BDP’li 10 milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılması gündemde. Başbakan Erdoğan bu konuda kararını çoktan vermiş görünüyor.
Şemdinli’de yol kesen PKK’lılarla kucaklaşan BDP’lilerin dokunulmazlığı kaldırılacak.
Bunun siyasal ve toplumsal sonuçlarını kestirmek elbette zor değil, 1994’te DEP’li vekillerin Meclis’ten yaka-paça gözaltına alınıp hapse gönderilmesi herkese yeterli bir fikir verebilir. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başta olmak üzere AKP içerisindeki çok sayıda isim bu konuda Erdoğan’a itiraz ederken, eski DEP’lilerin Meclis’ten atılma deneyimini hatırlatma gereği duyuyorlar.
Fakat bu itirazlara rağmen Erdoğan, geri adım atmadı, aksine BDP’lileri “zanlı” ilan ederek, kendi duruşunu bir adım daha ileri taşıdı. BDP’lilerin dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin Başbakanlık tezkeresini süratle Meclis’e gönderdi.
Bu gelişmeye paralel olarak Erdoğan ve hükümet üyesi diğer bakanlar İmralı ile görüşme sinyali vermekten de geri durmuyorlar. Erdoğan’ın ardından dün de Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay “Akan kanın durması için kimle görüşülmesi gerekiyorsa görüşüleceğini, hangi adımın atılması gerekiyorsa uygun zaman ve zeminde tereddüt etmeden bu adımların atılacağını” söyledi.
Bu açıklamalar dinleyiciye, izleyiciye, okuyucuya, velhasıl herkese fazlasıyla çelişkili geliyor; seçilmiş milletvekillerini Meclis’ten atıp kesinleşmiş mahkûmiyeti bulunan örgüt lideriyle görüşmek, kamuoyunda pek anlaşılır bulunmuyor.
Ama çelişkili görünse de bu iki ayrı uçta görünen açıklamalar arasında bir bağlantı bulunabilir; Başbakan Erdoğan, atacağı adımların siyasi sonuçlarını kestirebilecek nitelikte bir politikacı. Bize tutarsız görünen sözlerinin arkasında belki de Kürt hareketiyle ilgili mantıklı bir strateji yatıyor.
Yaygın düşünce 2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçimine kilitlenen Erdoğan’ın milliyetçi muhafazakâr oyları avlamak için “sert” bir üslup benimsediği yönünde. Kuşkusuz tümden gerçekdışı bir düşünce değil bu. Erdoğan’ın geçen seçimlerden önce bu taktiği deneyip “başarılı” olduğu inkâr edilemez. Ama yine de bu “cevap”, Erdoğan’ın bazı BDP’lileri siyaset dışına atma girişimiyle, Öcalan’la birlikte iş tutma isteği arasındaki paradoksu açıklamaya yetmiyor; yanıtını bulmakta zorlandığımız diğer sorularda olduğu gibi bu soruda da sanki “hazır” cevaplara sığınıyoruz.
Ben Erdoğan’ın hem bazı BDP’li vekilleri tasfiye etmeye çalıştığını hem de İmralı’yla birlikte PKK meselesine “çözüm” aradığını düşünüyorum. Gerçekçi ya da değil; hükümet, İmralı’nın önündeki engelleri temizleyerek kendisine yol açmaya çalışıyor gibi.
Başbakan Kürt hareketinin siyasi kontrolünü tekelinde tutan Kandil’i zayıflatmak, Öcalan’ı ise güçlendirmek peşinde. Bunun için de BDP içerisinde Kandil’den yana isimleri devre dışı bırakmak istiyor.
Hükümet demokratik çözümü İmralı’nın değil, Kandil’in engellediğini düşünüyor.
BDP’nin bu kadar inisiyatifsiz, iradesiz kalmasını İmralı ile olan bağlarından çok, Kandil ile ilişkisine bağlıyor.
Abdullah Öcalan’ın uzun süredir sessizliğe gömülmesinin arkasında yatan nedenlerden biri de kendisini kuşatılmış hissetmesi.
Öcalan’ın sessizliği katı bir devlet tecridiyle açıklanamaz; kendisinin de bu sessizliği tercih ettiği anlaşılıyor.
Kandil’deki şahinler Devlet-İmralı görüşmeleri sırasında bazı BDP’li vekiller ve avukatlar üzerinden Öcalan’a sıkı bir markaj uyguladı.
Dağda ve ovada gerginliği tırmandırıp İmralı’ya “devrimci halk savaşı”nı dayatanlar, PKK ve BDP içerisinde etkin olan bu çevrelerdi.
Habur’dan dönüşleri şova çevirerek sabote edenler bildiğimiz sivil siyasetçilerdi.
Öcalan’ın mevcut koşullarda Kandil’deki şahinlere ve Kandil’e yakın bazı BDP’lilere karşı koyması, güç yetirmesi imkânsız.
Bu noktalarda iktidar ile İmralı’nın örtüştüğünü düşünüyorum; Erdoğan sivil çözümün önünü tıkayanlardan rahatsız, İmralı da devletle yapacağı anlaşmayı sabote etmek için tetikte bekleyen dağdaki ve ovadaki şahinlerden...
Erdoğan’ın BDP’lilere sert çıkmasının, İmralı’yla görüşme sinyali vermesinin başka bir anlamı olamaz.
Fakat siyasetin labirentlerinde dönen kirli oyunlara, hukuku zorlayan politikalara, hangi gerekçeyle olursa olsun onay vermek doğru değil. İster PKK sorunu olsun ister BDP, her şey yasalara ve ahlaka uygun olmalı. BDP’li vekilleri Meclis’ten atmaya çalışmanın mevcut durumda kabul edilebilir bir yanı yoktur. Böyle bir karar Kürt sorununu siyasal zeminden çıkaracağı gibi beklenen sonuçları da vermez. Öngörülmeyen gelişmelere yol açabilir. Bu nedenle BDP’lileri Meclis’ten atmaya hazırlanan Başbakan’ın bir kez daha düşünmesinde fayda var.
kurtulustayiz@gmail.com
TARAF