ABD Başkanı Barack Obama’nın Kahire’den İslâm dünyasına hitap amacıyla yaptığı konuşmanın yankıları sürüyor.
Şimdiye kadar yapılan yorumlarda konuşmanın içerdiği mesajlarla ilgili muhtelif görüşler ortaya kondu. Bazılarına göre cesaretli ve önemli bir çıkış, bazılarına göre ise samimiyetten uzak bir laf oyunuydu. Biz takip ettiğimiz bazı etkinliklerle ilgili yorum ve değerlendirmelerimizi arada kesmek istemediğimizden Obama’nın konuşmasıyla ilgili değerlendirmemizi yazıya dökmeyi biraz geciktirdik. Ama muhtelif radyo ve televizyonlarda iştirak ettiğimiz programlarda yaptığımız yorum ve değerlendirmelerde ortaya koymaya çalıştık.
Biraz gecikmeli de olsa konuşmanın içerdiği bazı hususlara temas etmeyi gerekli görüyoruz. Sözü fazla uzatmak istemediğimizden konuşmanın ayrıntısına girmeyecek sadece dikkatten kaçmaması gereken bazı hususlara temas etmekle yetineceğiz. Bu hususların kısmen niyeti okumada ve amaç hakkında fikir edinmede de işe yarayacağını tahmin ediyoruz.
Sözlerdeki samimiyeti sorgulamak için uygulamada izlenen politikanın ve stratejinin iyi tahlil edilmesi gerekir. Çünkü tarihte cilalı sözlerle insanları aldatmaya, kitleleri etkilemeye çalışanlar çok oldu. Dolayısıyla vitrin süslemede kullanılan pozlar ve gönül almada kullanılan sözler yeterince güven verici değildir. Güven ancak bu pozların ve sözlerin fiiliyata dökülmesiyle oluşmaya başlar.
Obama’nın İslâm dünyasına yönelik olarak izlediği veya izlemesi muhtemel politikayı keşfetmek için yakın takip işlemini Kahire’deki konuşmadan değil Pakistan ve Afganistan’da gerçekleştirilen saldırılardan, katliamlardan ve cinayetlerden başlatmak gerekir. Biz bu konudaki değerlendirmelerimizi daha önce yaptığımızdan burada yeniden ayrıntısına girmeye gerek görmüyoruz.
Ne yazık ki “Obama’yla birlikte ABD’nin politikasında olumlu değişiklikler olacak mı?” sorusuna cevap ararken bizi ümitsizliğe ve karamsarlığa sevk eden, Kahire konuşmasında verilen mesajlara ümitle yaklaşmamızı engelleyen uygulamalar Afganistan ve Pakistan’ın yanı sıra Filistin’de de tekrar edilmiştir. Batı Yaka’da, Filistin halkının desteğinden, parlamentonun onayından yoksun bir şekilde ve tamamen ABD Ortadoğu Özel Temsilcisi General Keith Dayton’un talimatlarıyla kurdurulan kukla hükümetin son dönemde bölgede geniş çaplı bir tutuklama kampanyası başlatmasının ve insanları evlere kapatarak katliamlar gerçekleştirmesinin tam da Abbas – Obama görüşmesi sonrasına denk gelmesi bir tesadüf değildir.
Kahire’den Müslümanlara selam veren ve İslâm’ın bir insan öldürmeyi ne kadar büyük bir vebal olarak gördüğüne dair Kur’an-ı Kerim’den âyetler okuyan Obama’nın Pakistan ve Filistin’de kan dökmeye devam ettiğini, ama bu işi sadece işgalci askerlere değil aynı zamanda kukla yönetimlere bağlı güvenlik güçlerine yaptırdığını görüyoruz.
Batı Yaka’daki kukla yönetimin işgale karşı direnişin kökünü kurutmak amacıyla başlattığı tutuklamaların ve gerçekleştirdiği cinayetlerin sona erdirilmesi için yeniden diyalog kapısını açmak amacıyla, direnişin siyasi kanadının ileri gelenleri Kahire’ye giderek Mısır yönetiminin devreye girmesini istediler. Ama ne yazık ki Kahire’deki yönetimle, Ramallah’taki yönetimin her ikisi de aynı merkezden yönlendiriliyor. Birisi Obama’nın yanına giderek ondan talimat alıyor ve döndükten sonra direnişçilere karşı silahlarını konuşturuyor; diğeri ise aynı kişiyi misafir ederek İslâm dünyasına sıcak mesajlar vermesi için kürsüsünü ve vitrinini kullandırıyor. Aynı merkezden yönlendirilen bu iki kukla yönetimden birinin insafa gelmesinin, hainliği bırakmasının sağlanması için diğerinin yardımına başvurmak zorunda kalınması Bekri Mustafa’nın köye imam tayin edilmesine benziyor. Ne var ki uluslararası güçler Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısı durumundaki Rafah sınır kapısı gibi Filistin’in iç sorunlarının çözümüyle ilgili diyaloğa açılan tek kapıyı da aynı Bekri Mustafa’nın kontrolüne vermiş. Yapacak başka bir şey de yok. Bu yüzden de Rafah sınır kapısı gibi diyalog kapısı da kısa süreli olarak ve tekrar kapatılmak üzere açılıyor.
Mesele sadece Obama’nın fiiliyatta izlediği politikayla İslâm âlemine hitaben yaptığı konuşmada verdiği mesajlar arasında ciddi çelişkiler olmasından ibaret değil. Verilen mesajların bal içinde takdim edilen zehirler gibi çok sinsi bir şekilde yerleştirilmiş ve zihinleri Uluslararası Siyonizm’in hesaplarına göre yönlendirmeyi amaçlayan önemli vurgular da içerdiğini söylememiz gerekir. Bu vurguları biraz ayrıntılı bir şekilde tahlil edebilmek amacıyla yarınki yazımıza bırakmayı uygun görüyoruz.
VAKİT