misyonları” alt başlığında H. Türkmen biraz zorlama ile de olsa “ocak” kavramını literatürümüze kazandırmaya çalışmış ve “ocak olmak” ile neyi kast ettiğini tanımlamaya çalışmış. Fakat “sistem içi aracı kullanma fıkhını kavramadan” hiçbir şeyin olmayacağı ön şartı ileri sürülürken sanki “ocak ve ekol olma vasfı”nın ancak bu sayede geçerlilik kazanabileceği gibi anlaşılması ve çözümlenmesi ve yorumlanması zor bir açmaza düşülmüş. Günümüz ekonomik şartları –küreselleşme- küresel mali kriz gibi reel durumların yakıcı bir şekilde hissedildiği ortadayken sanki bunlar önemli değilmiş gibi bir hava estirilmiş. Yoksa normalde beklenen şey okunan bir derginin ekol olması, derginin okunması için de satılması, belli bir tirajı yakalaması ve orada direnebilmesi gerekir.

Bu noktada; makalenin son kısmında “Dergi mi ocağı diri tutar; ocağın ateşi mi dergiyi besler?” şeklinde paradoksal bir duruma düşülmüş. Ve buna ait bir cevaba yer verilmeden elde edilmesi umulan kazanımlar başlığı ile üç madde sıralanmış. Kısaca:

  • Evrensel muhkem ölçüler
  • Tezleri tartışmaya açmak
  • Sürekli bir üretim ve yenilenme
  • Bilgi ve birikim
  • İstişare

olarak özetleyebileceğimiz bu maddelerin bizzat kendilerinin kazanım olup olmadıkları veyahut bu kazanımın ölçülerinin tartışmaya açık olduğu muhakkak iken bu ideal üzerinden ileri sürülen kazanımların ete kemiğe bürünmesinin yolu ve yöntemi de gölgede bırakılmış. Tıpkı “ocak olmak” deyimi gibi “evrensel muhkem ölçüler” tabiri de kulağa hoş geliyor olsa da bunu realize edebilmek günümüz şartlarında mümkün görünmemektedir.

Yine aynı şekilde “tezleri sürekli tartışmaya açmak” ile de ancak olsa olsa hür tefekkürün kalesinde düşünce özgürlüğü gelişir durur başka da bir şey olmaz. Ayrıca “sürekli bir üretim” vurgusu anlaşılabilir olsa da “sürekli bir yenilenme” ile varılacak yerin neresi olacağı da çelişkilidir.

Makale içerdiği bu soru işaretlerinin ardından okuyucu ve yayıncı diye ayrı bir anlaşmazlığın içerisine doğru yol alıyor. Bu ülke halkının ve maksimum kapasitesinin hali ortada iken Müslüman aydın kesimin ve İslamcı elitlerin de elleri ceplerinde durup dururlarken dergiciliği en sonunda okuyucu, yayıncı ikileminde bırakmak bu makaleyi okuyan okuyucuları da (!) şaşırtmış olabilir.

Dergiciliğin çerçevesi belli, hedefleri konmuş bir hareketin fonksiyonel alt başlıklarından biri olması daha akla yatkınken böyle birbiri içine girmiş birçok yeni kavram ve deyim ile konuşmaya ve tartışmaya çalışmak okuyucuların kafasındaki karışıklıkları çözmek yerine daha da karmaşık bir hale sokabilir.

Türkiye’deki tevhidi bilinçlenme sürecine katkı yapması artı bir ivme kazandırması umulan şey “sistem içi bir araç” olarak başlı başına dergi veya dergicilik değil onun da içinde bulunduğu “tezlerini sürekli tartışan” değil tezleri uğrunda fedakarlığı ortaya koyabilecek, yayıncısıyla ve okuyucusuyla bir bütün olarak zulmü geriletebilecek veya en azından duraklatabilecek bir program (hareket) etrafında bütünleşip, bir binanın tuğlaları mesabesindeki kardeşlik bilincine ulaşabilmektir.