Öksüz kuşaklar

MUSTAFA ÖZCAN

Dostlar birer ikişer öbür menzile yollanıyorlar. Herkesin son buluşma ve içtima noktası orası.

Buraya gitmek için geldik. İkamet menzilimiz ötelerde. Büyüklerimizi ve sevgili kulları önden gönderiyoruz. Ne mutlu güzel amellerle önden gidenlere. Pazar günü akşam saatlerinde Vahdet Vakfı’ndan bir mesaj aldım. Mesajda başsağlığı dileniyor ve Duran Kömürcü ağabeyimizin vefat haberi duyuruyordu. Vahdet Vakfı İstanbul Şubesi Başkanı Mustafa Tuna ağabeyimiz bizim Mavi Marmara veya gemi ashabı dostlarımız asındaydı. Kendisiyle Mavi Marmara gemisinde dostluğumuz pekişmiş ve ardından da belirli münasebetlerle sık sık görüşür olmuştuk. 8 Şubat günü Fatih’deki Vahdet Vakfı Şubesinde son gelişmelere dair bir sohbetimiz oldu ve orada Duran Kömürcü ağabeyimizin son yolculuğuna hazırlandığını ifade ettiler. Ağır hasta imiş ve doktorlar da günlerinin sayılı olduğunu ve bir iki gün içinde ötelere irtihal edebileceğini söylemişler. Hatta Mustafa Tuna ağabey sohbete Duran Kömürcü ağabeyimizin yattığı hastaneye ziyaretten geliyordu. Sıcağı sıcağına bize son bilgeleri aktarmıştı. Pazar günü; 13 Şubat’ta vefat haberini aldık. Duran Kömürcü ağabeyi gıyabında tanırdım. Nasıl tanımam ki; yayıncılığın kıymetli ve ender olduğu günlerde Şamil Yayınlarını işletiyor ve söz konusu yayınevi ansiklopedi çapında İslami eserler basıyor ve klasikleri de okurlarına ulaştırıyordu. Şamil Yayınları ve Duran Kömürcü ismi bende daima tatlı esintiler uyandırmıştır.

¥

Daima dini konularda ihtiyatı veya azimeti elden bırakmayan ve öne çıkaran bir isimdi. Bu açıdan halef istikametinde değil, selef istikametinde seyeran ve hareket etmiştir. Hasbi selef(i)lerden birisiydi.  Daima onun yanında ve yayınlarında profesyonelliğin dışında bir amatörlük ruhu ve kaybolmuş bir hazzı tadardım. 1970’lerden itibaren İslami kesimlerin kaybetmiş olduğu hazzı onun yanında soluklardık. Kaybolmuş hasletleri o kendinde muhafaza ederdi. Onda hissettiğimiz hasbi ve karşılıksız hizmet hazzıydı. Duran ağabeyimizle ortak dostlara sahiptik. Bir zamanlar Mehmet Ayyıldız’la birlikte ortaklık yapmışlardı.  Adapazarı’nın asude günlerinde Mehmet Ayyıldız Bey’in halı ve kitap evinden oluşan dükkanına gelir giderdik. Tabir caizse takılırdık. Son yıllarda yayıncılığı eski hareketliliğinde veya kıvamında değildi. Lakin Duran Ağabeyimiz yazmaya ve bildiklerini paylaşmaya devam ediyordu.

¥

Belki de kendisiyle vicahi yani yüz yüze ilk karşılaşmamız Vakit gazetesi bünyesinde oldu. Hasan Aksay ve benzeri yazarlarla birlikte bizi de tanışma-kaynaşma yemeğine davet etmişlerdi. Orada akil adam sıfatıyla Duran Kömürcü ağabeyi de dinledik. Büyük ölçüde frekanslarımızın uyduğunu keşfetmiştik. Ve yolumuz da aynı istikamette olduğundan yolda aracına misafir olmuştum. Yolda beni sevindiren bir ifade kullanmıştı. “Mustafa seni sevdim, kanım kaynadı” dedi. Bu sözleri beni fazlasıyla bahtiyar etti. Günümüzde belki de en fazla muhtaç olduğumuz husus hasbi muhabbetler. Dünya aramıza gireli beri hasbi sohbet ve muhabbetleri unuttuk. Hasret kaldık. Ağız tadımız bozuldu. Nefsi zevklerimiz ruhi zevklerimizin önüne geçti, gölgeledi. Dünya yüzümüze güldü ve ahiret ise küstü. Artık muhabbetimiz maddi değerlerle ve kıstaslarla ölçülür oldu. Son dönemler de sayıları gittikçe azalan Duran Kömürcü gibi öncü ağabeylerimiz birer ikişer aramızdan ayrılır oldular. Yerleri doldurulamıyor. Sayısal anlamda geriden gelen birçok insan var. Lakin bizi hasbi olarak sevecek ve karşılıksız olarak hakikati talim edecek ağabeylerimiz hayattan çekiliyorlar.  Çekildikçe de bizim ruh iklimimiz çoraklaşıyor ve çölleşiyor. Son sıralarda Duran Kömürcü gibi birçok ağabeyimizi kaybettik. Bunlar arasında Ali Uğur ağabeyimiz de var. En son Yazarlar Birliği’nin İstanbul Şubesi çatısı altında bir araya gelmiş ve orada görüşmüştük. Son görüşmemiz imiş.  O da Duran Kömürcü ağabeyimiz gibi habis bir hastalığın pençesinde idi. Ali Uğur kendisine ölüm yakıştıramadığımız ağabeyler kuşağındandı. Ama aksine kemalat açısından ölümün en fazla yakıştığı kişilerden olmalı. Ölüm onu sevmiş olmalı. Ölüm köprüsüyle ebedi aleme göçtü.

Ve yine bir iftar sonrasında Topkapı’da karşılaştığımız son şairlerimizden Olcay Yazıcı da görüşmemizden kısa bir süre sonra adamızdan ayrıldı. Kendisini  Zeytinburnu Emine İnanç Camii’nden ebediyete uğurladık. Ayaküstü son görüşmemizde bastırmak istediği şiir kitaplarından bahsetti ve birlikte İz Yayınlarını ziyaret etme teklifini yinelemişti. O son görüşmemiz oldu.  İnşallah buluşma yerimiz cennet olur.

Lakin bu kuşak bizim son kuşağımız. Artık eskisi gibi bu kuşağın özelliklerini taşıyan insanlar ve nesiller yetişmiyor. Bizler bu asude kuşağın son fertleri haline geldik.  Duran Kömürcü gibilerin ardından geride kalan kuşaklar öksüz kuşaklar olarak nitelendirilebilir. Kalplerindeki aşk ve ihlas ve damarlarındaki sıcaklık ve gözlerindeki ışık yaşama sevincini ayakta tutan bir iksirdi. Onları çok aracağız. Bari hatıralarıyla yaşayalım ve hatıralarını yaşatalım.

YENİ AKİT