Ali Osman Aydın / Yeni Akit
Bu böyle gitmez!
Bir önceki yazıda kapitalist rekabetçi eğitim koşullarından bahsedip geçmiştik.
Burayı biraz açmak ve bu sistemin insanlık için ne kadar zararlı olduğundan bahsetmek gerekiyor.
Eğitimin, hayatın ilk 20 ya da 25 yılını içine alacak şekilde zorunlu hale getirilmesi insanlık tarihinin dönüm noktalarından biridir.
Bu doğal bir durum değildir. Tarih boyunca, hiçbir dönemde, insan böyle sistemli bir dönüşüme maruz bırakılmadı. Ve bu dönüşüm kitlelerden destek görmedi.
İnsan türünün en güçlü, en enerjik, en özgür, en mücadeleci, hayal gücü en kuvvetli kesimi olan gençler bütün bu güçleri iğdiş edilmek üzere okul adı verilen fabrikalara doldurulmaya başlandılar yüz yıl önce.
Tarihin en büyük hamleleri, meydan okumaları gençlerin bugün iğdiş edilmiş güçleri sayesinde başarılabilmişti oysa.
Mecburi eğitimin olmadığı zamanlarda dünya şaşırtıcı ölçüde becerikli, meraklı, girişimci, özgün ve bağımsız insanlarla doluydu.
Bu insanlar çocukluk çağındayken iğdiş edilmek üzere toplama kampını andıran okullara dolduruldular. Birkaç yüzyıl önce tabiata ve topluma meydan okuyarak yeni bir şeyler peşinde koşan akranlarına karşılık yüzyılımızın gençleri not peşinde koşar hale getirildiler.
Diktatörlerin güç kullanarak yapmaya çalıştıkları kontrollü “değişim” okul yoluyla kansız bir şekilde yapılmaya başlandı.
****
Okulun yapmaya çalıştığı şey basitçe organizasyondur. Geleceğin toplumunu organize etmek eğitim sistemlerinin görevidir. Geleceğin toplumu için özgür kafalara değil, uşak ruhlu tüketicilere ihtiyaç vardır. Bugün toplumların eğitimli sınıfları büyük ölçüde böyledirler.
Bu yüzden okul bir asır önce, devletler eğitim işine girmeden, sermayeyi elinde tutan kişilerce bir fabrika gibi düzenlendi.
Okul dediğimiz yapı bir sosyal mühendislik alanıdır.
Okul bu mühendisliği, büyüme döneminde insan gelişimine müdahale ederek yapıyor. Öğrencileri 22 yaşına kadar gerçek hayattan kopararak, hayat hakkında hiçbir şey bilmez hale getirmek, kültürel bir soykırımdır ve buna dur denmelidir.
Bir usta başı ya da patron etrafında örgütlenen fabrika gibi okullarda öğretmenler etrafında inşa edilmiştir. İnsanlar orada emir almayı, kuralları sorgulamamayı, kendilerinden ne isteniyorsa onu yapmayı deneyimleyerek modern toplumunun hiyerarşisini öğrenirler.
En büyük kaygı, performans kaygısıdır. Okul sadece aldığınız notlara göre değerlendirildiğiniz ve aldığınız notlar ölçüsünde saygın kabul edildiğiniz bir yerdir.
Notlar öğrencileri utandırmak için açıktan ilan edilerek öğrenciler utanç ile rekabetçi yarışa katılma arasında bir tercih yapmaya zorlanır.
En büyük hedef güce sahip olma hedefidir.
Okul içindeki eğitim, herkesten üstün olma, herkesi geride bırakma gibi güç merkezli düşüncelere göre yapılandırılmıştır.
Bir öğrenci için sınıf arkadaşları ya da akranları aynı zamanda rakibi olan kişilerdir. Rekabet, dayanışmanın, dostluğun gelişmesine ya da derinleşmesine mâni olarak yüzeysel insanların yetişmesini sağlar. Rekabet çatışma yaratır. Çevresindekileri geçme dürtüsü gelişmiş insanlardan oluşan bir toplumda dayanışma, içtenlik gibi duygular azalır. Tıpkı Gelin Evi ya da Yemekteyiz programlarındaki profiller gibi...
Eğitim sistemi için en uygun kişilik tipi, güç arzusu yüksek olan,çıkarından başka bir şey düşünmeyecek, güce ulaşmak için her fedakarlığı yapabilecek, günde on iki saat masa başında oturmak gibi gayri insani şartlar içinde yaşayabilecek karakterde kişilerdir.
Bir insanı on altı yıl boyunca güce tapacak ve sadece çıkarına göre hareket edecek şekilde biçimlendirdiğinizde ortaya bir Frankeştaynçıkıyor, tıpkı bugünkü gibi!
Bugünkü eğitim sisteminde en yukarıya çıkabilen kişilik tipi budur. Çünkü sistem daha insancıl olanları, onurluları, dayanışma duygusu yüksek olanları, toplumsal adalet için hareket edenleri, mütevazi olanları eleyecek şekilde dizayn edildi.
En hırslıların, güç budalası olmuşların yönetim mekanizmalarını ele geçirdiği bir dünya yaşanabilir olma özelliğini yitirmiş bir dünyadır. Çünkü bu dünyada her şey güce ve çıkara göre belirlenir. Bu güçlülerin ve çıkarcıların dünyasıdır. Merhametli, mütevazi ve kendisini düşündüğü kadar başkasını da düşünenlere yer yoktur. Dünyamızın acil sorunu da budur. Sorunun kaynağı ise okula yüklenilen misyondur.
****
Gerçek eğitim ancak kişinin kendinin farkına varması temeli üzerine kurulabilir. Dolayısıyla bugünkü “eğitim sistemlerinin” çoğunluğunun eğitimle, aydınlanmayla hiçbir alakası yoktur.
İnsani yönün el değmeden bırakıldığı (hatta bozulduğu) sadece bilgi aktarımına dayalı bir eğitimden insanlığın geleceği için olumlu bir sonuç çıkması için şansa ihtiyaç vardır.
Okullardan yeni dünyanın uşak ruhlu, tüketici, çıkarcı, hırslı ve güce göre şekil değiştiren bencil bireyleri yetişiyor. Çünkü “sermaye” iş gücü ve tüketim gerekiyor.
Modern toplumlarda eğitime önem veriliyor gibi yapılmasının arkasında aydınlanmış, özgür insanlar yetiştirmek değil, toplumsal muhalefeti daha doğmadan yatağında boğmak gibi bir amaç da var.
Cumhuriyet döneminin “okullaşma” projesinin sebebi hikmeti de buydu: Sosyal mühendislik.Yeni okul yeni insan demekti. Tabii ki herhangi bir insan değil, yönetmek istedikleri insan!
Özellikle Kemalistlerin “okul dogmasından” hala kurtulamamış olmaları; okulu, öğrenmenin yegâne mekânı görme saplantıları, okulun düşünme melekeleri üzerindeki tahribatını da gözler önüne seriyor.
Eğitim meselesini, okulu putlaştırma hatasına düşmeden yeni baştan düşünmek ve kurgulamak gerekiyor.