Üniversite sınavına ülkemizde her yıl bir milyonun üstünde öğrenci katılıyor. Demek ki, Danıştay 8. Dairesi’nin aldığı son karar bu kadar öğrenci ile ailesini yakından ilgilendiriyor.
Karar başlangıçta sadece meslek lisesi mezunlarını ilgilendiriyor gibi gözükse de, esasen bu yıl ilk kez uygulanacak olan yeni sınav ve yerleştirme düzeninin kökenlerini bozuyor olması bakımından, bütün muhtemel sınav katılımcılarını ilgilendiriyor.
Dün gazetelere baktım, her konuda olduğu gibi görüşler iki keskin uca bölünmüştü. Bazıları, Danıştay’ın kararını ‘Siyasi ve ideolojik’ bulur, kararın imam hatip liselilerin önünü kesmek için alındığını öne sürerken, bazıları da imam hatip mezunları üniversite sınavına yine dezavantajla girecek diye sevinmişlerdi.
Bu görüşleri serdedenlerin, kolayca masa başından yazı yazanların, sevinmek veya üzülmek için acele etmiş olabileceklerini düşünüyorum. Şu anda kimse için sevinecek bir durum yok ortada, üzülmek demesem de endişelenmek içinse herkesin, evet herkesin sebebi var. Çünkü Danıştay kararı üniversiteye giriş sisteminden ciddi bir kaos yaratmış bulunuyor. Bu kaosu da ancak ve ancak Yüksek Öğretim Kurulu YÖK sona erdirebilir.
YÖK’ün bu aşamada Danıştay kararına itiraz etmeyi ve davanın sonuçlanmasını beklemeyi içeren normal hukuki prosedürler yerine, milyonlarca öğrenciyi ve ailesini düşünerek sıfırdan yeni bir karar oluşturmayı, üniversiteye giriş sistemini bir daha dava konusu olmayacak şekilde yeniden düzenlemeyi gündemine alması gerekir diye düşünüyorum.
YÖK, oluşan kaosu hemen bayram ertesinde sona erdirecek, öğrencilere ve ailelerine gelecek için yol gösterecek bir dizi açıklamayı art arda yapmalıdır.
* * *
Danıştay kararının eleştirilecek pek çok yanı var. Kararın Anayasa da yazılı ‘eşitlik’ prensibine dayandırılması ve katsayı eşitliğinin öğrenciler arasındaki eşitliği bozacağının söylenmesi şaka gibi bir şey.
Sanki burası İngiltere gibi acayip sert bir sınıf sisteminin geçerli olduğu ülke ve Danıştay’da bir nevi lordlar kamarası. Bu kamara da kendine başlıca görev olarak sınıf atlamayı engellemeyi, sosyal mobilizasyonu en aza indirgemeyi edinmiş.
İşçisin sen işçi kal, deniyor insanlara.
Motor meslek lisesine mi gittin, en fazla motor teknisyeni ol, bir fabrikada veya servis istasyonunda işe gir, hayatta ancak bu kadar ileri gidebilirsin, mühendislik fakültelerini veya hukuk vs. sosyal bilim okullarını rüyanda bile görme!
Veya, 13-15 yaşında düz lisede fen bölümünü mü seçtin, hayatın boyunca bu seçimine mahkûmsun, hukuk okumayı, siyaset bilimi okumayı, edebiyat okumayı, sanat okumayı hayal bile etme! Senden olsa olsa mühendis vs. fen bilimci olur, onu da kazanamıyorsan biz ne yapalım?
Bu uygulamalara yol açacak hukuku yaratmanın adı da ‘eşitlik’ oluyor. Onlara göre toplumdaki bireyler birey falan değil, marangozun hızarından çıkan, hepsi de birbirinin aynı olması gereken tahtalar. Devletin gö-revi de o tahtaların bir örnek olmasını temin etmek.
Oysa eminim hepinizin etrafında örnekleri var: Mimarlık okuyup sinema eleştirmeni olanlar, iktisat okuyup aşçı olanlar, mühendislik okuyup esnaf olanlar... Say say bitmez.
Bunun adı bireyselliktir ve modern devletin bir başka görevi de insanlara kendi bireyselliklerini ifade edebilecekleri özgürlük alanını açmaktır.
Bizim Danıştay’ımız önce kendi kendine bir ‘eşitlik’ tanımı yapıyor, sonra da o kendi tanımladığı kadar ‘eşitlik’i özgürlükün önüne koyuyor.
Karar bu boyutuyla ideolojiktir; çünkü Danıştay’ın söylediği ‘eşitlik’ fevkalade sakat bir ‘eşitlik’ biçimidir; ‘hukuki statü’lerden söz eden bir eşitlik olabilir mi hiç?
* * *
Bıraksanız daha saatlerce eleştirebilirim Danıştay kararını, eleştirelim de. Ama bu lafazanlıkların şu anın mağduru öğrencilere hiçbir faydası olmaz.
Burada görev YÖK’e düşüyor. Bir an önce toplanmalı, bir an önce üniversite sınav sistemini yeniden yaşayabilir hale getirmelidir YÖK.
RADİKAL