Oktay Ekşi’nin önlenemez yükselişi

Yıldıray Oğur

İlk gün biraz intibak sorunu çekeceği kesin.

Aslında şimdiki Meclis binasını ilk kullanan vekillerden biri o. Ama onun 51 yıl önce girdiği Meclis şimdikilere pek benzemiyordu. Değişen sadece turuncu koltuklar, beyaz mermer zemin değildi. O Meclis, baştan “farklı” açılmıştı.

6 Ocak 1961 günkü Kurucu Meclis’in ilk oturumu 27 Mayıs darbesini yapan Milli Birlik Komitesi’nin en rütbeli üyelerinden Orgeneral Fahri Özdilek’in, bayraklarla süslenen kürsünün sağ tarafındaki kapıdan içeri girmesiyle başlamıştı. Hasta Cemal Gürsel’e vekâlet eden orgeneral, kürsünün önüne gelir gelmez “Mesut inkılâbımızı İstiklal Marşı’yla tes’id edeceğiz” diyerek Meclis üyelerini İstiklal Marşı’nı dinlemeye davet etti.

Bu sırada salona askerî bandonun çaldığı İstiklal Marşı sesleri dolmaya başladı. Özdilek İstiklal Marşı’nın dinlenmesinden sonra, doktorların izin vermemesi üzerine Kurucu Meclis’in açılış törenine katılamayan Devlet Başkanı Orgeneral Gürsel’in mesajını okudu. Uzun mesaj sürekli alkışlarla karşılanmış, Gürsel’e büyük tezahürat yapılmıştı.

Orgeneral, yeni inşa edilen şimdiki Meclis binasını, “özenle seçilmiş sivillere” şu sözlerle bıraktı: “Temsilciler Meclisi’nin Sayın Üyeleri; Atatürk Ankarası’na yaraşan bu büyük Meclis binasını, duvarları hiçbir çarpık ses işitip kirlenmeden ve tertemiz, sizlere emanet ediyoruz.”

Konuşmanın ardından Milli Birlik Komitesi üyeleri başta Madanoğlu olduğu halde müzakere salonundan yoğun alkışlar ve tezahüratlar arasından yukarıdaki balkonda kendilerine tahsis edilen yere geçtiler.

En yaşlı üye sıfatıyla Meclis’i Yusuf Kemal Tengirşenk “Tanrı adıyla açıyorum” diyerek açtı. Kâtip koltuğunda Oktay Ekşi’den bir yaş daha küçük ‘gazeteci’ arkadaşı Alev Coşkun oturmaktaydı.

0 kilometre Meclis’te ilk tartışma Cemal Gürsel’e şükranların nasıl sunulacağı üzerine yaşandı. Birbiri ardına önerge veren vekiller “bildiri yayınlamayı”, “hayır, gidip bizzat ziyaret etmeyi” önerdiler.

Aslında o Meclis’in ilk gününde de bir yemin krizi yaşanmıştı. Aşırı Kemalist Behçet Kemal Çağlar’ın, birden ayağa kalkıp “Hadi arkadaşlar yeminimizi hep birlikte yapalım, ben okuyayım siz tekrar edin, dost düşman görsün” teklifi “tüzüğe aykırı” tepkileriyle karşılandı. Oylamaya sunulan teklif neyse ki reddedildi.

1908’den beri bu koltukların müdavimi Atatürk’ün bakanlarından Tengirşenk, açılış konuşmasında Demokrat Parti’nin kötü idaresinden “hastalık” diye bahsedip şöyle demişti. “Bu hastalığın bir daha gelmemesini temin ederseniz adlarınızı tarihimize altın harflerle yazdırmış olursunuz. Gelecek nesiller sizleri hürmetle, minnetle anacaklardır.”

Aslında bakılırsa Oktay Ekşi 51 yılını, demokrasi denen o “hastalığın” bir daha gelmemesi için çalışarak geçirdi. Tarihimize adını yazdırdığı da kesin. Harflerin altın olmadığı da...

Herşey o kadar kötü başlamamıştı. Bugün Ekşi’nin yanında Meclis’in en genç milletvekili sıfatıyla yemin edecek Bilal Macit gibi 27 yaşında girdiği Meclis’te de herkes ondan bahsetmekteydi.

Darbecilerin Öncü gazetesinin istihbarat şefi olarak Ankara Basın’ı kontenjanından Altan Öymen, İlhami Soysal gibi diğer “demokrat” isimlerle Meclis’e giren ve vücut yapısı itibarıyla lise öğrencisine benzetilen bu genç adamdan gazeteler “CHP’nin çocuklar kolundan” diye espriler yapmaktaydı.

Meclis’e girdiği ilk gün de haber olmayı başardı. O günün gazetelerine göre genç vekil Ekşi, Meclis’te sırasına oturmak isterken yandaş gazeteci kontenjanından Meclis’e giren Babür Ardahan’ın kucağına düşmüştü.

Sonraki 51 yılında da hep böyle oldu: Düştükçe başardı.

Dokuz ay süren genç vekilliğini seçildiği Meclis’in divanında, herkese tepeden bakarak geçirdi. 1974’te yine kazayla düştüğü Hürriyet’in başyazarlık koltuğunda da 26 yıl kesintisiz oturdu. 26 yıl boyunca olmuş, olacak, ihtimal dâhilindeki, portakal çiçeğinde vitamin düzeyindeki bütün darbelerin yanında durdu. Komünistler, İslamcılar, bölücüler... Rejimin bütün düşmanlarıyla sırasıyla kavga etti.

 “Ordu Fatsa’ya girmeli” diye yazdı, “Alçakları tanıyalım” diye gazeteci arkadaşlarını andıçlarla hedef gösterdi, Çiller’in Kürtlere karşı sertlik politikalarını alkışladı, Leyla Zana, Merve Kavakçı’nın karşısına dikildi. Dindarlardan, en son başbakana geceyarısı yazısını değiştirip küfür edecek kadar nefret etti, kendinden nefret ettirdi.

Bu parlak gazetecilik kariyeri yüzünden son 1000 yılını da Basın Konseyi’nin başında geçirmeyi başardı.

Elbette rejim için fedakârlıklarla, kepazeliklerle geçen bu 51 yılın bir ödülü olacaktı. Nihayet bu ödülüne kavuşuyor Oktay Ekşi bugün.

51 yıl önce kâtip bölümünde oturduğu kürsüdeki yeri bugün 20 cm. yükseliyor. 51 yılda 20 cm. yükselmek.

Oktay Ekşi’nin 51 yıllık önlenemeyen yükselişi bugün zirve yapıyor. Tebrikler Oktay Bey. Bunu çoktan hak etmiştiniz...

Ama bu başarı hikâyesi burada bitmemeli. Ya Abdullah Gül bu ara Edirne’den ayağını bir karış da dışarı atarsa...

yildirayogur@gmail.com

TARAF