Okuma alışkanlıklarımız değişiyor!

Mustafa Özcan, kütüphanelerin sayısındaki artışın önemli olmakla birlikte asıl önemli hususun kitap okuma alışkanlığı olduğuna dikkat çekiyor.

Mustafa Özcan / Maarifin Sesi

Kitaptan kütüphaneye

Önce iyi bir haberle başlayalım sonrasında kötü bir haberle veya boyutla yolumuza ve yolculuğumuza devam edelim istiyorum.  İyi haber şu: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rami Kütüphanesi Açılış Töreni’ne katıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu abide eseri İstanbul’un en büyük kütüphanesi olarak düzenlediğimiz çalışmalar nihayet bitti. Rami’yi bir kültür merkezi olarak planladık. Günün 24 saat gençlerimiz başta olmak üzere kitapseverlere hizmet verecektir. Kullanım alanı 36 bin metrekareyi geçen, yaklaşık 110 bin metrekarelik bir alanda şu andaki yapıya kavuşmuş bulunuyoruz. Kütüphanemizde 2 milyonu aşkın kitap ile hizmete başlamasından memnuniyet duyuyorum. Kitap sayımız elbette zaman içinde artacak” ifadelerini kullandı.

Kötü haber kısmına gelecek olursak.  Kitap okuma alışkanlığımızın giderek azalıyor olması.  Okuma yazma öğrenme ile, okuma yazma alışkanlığı kazanma hususları ters istikamette seyrediyor. Halbuki sistematik okuma olmadan abur cubur okuma ile aydın olunmuyor ya da bir yere varmak mümkün değil. Sadece tasnif edilmemiş bilgiye ulaşır ve malumat sahibi olursunuz.  Sistematik bilgi düzeyine erişmeden amacınıza ulaşamazsınız ve bu da sizi muhakemeye götürmez. Bilgi beceri sahibi kılmaz. Bu okuma biçimi insanı taklit düzeyinde bırakır.  Öteye geçirmez. Son sıralarda kütüphane ve sergilenen kitap sayısında artış var. Bunun nedeni başka. Bunlar sevindirici olmakla birlikte işin iç yüzü farklı.

Pandemi sonrasında özellikle sistematik okuma alışkanlığı kazanmanın anahtarı olan gazete okuma oranında bir düşüş var.  Okur ile gazete ilişkisinde bir savrulma oldu. Bunun elbette birçok nedeni var. Bu nedenlerden birisi de ideallerin kaybolması ya da eski ifadesiyle dava şuurunun körelmesinden kaynaklanıyor. Pandemi döneminde bir de boşluk oldu. İnsanlar gazete edinme meselesini tali ihtiyaç olarak gördüler.  Eskiden insanlar gazeteleri benimserler ve bütünleşirler ve gazete, okurun kimliğinin bir parçası haline gelirdi.  Okur ile gazete bütünleşirdi. Ben ortaokul sıralarında merhum Şevket Eygi’nin Büyük Gazetesini düzenli olarak takip ediyor ve yeni sayısını iple çekiyordum.  Mahallenin berberi rahmetli Nazım amcanın dükkanında da Milli Gazete ve Yeni Devir okuyordum.

Yine aynı dönemlerde okuma alışkanlığı kazandığımdan alacağım kitapları önceden belirliyor ve para biriktirdiğimde hemen onları alıyordum.  Gittiğimiz her yerde kitap varsa ilk işimiz onlara göz atmak oluyordu. Hayatımızı kitaplar yönlendiriyor ve geleceğimiz, sütunları arasında şekilleniyordu.

Şimdi ise gazete alma ve edinme alışkanlığı neredeyse sona erdi.  Mesela en son benim de yazdığım Hüküm dergisini sessiz ve sedasız bir biçimde kaybettik. Süresiz yayıncılık alan olan kitapçılık da can çekişiyor. Elbette bunda idealizmin gerilemesinin payı çok.

Bununla birlikte yazılı metinlerin elektronik ortama taşınmasında da etkisi bulunuyor. Bir de şehir hayatının yorucu iklimi insanlarda vakit ve enerji bırakmıyor.  Bu alanda bir medeniyet dönüşümü yaşıyoruz. Bu dönüşüm bin yılda ancak bir defa gerçekleşebilir. Bu bizim için hayırlı mı yoksa değil mi bunu şimdiden kestirmek mümkün görünmüyor. Lakin matbaadan sonra en büyük dönüşüm olarak sayarsak hata etmiş olmayız.  Elbette matbaadan önce de kitap kopyalayan müstensihler vardı. Bir şekilde bu işi yürütüyorlardı.  Hatta Osmanlıların müstensihler işsiz kalmasın diye matbaa ithalini ağırdan aldıkları da söylenir. Ya da tam olarak matbaanın ne anlama geldiğini idrak etmemiş de olabilirler. Müstensihler meselesi bana pek ciddi bir iddia gibi gelmiyor. Matbaadan önce divit ile parşömen kağıdı yazılı hayatı biçimlendiriyordu. Yazının tarihine şekil veriyordu.      

Okur kitlesi azalırken kütüphanelerin keyfiyet ve kemiyet noktasında gelişmeleri üzerinde durulması gereken mühim bir husustur. Bunun nedeni evlerdeki dağınık kitapların kütüphanelerde buluşmasıdır. Bunda bağışların büyük katkısı olmalı.  Artık okuma alışkanlığı devir daim etmiyor. Ailede kitap  meraklısının ölümüyle birlikte kitaplar öksüz, ilgisiz ve sahipsiz kalıyor. O zaman da yakın ve uzak cevre tarafından talan ediliyor veya çarçur edilmesi ihtimali doğuyor. Buna karşı en iyi çare kitapları mutemet kütüphanelere bağışlamaktır. Şevket Eygi gibi bir ömür boyu kitap toplayan kimseler sonuçta geride bıraktıklar eserleri emanet edebilecek kimseleri olmadığı için kitaplarını bildik kütüphanelere bağışlıyorlar. Kötü mü yapıyorlar?  Aksine iyi yapıyorlar. Şevket Eygi kitaplarına çok titizdi ve belki de herkes kütüphanesinden rahat bir biçimde yararlanamıyordu. Şimdi ise herkesin erişebileceği bir ortamda tutuluyor ve muhafaza ediliyor. Bir seviyeden sonra şahsi düzeydeki maddi servet de manevi servet de milli servete dönüşmektedir.  Burada kişileri ve aileleri aşan bir boyut var. Bu ifadelerimden müsadere çağrısı yaptığım anlaşılmasın. Bununla birlikte bazen varisler kitabın veya kütüphanenin kadrini bilmiyorlar. Nobran davranıyorlar. Üç beş kuruşa sahaflara satıyorlar. Lakin kitaba eski rağbet olmadığından, alıcısı nedrete bindiğinden kıymetini ve ederini de bulmuyor. Mesela çok sevdiğim isimlerden olan Ali İhsan Yurd‘un geride bıraktığı eserleri üçe beşe bakmadan sahaflara devredilmiş. Akşemseddin ve Beş Eseri namıyla yaptığı çalışma çok hoşuma gitmiş ve hayatım boyunca bendeki izleri silinmemiştir.  Üç eserin bende etkisi büyük olmuştur. Bunlardan birisi Akşemseddin ve Beş Eseri, ikincisi Macid Arsan Geylani’nin ‘Hakeza Zehare Cilu Selahaddin Hakeza Adet el Kuds’ adlı eseridir. Salahaddin Nesli Böyle Ortaya Çıktı ve Kudüs Böyle Geri Alındı anlamına geliyor. Üçüncü kitap ise Ebu’l Hasan en Nedevi’nin ‘Maza Hasire’l Alemu Biinhitat el Müslimin’ yani Dünya, Müslümanların Gerilemesiyle Ne Kaybetti kitabıdır. Üç muhallet eserin yazarları aramızdan ayrıldı ve merhum oldu.            

Nasirüddin Elbani hakkında bir eser okuyordum. Et Tasfiye ve’t Terbiye adıyla yayınlanan yani konumuzla da münasebeti olan kitapta Elbani’nin ahir ömründe kitaplarını bir dönem hocalık yaptığı Medine İslam Üniversitesine bağışladığı aktarılıyor. Elbette insanın gözünün nuru olan eserleri bağışlaması kolay olmasa gerekir.

Geçtiğimiz günlerde Sakarya’ya gitmiştim. Bekir Uysal hocanın girişimiyle Sakarya’nın medar-ı iftiharı Hamza Tekin hoca ile telefonda kısa bir hasbihal denemesi yaptık. Bekir hoca’nın söylediğini teyit etti. Hamza Tekin hoca da hayatında iken bir ömür biriktirdiği nadide kitaplarını Sakarya’da yeni yapılan Edebali Camii’ne bağışlamış. Hem sevindim hem de üzüldüm.  Kendinden sonrası için sevindim hayatta iken bağışladığı ve bir derece kitaplarından mahrum kalacağı için de üzüldüm. Yanında teselli babından sadece birkaç kitap bırakmış. Zihin ve gönül dostlarını önden göndermiş. Fakru zaruret içinde o kitapları edinmek kolay değil. Bekir Uysal hocanın aktardığını aktarıyorum.  El Hac Muzaffer Ozak hoca hayatta iken kitap dükkanına uğramış. Vaktiyle orada hem sohbet edilir hem de ekseriyetle Arapça kitaplar satılırdı. Alacaklarını tam alamadan parası çıkışmamış. Ya da sadece Adapazarı’na dönmeye yetecek miktarda parası kalmış. Hamza Tekin halini mi arz etti yoksa Muzaffer Ozak hoca halden mi anladı bilinmez ama Hamza Hoca’ya istediklerini alıp götürebileceğini söylemiş. Bu arada gençliğimde onun İrşad kitabından pek istifade ettim.  Mekanı cennet bahçelerinden bir bahçe olsun.

Ben de bazen Yümni İş Hanına uğradığımda dayanamaz son kuruşa kadar paramı kitaplara yatırırdım.  Dülgerzade civarında manav işleten merhum Mustafa Topuz amcadan yol parası alır ve yoluma öyle devam ederdim.  Mustafa Topuz amca vefat ettiğinden artık kitap alırken daha dikkatli davranıyorum ve aksi halde kaldırıma mendil sermek zorunda da kalabilirim. Mustafa Topuz amcanın vefatından itibaren eve ulaştıracak kadar yol harçlığını bir kenarda bırakmaya başladım.  İnsanlar nafakalarından ve zaruri ihtiyaçlarından kıstıklarıyla kitap alıyorlardı. Şimdi ise marifet iltifata tabidir hükmünce gençler ellerinde kitapla gezmiyorlar. Hayatlarında ve ufuklarında kitaba pek yer yok. 

İnşallah bu kısır döngü kırılır da tadımız tekrar geri gelir.  Okurun azaldığı sadece akademisyenlerin cirit attığı bir ortamda inşallah kütüphaneler kitap mezarlığına dönüşmez. 

Kitap Haberleri

Norman Finkelstein’ın kaleminden Gazze direnişi
Ellinci yılında Filistin Şiiri antolojisi
Ümmetin gündemine katkı: Zeydîlikten Husîliğe Yemen
Filistin için kelimelerden bir anıt: Diken ve Karanfil
Orhan Alimoğlu’nun Gazze anıları