Vesvese ve korkuyu büyütüp kronikleştirmek üzerine kurulan bir iktidar stratejisi olduğu besbelli. “İktidar aritmetiği” denilen hikâyenin ana konusu ve işleyişi somut ilke ve adımlar üzerine ilerleyerek inşa edilmiyor ne yazık ki. Sadece yaşadığımız son sürece baksak dahi Covit-19 pandemisi, Ege ve Akdeniz’i saran orman yangınları ve Suriyeli mültecilerin ardından Afgan mülteciler üzerine geliştirilen gündem belirleme çabalarının dehşetengiz bir biçimde vesvese ve korkuyu derinleştirip kronikleştirmek üzere şekillendirildiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Vesvese ve korku temelli gündem belirleme çabası tabii ki temel dayanak ve meşruiyeti Ata/Türkçü perspektiften, ulusalcı-seküler sembol ve söylemlerden neşet ediyor daha çok. “Türklerin eşsiz toplumsal karakterini yabancı unsurlarla bozmak, Türkiye’nin Kemalist Cumhuriyet’le elde ettiği mükemmel kazanımlarını aşındırmak, ülkemizin gayri safi milli hasılasını bedevi-yabani kaçkınlara peşkeş çekmek” vd. türünde ajitasyon ve provokasyon malzemesi bitimsiz bir seferberlik halinde üzerimize boca ediliyor.
Üstelik mülteci korku ve nefreti üzerine kurulan bütün bu kirli kampanyalar “avam, lümpen proleterya veya eğitimsiz cahil kitleler” tarafından değil bilakis eğitimli, gelir düzeyi yüksek ve ayrıcalıklı sınıflar tarafından organize ediliyor.