"Ahmet Türk dün milletvekillerinin istifadan vazgeçmesini 'Öcalan'ın isteği doğrultusunda' vurgusuyla açıklıyordu.
Bu durumda Öcalan'ın Türk siyasi sahnesine bir siyasi aktör olarak girdiğini görmemek mümkün değildir.
Bu, PKK'nın silahtan uzak durarak tasfiye edilmesi gibi olumlu bir noktaya gönderme yapabileceği gibi, tersine siyaseti şiddetin emrine ve etki alanına sokabilir..."
Yukarıdaki satırları 19 Aralık 2009'da yazmışız...
DTP'nin kapatılması sonrası, Kürt milletvekillerinin Meclis'ten çekilme hamlesinin, Öcalan tarafından geri çevrildiği zaman...
Yine Meclis'te temsille ilgili bir kriz var...
Ve yine Öcalan devrede...
Avukatlarıyla yaptığı konuşmanın notları dikkatle okununca üç hususun öne çıktığı görülüyor. Bu hususlar Kürt siyasi hareketinin bundan sonra nasıl bir yol izleyeceğine dair ipuçları taşıyor ve önümüzdeki günlerin siyasi atmosferiyle ilgili belirleyici yönler içeriyor.
Öcalan, 15 Temmuz tarihli çatışmayı, savaş tehdidini geri çekiyor...
Devletle görüşmelerin ilerlediğini ve bir Barış Konseyi kurulduğunu söylüyor.
Ve üçüncü olarak BDP'lilere Meclis'e dönmeleri için işaret veriyor ve anayasa yapım sürecinde yer almalarını istiyor...
Notların bir kısmına birlikte göz atalım:
"Abdullah Öcalan, (resmi) heyetle görüşme yaptığını ve (artık) 15 Temmuz tarihinin kendisi için bir hükmü kalmadığını söyleyerek, son görüşmede Barış Konseyi'nin kurulması için mutabakata vardıklarını belirtti..."
Sözleri şöyle özetlenmiş notlarda:
"En son heyetle yaptığımız görüşmede üzerinde uzlaştığımız en önemli ve atılması gereken pratik adım, Barış Konseyi'nin oluşturulmasına-kurulmasına ilişkindi. Heyetle Barış Konseyi'nin kurulmasına ilişkin bir mutabakata varmış durumdayız..."
"Barış Konseyi ne resmi bir devlet organı olacak ne sadece sivil bir organ olacaktır. Barış Konseyi, barış çalışmaları, barışın gerçekleşmesi ve çözüm için çalışacaktır... Benim için esas olan bu görüşmeydi, 15 Temmuz tarihi değil. Bu görüşmeyi de bugün gerçekleştirdiğimizden artık benim için 15 Temmuz'un bir hükmü ve bir anlamı kalmamıştır."
Nasıl yorumlamalı?
Cengiz Çandar'ın, TESEV için hazırladığı, "Dağdan İniş-PKK Nasıl Silah Bırakır" başlıklı çalışmasında belirttiği gibi, devlet Öcalan'la 1999'dan beri görüşmektedir...
Bu görüşmeler siyasi dili, gerginlik düzeyi ne olursa olsun sürmektedir...
Bugün de sürmektedir...
Peki nedir bu görüşmelerin Kürtler açısından özü?
Sözü Çandar'ın raporuna bırakalım:
"Abdullah Öcalan'ın İmralı'ya getirildiği 1999'un ilk çeyreğinde askeri yetkililer ile başlayan görüşmelerinde ortaya çıkan hususlar, Nisan-Mayıs 2011'de avukatlarıyla yaptığı görüşme notlarına göre, halen masada durmaktadır. Söz edilen üç hususu şöyle sıralamak mümkündür: Müzakere isteği, örgütünü masaya getirmesi, muhatapların yetkisi..."
Evet, bu çerçevede Öcalan'ın söyledikleri veri olarak alınacak olursa, bir ölçüde yol alındığı da anlaşılmaktadır...
Öte yandan ortaya çıkan diğer bir gerçek, Kürt siyasi hareketinin parlamenter alanını kolayca boşaltamayacağı gerçeği ve Öcalan'ın bu noktadaki belirleyici gücüdür.
BTP'ye yönelik şunları söylemiş Öcalan:
"Daha önce söylediğimiz gibi hükümetle bir mutabakata varılarak yemin edebilirler. Bu mutabakat mutlaka olmalı ve önemlidir... Öyle hemen Hatip Dicle meselesi ve diğer meseleler çözülmeyebilir, öyle hemen serbest bırakılma olmayabilir. Ancak bu koşulların yerine getirilmesi için zaman içinde devletin-hükümetin yapacağı şeyler bir yazılı metne bağlanır ve zamanla yerine getirilir.
Cemil Çiçek de çözülmesi gereken en önemli birinci sorunun Kürt sorunu olduğunu söylüyor. Bu konuda Cemil Çiçek, üzerine düşeni yapabilir. Bu şekilde yazılı bir mutabakat sağlanırsa BDP de yemin edebilir ve Meclis'e dahil olur, çalışır. Çalışmalarında başarılar diliyorum."
Gelişme önemli, bekleyelim görelim...
YENİ ŞAFAK