Abdullah Öcalan’ın çözüm projesiyle kendisini destekleyen Kürtlerin beklentileri arasında ciddi bir uyuşmazlık mı var? Öcalan’ın çözüm çıtası Kürt halkının çözüm umutlarının altında mı? Bedel ödeyen Kürtleri kesmez mi Öcalan’ın çıtası? Yol haritası Kürt siyasetini tatmin etmekten uzak mı? Bedel ödeyen Kürtleri kesmez mi İmralı’nın önerileri? Bazı hükümet yetkilileri İmralı’nın dışarı yansıyan önerilerini beklentilerin altında mı buluyor?
Kamuoyunda bir süredir bu konu tartışılıyor. Hükümetin İmralı’dan sızan talepleri minimize etme gayretinin de bu tartışmanın doğmasında etkili olduğunu düşünüyorum. Haliyle hükümetin idare etmek zorunda olduğu büyük bir Türk kamuoyu kitlesi var. Elinde tutsak olan bir adamın maksimalist taleplerine boyun eğecek bir imajın oluşmasından kaçınmaları doğal.
Fakat bence daha önemli olan gerek Öcalan’ın ve gerekse devletin 2009’daki demokratik açılım sürecinden ders çıkarmış olmaları. Geride bıraktığımız üç-dört yılın acı deneyimi iki tarafa da daha sağduyulu, daha makul çözümler üretmenin gerekliliğini gösterdi. Ama bu durumda bile Öcalan’ın, 2009’daki çıtasını ciddi ciddi düşürdüğünü söylemek gerçekçi olmaz. Zira Öcalan’ın o gün de ısrarla hükümetten beklediği “demokratik anayasal çözüm”de ortaklaşmaktı. Barış sürecinin sabote edilmesine milat olarak gösterilen 14 Temmuz 2011’de Öcalan hangi noktadaysa, bugün da aşağı yukarı aynı yerde duruyor. BDP’nin Diyarbakır’da özerklik ilan ettiği, PKK’nın ise Silvan’da 13 askeri öldürdüğü günlerde Öcalan, -bugünkü gibi- hükümetin “demokratik anasayal çözüm” sözü vermesi halinde bir haftada militanları sınır dışına çıkarmaya ve silahlara veda etmeye hazır olduğunu bildiriyordu.
“Bir haftada hallederim”
18 Temmuz 2011’deki son görüşmesinde -ki bugüne kadar uzun bir tecrit evresi geçirdiÖcalan şunları söylüyordu: “...Sayın Başbakan ‘silah bıraksınlar, yoksa bir şey olmaz’ diyor. Ya ne söylediğini bilmiyor ya da farkında değil. Çok açık ve net söylüyorum. Biz yıllardır silah bırakmaktan söz ediyoruz. Ben daha önce de Sayın Erbakan döneminde de, Özal zamanında da silahların bırakılabileceğini, bıraktırabileceğimi belirtmiştim. Başbakan bir çağrı yapabilir; ‘biz bu işin silahlarla çözülmeyeceğine inanıyoruz. Bu meseleyi demokratik anayasal yöntemlerle çözeceğiz’ derse, bir haftada hallederiz.”
Son dört yılda bölgede çok şey değişti; Arap Baharı, Suriye’de küçük bir Kürdistan daha ortaya çıkardı. Ama Abdullah Öcalan’ın bugün ortaya koyduğu çözüm yine aynı sayılır; bunun adı da demokratik anayasal çözüm... PKK ve Kürt sorununa kansız bir çözüm aranıyorsa, bundan başka bir çözüm modeli de yok. Kanlı çözüm formülleri belki, bir ihtimal ortaya küçük bir Kürdistan daha çıkarabilir; ama en azından Öcalan’ın Kürtleri böyle kanlı bir maceraya sürüklemeye niyetenin olmadığı anlaşılıyor. Demokratik anayasal çözümün içinde anadil de var, batıya özgü modern bir özerklik sistemi de. Öcalan’ın yolunda Kürtlerin “hayır” diye itiraz edebileceği bir şey yok. “Kürtlerin tatmin çıtası” denilen şey, bundan sonrası için kanlı bir maceradan başka bir yol değildir; eski tip bir otonom devletçik modeli için bile bu kadar kanlı yollara sapmaya gerek yok, onun bile yolu yine Öcalan’ın önerdiği demokratik Türkiye’den geçiyor.
TARAF