"Öğüt inananlara fayda verir...”

Abdullah Yıldız, dinde öğüdün önemine dikkat çektiği yazısında kimden öğüt alınıp alınmayacağını ve kime öğüt verilip verilmeyeceğini inceliyor.

Abdullah Yıldız / Yeni Akit

Öğüt vermeye devam!

Geçen haftaki “Haydin Gençler Camiye!” başlıklı yazım için bir okuyucum; “Namaz ve camiye çağrılarınız tesirli oluyor mu?” diye soruyor… Ramazan Kayan hocam son yazısında, “Benden geçti!” diyerek davet görevini geçiştirenleri irdeliyor… Biz de “Aşır Aşır Kur’ân” dersimizde bu konulardayız…

Zariyat, 51/54-55. âyetler, ‘tebliğ, davet ve öğüt görevlerimizi yaparken çeşitli engeller ve tepkilerle, inkâr ve itirazlarla karşılaşınca iyiliği emredip kötülükten alıkoyma veya öğüt verme görevlerimizi terk edebilir miyiz?’ sorusunu, kutlu Peygamberimiz (s.a.) üzerinden şöyle cevaplıyor:

“Artık onlarla ilgilenme. Bundan dolayı (çağrına uymadılar diye) sen kınanacak değilsin. 

Ama (alanlar için) öğüt vermeye devam et, zira öğüt inananlara fayda verir.” 

Resûlüllah’ın (s.a.), hakikati anlatmak uğruna ortaya koyduğu bunca çabaya rağmen direnişlerini sürdürenlere karşı yapması gereken şey, onlara aldırış etmeden dosdoğru yolda yürümesi ve öğütten yararlanma yeteneğini yitirmemiş olanlara öğüt vermeyi sürdürmesidir. Vahiy alan ve mûcizelerle donatılan peygambere karşı bile böyle davranıldığına, buna rağmen ondan âyette belirtilen yolu izlemesi istendiğine göre, dini tebliğ eden müminlerin de benzer olumsuzluklarla karşılaştıklarında aynı yöntemi izlemeleri gerektiği anlaşılmaktadır.

54. âyetteki “Artık onlarla ilgilenme!” ifadesini, ‘bazı insanlara karşı tebliğ görevini bırak!’ şeklinde yorumlanmak doğru olmaz. Zira bu buyruk, âyetin devamında belirtildiği üzere Resûlüllah’ın, herkesin hidayete ermesi için gösterdiği canhıraş çabaya rağmen bu sonuca ulaşamamaktan ötürü duyduğu üzüntüyle ilgilidir ve kendisinin bu sonuçtan sorumlu olmadığını bildirme amacı taşımaktadır. Nitekim 55.âyette öğüt vermeye devam etmesi emredilmiş, başka âyetlerde de her şart altında tebliğ görevinin yerine getirilmesi için azim ve sebat göstermesi istenmiştir. Öğütten rahatsızlık duyup bağnaz bir tutum sergileyenlerden ilginin kesilmesi bir noktadan sonra kaçınılmaz olacağı için, “Artık onlarla ilgilenme; bundan ötürü kınanacak değilsin” buyrularak Resûlüllah teselli edilmiştir.

55. âyette “öğüdün inananlara fayda vereceği”nin belirtilmesine gelince: Öğüt, iman sahiplerinin imanlarının güçlenmesine ve daha güzel davranmalarına; imana yatkınlığı olup gözlerini, kulaklarını, gönüllerini hakikat çağrısına kapatmayanların da iman etmelerine vesile olur.

“Öğüt ver, zira öğüt mutlaka fayda verir.” (A’lâ, 87/9) Burada belli bir grup değil, öğüde muhatap olan herkes kastedildiği için muhatapların sayısı az veya çok olsa da bir kısmının öğütten mutlaka fayda sağlayacağı kesindir. Nitekim A’lâ/10.âyette: “[Allah’tan] korkan, düşünüp ondan ders alır.” denmiştir. 

A’lâ 87/9. ayet, “Öğüt fayda verirse öğüt ver!” şeklinde de anlaşılmıştır. Âyetin lafzından, öğüdün muhataba fayda sağlamasının şart koşulduğu anlaşılırsa da müfessirler, öğüt fayda verse de vermese de Resûlüllah’ın öğüt vermekle yükümlü olduğu, âyetin böyle anlaşılması gerektiği kanaatindedirler. Râzî, öğüt vermenin veya hakikati anlatmanın ilk etapta gerekli (vâcip) olduğunu, tekrarının gerekli olmasının ise öğüdün yarar sağlaması durumuna bağlı bulunduğunu belirtmiştir… Öğüt vermenin faydalı olacağı kanaatine varıldığı takdirde devam etmek de vâciptir. Ancak inkârda inatçı davranan, hakikatle alay eden insanlara öğüt vermek onların inkârlarını arttırmaktan başka bir şeye yaramaz. Bu yüzden Allah, “O halde bizi anmaktan yüz çevirenden … sen de yüz çevir” (Necm 53/29) buyurmuştur (Kur’ân Yolu Tefsiri).

Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki: ‘Allah Teâlâ Kıyamet günü, kulunu: “Şu şu meselede niye üzerine düşen sözü söylemedin?” diye hesaba çekecektir. Kişi: “Konuşmamı halk korkusu engelledi” diyecek, Allah da: “Sen insanlardan değil, önce benden korkmalıydın!” diyecektir’ (İ.Canan, Kütüb-i Sitte, 7165).

İnsanları Allah yolundan engelleyenlerden veya şeytanlardan değil yalnız Allah’tan korkmak gerektiğini hatırlatan iki ayet meali: “Şeytan sizi ancak dostlarıyla (veya şeytan ancak dostlarını) korkutur. Eğer gerçekten mümin kimseler iseniz onlardan korkmayın, benden korkun.” (Âl-i İmran 3/175) “O halde insanlardan korkmayın, benden korkun da âyetlerimi az bir bedel karşılığı satmayın.” (Mâide 5/44)

Gelin, Hz. Yunus’un duasını yürekten okuyalım da Ninova’yı terk etmeyelim“Lâ ilâhe illâ ente sübhâneke innî küntü mine’z-zâlimîn”: (Allah’ım!) Sen’den başka ilâh yoktur. Sen yücesin -her türlü noksanlıktan uzaksın-. Şüphesiz ben zâlimlerden (kendine yazık edenlerden) oldum (Enbiyâ 21/87).

Yorum Analiz Haberleri

“Devrimci zihniyet ahlâkını kaybederse her şeyini kaybeder”
Esed sonrası Suriye: Katar-Türkiye Doğal Gaz Hattı artık hayal değil
Esed'in müftüsü Ahmed Hassûn şimdi ne yapıyor?
“Suriyeli mülteci” etiketi ve toplumsal imtihanımız
Kemalistlerin 94 yıldır üzerinde tepindiği Menemen’de ne oldu?