Obamanın iğvası

Akif Emre

Obama'nın Türkiye'de oluşturduğu iyimserlik dalgasının ulaşmadığı kesim, vurmadığı sahil kalmadı neredeyse. Sahte vaatlerin ve yaldızı parlatılmış kelimelerin arkasından koşmaya hazır ne geniş kesimin olduğunu hayretler içinde gözlemledik. Eli kalem tutan, Amerika'nın her hareketinde hikmet arayan ama yine aynı Amerika'nın Ortadoğu'da sebep olduğu kan banyosu karşısında sessiz kalemşorların sesi daha gür çıkmaya başladı. Bir tür platonik aşk dışavurumuna benzer yazıları kaleme alanlar son altı-yedi yıl içinde neler olup bittiğine bakıp bir vicdan muhasebesi yapmak ihtiyacı hissettiler mi acaba?

Obama'nın Bush gibi savaş değil barış yanlısı söylemi, Türkiye'ye biçtiği rolden hareketle yeni Amerkancılığı yükseltenlerin Irak'ın işgaline de var güçleriyle destek vermiş olmalarının sanki hiçbir anlamı yokmuş gibi pişkinlik sergilemeleri de bize özgü. Madem Amerika'nın bölgeye yönelik işgale dayalı savaş politikaları kötü idiyse zamanında neden destek verdiğinizi açıklamak zorundasınız. Hâlâ neconların savaş tamtamlarına ritim tutuyorsanız Obama'nın ayağı yere basmayan söylemlerini eleştirmeniz gerekirdi.

Oysa Amerika kendi içinde sanılanın aksine büyük bir kırılma geçirmiş değil. Amerika denilen kendine özgü devasa yapının genel stratejik eğilimlerinde süreklilik devam ediyor. Üslup konusundaki görüntüye takılmazsanız Bush ve Obama arasında nerede süreklilik, nerede dönüşüm yaşandığı görülebilir.

Cumhuriyetçi Bush'la Demokrat Obama arasındaki sürekliliği sağlayan en önemli faktörlerden biri Amerika denilen sistemin işleyişini belirleyen özelliktir. Amerika dünya sisteminde kendini gösterdiği tarihten itibaren çok daha özgürlükçü imaj çizmesine rağmen müesses nizamın temel niteliğinin askeri bir özellik sergilemiş olması genellikle gözden kaçırılır. Siyasal sistemin demokratik işleyişi onun askeri niteliğini değiştirmez. Kapitalizmin yayılma ve farklı yapıları kendine eklemleme kapasitesini işler hale getiren ve bir tür garantileyen bu askeri özelliğidir. Pentagon, siyaset ve sermaye ilişkilerine, bu ilişkiler ağındaki askeri karaktere dikkat kesilenler ne demek istediğimizi kavramakta zorlanmaz.

Obama'nın barışçıl politikalarından yana bir söylemle bölgeye gelmesine sevinenler ve bu beklentilerinin sahihliği konusunda bizi ikna etmeye çalışanların verdiği tek somut örnek Irak'tan çekilme kararıdır.

Tam bu nedenle temel stratejilerde bir değişme olmadığını fark etmek zorundayız. Amerikan güçleri bir kere Irak'tan çekilse bile Amerikan nüfuzu orada devam etmektedir. Üstelik bu karar Bush zamanında alınmıştır. Afganistan'da olduğu gibi dünyadaki önemli güçlerin desteğini alamadan gerçekleştirilen Irak işgali enerji kaynakları üzerindeki nüfuzunu pekiştirmeye yönelikti ve tek süper güç olmanın sınırına geldiğinin farkında olarak muhtemel rakiplerine karşı yapılmış bir savaştı. Iraktan çekilmesi bölgeden çekilmesi anlamına gelmiyor. Nasıl Balkanlar'da Kosova'da en büyük askeri üssü kurarak sözüm ona bağımsızlık veriyorsa Irak'ta da benzer anlaşmalarla nüfuzunu sürdüreceği bir konumla belli sayıda asker çekiyor.

Eğer Irak'tan bu şartlarda çekilmek Obama'nın hanesine yazılacak ve Amerika'nın tüm günahları bir anda silinecekse bu söyleme alkış tutanların bir tür suç ortaklığı yaptığı bile söylenebilir. Milyonlara varan can kaybının, işgalin sebep olduğu insanlık trajedisinin günahı bir Türkiye ziyareti ile silinecek mi? Bu cinayetlerin bedelini kim ödeyecek? Bu sorular sorulmadan, Amerikan tarzıyla geçmişle hesaplaşma adına özür dileyerek kapanacak hafiflikte bir durum yok.

Oysa aynı Obama Afgan cephesini neden tahkim etmekle, bölgedeki ateşi daha da alevlendirecek girişimlerde bulunduğunu açıklama ihtiyacı duymuyor.

Bakın, Bosna'da katilleri ödüllendiren Hallbrooke diplomatik girişimlerde bulunuyor, Hindistan'ı Afgan denklemine çekiyor. Pakistan'ın parçalanması dahil bir çok senaryonun konuşulduğu ve Pakistan'ın ilan edilmemiş bir savaşla iç içe olduğu, her gün füze saldırılarına maruz kaldığı bir dönemde Amerika'nın barışçıl yüzünden bahsedilmesi tuhaf değil mi?

Hangi Amerika'yla işbirliği yapıyor hangi Amerika'dan övgü alıyoruz. Ve hangi Amerika'nın desteği ile iktidarlarımızı pekiştirmenin peşindeyiz?

Demokrat Obama ile Cumhuriyetçi Bush arasındaki farkı temel bir stratejik kırılma olarak algılamaya yatkın Türk entelijansiyası yarı okumuş maluliyeti içinde söylemdeki sürekliliği görmekten aciz. Bush'un "ya bendensin ya düşman" söyleminin terkedildiğine sevinenlerin Obama'nın "sıkılı yumruğu açanlara elimizi uzatırız" söyleminin kodlarını çözmeleri beklenemez elbette.

Obama'nın Amerikan zihninin öteki ile kurduğu ilişki hâlâ ben merkezli ve öteki algısı Bush'tan temelde farklı değil. Terörist demiyor ama sıkılı yumruk metaforunu kullanarak hasarlı bir öteki algısı sergiliyor. Amerika'nın temel sorunu da stratejik ve askeri olmaktan çok felsefi temellerde aranmalıdır. Batı'nın özelde Amerika'nın hem kendine hem ötekine bakışı sorgulanmadan dünyayla kurduğu ilişkilerin tümüyle değişeceğini beklemek her şeyden önce kendimize haksızlık olur.

Bir iktidar hatta başkan değişimine indirgenmiş bir dünya siyaset yorumu ancak bizde görülesi stratejistlere özgü olsa gerek.

YENİ ŞAFAK