Ödüllü albay, mahkemede ne ifade verdi?

Ali İhsan Karahasanoğlu

Konuları öyle bir ortama taşıyoruz ki, esas merkezden fersah fersah uzaklaşıyoruz.

Tartıştığımız şeye, bir dönüp baktığımızda, “nereden başlamışız, şimdi neredeyiz?” diye, kendi kendimize hayret ediyoruz!

İntihar diye açıklanan emekli albayın ölümü sonrasında, tartışmamız gereken şeyler neler, biz neleri tartışıyoruz?

Genelkurmay açıklama yapıyor, “yargısız infaz” diyor.

Ama bakıyorsunuz, zaten Askeri Yargıtay, aynı şahıs hakkında, “Adli yargıda yargılanmalıdır” hükmünü yıllar önce vermiş!

Evet; yanlış okumadınız, Askeri Yargıtay, “Emekli albaya iftira edilmiş. Böyle saçmalık olur mu? Devlet Övünç Madalyası almış bir albaya, böyle bir iddianame nasıl hazırlanır?” dememiş!

Dün; emekli albayın avukatının, artık isbatı mümkün olmayan bir hayâli telefon konuşmasını aktararak, “Bize değil, teröristlere inanıyorlar” sitemine de, aylar öncesinden hak vermemiş Askeri Yargıtay.
“Derin devlet olmalı” diyen gazetenin, en derinindeki sözde yazarının ifade ettiği, “Devletin askeri, ‘keşke teröristlerle mücadele etmeseydim’ noktasına getiriliyor” hükmünü doğrulayacak bir yorumda da bulunmamış Askeri Yargıtay..

Ya ne demiş, Askeri Yargıtay?

“Emekli albaya isnat edilen suçlar, Askeri Ceza Kanunu’nda bulunmayan suçlardır. Bu suçlarla ilgili olarak, askeri mahkemeler değil, sivil mahkemeler görevlidir. O halde yargılama da sivil mahkemede yapılmalıdır!..”
Evet, bu kararı vermiş ve dosyayı sivil mahkemeye yollamış Askeri Yargıtay!

Ama; bu konuda sanki ortada hiçbir dava yok, hiçbir iddianame düzenlenmemiş, hatta soruşturma bile yok.. Durup dururken, emekli albay hakkında iddialar yayınlanıyormuş gibi izlenim veriliyor!

Tabii ki hiç kimse, henüz hüküm verilmeden, “zanlı” konumundaki kişileri mahkûm gibi gösteremez, göstermemelidir.. Ama yüzlerce, hatta binlerce Yargıtay kararına geçen, “Görünür gerçeklik” ilkesi diye temel bir kavram var. Bu kavramı sadece mütedeyyin insanlar için mi uygulayacaksınız? Başka zanlılar için uygulanmayacak mı bu kavram?

Nedir o temel kavram?

Herhangi bir kişi hakkında, karakola/savcılığa intikal eden bir iddia olduğunda, o iddianın basın tarafından kamuoyuna ulaştırılması, “haber verme hakkı” çerçevesinde anayasal bir haktır.

Doğrudur/yanlıştır, şimdi bunu tartışamayız.... İşte bu temel ilke gereği, mütedeyyin insanlara, tamamen iftira mahiyetindeki karakol aşaması ifadeleriyle, bugüne kadar ne yayınlar yapıldı! Ne karalamalar yapıldı.. Aleyhinde yayın yapılan kişilerin açtıkları davalar da, “Görünür gerçeklik ilkesine uygunluk vardır. Karakol aşamasındaki bilgilere uygun yayın yapılmıştır. Basının, somut gerçeği bulma görevi yoktur. Görünür gerçekliğe uygun haber yapıldığına göre, tazminat talebinin reddine...” denilerek reddedildi..

Şimdi o kararlardan niye dönülecek ki?

Binlerce insana uygulanan bu temel kural, şimdi aleyhinde yayın yapılan kişi, bir emekli asker olduğu için, görmezlikten mi gelinecek?

Üstelik, suçlamaların tamamı somut anlatımlar..

Emekli albay ve birlikte yargılanan kişiler de çıksınlar, “Olayın doğrusu şu, şu, şudur. Olay öyle değil, böyle gerçekleşmiştir” desinler, konuyu aydınlığa kavuştursunlar..

Ama böyle yapılmıyor.

Olayın somut cevabı verilmiyor. “Biz, devlete şu kadar hizmet ettik” anlatımı ile konu kapatılmaya çalışılıyor.

Devlete hizmet ettiyseniz, teşekkür ederiz.

Ama devlete hizmet etmeniz, size suç işleme özgürlüğü vermez ki!

Devlete hizmetinizin karşılığı olduğu gibi, işlediğiniz suçların da karşılığı olması gerekmez mi?

Olay, yaşanan vak’aların arkasındaki gerçekleri öğrenme çabasından ziyade, kısır tartışmaya götürülüyor.

Oysa; intihar ettiği açıklanan emekli albayın avukatı, “İntihardan kısa süre önce telefonda konuştuk, ‘hizmetlerimin karşılığı bu mu olmalıydı?’ siteminde bulundu” şeklinde hayâli anlatımlarda bulunacağına, emekli albayımızın mahkemede verdiği ifadeleri açıklasaydı, daha faydalı bir vazife görmüş olmaz mıydı?

Evet; emekli albay hakkında açılan dava, üç yılı bulmuş. Mutlaka bir ifade vermiş, olaylar hakkında bildiklerini, kendi açısından anlatmıştır albayımız?

Buyursunlar, o ifadeleri açıklasınlar.

Biz de, iddia sahiplerinin ifadeleri ile emekli albayın ifadelerini karşılaştırıp, bir kanaate varalım..

Ama ifadeler gizlenip, olay duygusal boyutlara taşınırsa, somut vak’alar hakkında, gerçeklere ulaşamayız ki!

İddia sahipleri, isnatlarda bulunuyorlar!

Peki aynı iddialar hakkında, emekli albay ve diğer zanlılar, mahkemede ne dediler? Bilmek hakkımız değil mi?

VAKİT