Mustafa Sabri Beşer/Açık Görüş-Star
"Keşke burada yaşayabilseydim" ya da "burada yaşamayı arzu ediyorum" diyebileceğiniz yerler vardır. Ziyadesiyle farklı beldeler ve yurtdışı seyahatlerim olmuştur. Hiçbir yerde bu reaksiyonu göstermedim. Ta ki Kudüs ziyaretini gerçekleştirene kadar...
"Burada yaşamayı arzuluyorum" reaksiyonunu gösterdiğim, farklı ilhamlar yaşadığım mukaddes şehir Kudüs.
Kudüs Müslümanlar için İsrâ ve Mirâç şehri olarak mukaddestir. Allah yeryüzünde gerçekleşen İsrâ yolculuğunun bitiş ve gökyüzünde gerçekleşen Mirâç yolculuğunun başlangıç noktası olarak bu beldeyi tayin etmiştir.
Bu sebeple Kudüs muazzez ve mukaddes bir beldedir Müslümanlar için. Bir Kudüs ziyaretinde farklı bir perspektiften bu kutsal coğrafyanın ihata edilmesi gerektiğine şahitlik ettim.
Allah'ın iradesiyle Efendimiz (s.a.v.)'in Muhammedî yolculuğu yeryüzü ayağı Mekke'den başlayıp Mescid-i Aksâ'da son bulmuştur.
Son peygamberin kendisinden önceki peygamberler ile buluşup onlara imamlık yapmış olması dini önderliğin İsrailoğullarından alınıp İslam ümmetine verildiği tescilidir.
Evrensel bir ümmet ve evrensel bir peygamber ve yine evrensel bir kitap ile.
Bu yüzden Yahudiler ve Hristiyanlar egemenliklerini kaybettiklerini düşünerek İslam'a ve Müslümanlara zulüm etmeye başlamışlardır.
Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v)'in bu kutsal şehre getirilmiş olması biz Müslümanlara şu mesajı da vermektedir; bu kutsal şehre uğramak-ziyaret etmek murat edilen bir olaydır.
Kudüs kutsal şehirlerin üçüncüsü olarak sayılmıştır.
Buhari ve Müslim'de geçen şu sahih Hadis bu hususu açıkça işaret etmektedir. Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor; "İbadet maksadıyla sefer ancak üç mescide yapılır. Bunlar Mescid-i Haram, Mescd-i Aksâ ve benim şu mescidimdir."
Kudüs, Filistin topraklarının en önemli bölümü ve aynı zamanda da kalbidir.
Kudüs, ribat ve cihat yurdu olarak Müslümanlar tarafından anılır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sürekli olarak ümmetine bu şehri "korumalarını", düşman eline esir düşmemesi için uğrunda "cihat etmelerini" ve esir düşmesi halinde ise savaşıp bu şehri "özgürlüğüne kavuşturmalarını"söylemiştir.
Bu salıktan benim anladığım şudur; bu şehir özgür olmadığı sürece dünya kaoslar yurdu olarak yaşayacaktır. Zira bu beldenin özgür olması bütün insanlığın özgür olması demektir.
"Turistik tünel" inşa etmek adı altında Mescid-i Aksâ'nın altında kazılar yapılmakta. Bütün dünya belki de İsrail'in ya da küresel Siyonizm'in hazırlamış olduğu mizansen gündemlere yoğunlaştığı bir dönemde yıkılışını da (Allah muhafaza) gerçekleştireceklerdir.
Gene Efendimiz (s.a.v)'in özgür kalması demesinden murat kanaatimce müstakil bir fetih değil yönetimin bir İslam devleti elinde bulundurulmasıdır. Ancak böyle bir durumda özgür olan Kudüs dünyaya da özgürlük getirecektir.
Güçlü, hep güçlü kalmayacak
Arap coğrafyası Müslümanları ve sair coğrafyanın Müslümanları sadece eleştirmek, kısmi itiraz etmek ve karşı gelmekten başka bir şey yapmıyor.
Yapması gereken öncelikleri içselleştirerek zenginlik gözü ile baktığı çoğulculuktan kurtulması gerektiği kanaatine vardım bu kutsal beldede.
Emperyalizmin bizim kucağımıza bıraktığı çoğulculuk ve ayrışma bombasının patlama etkisi bütün İslam coğrafyasını etkilemiş durumda. Bu etkileşimin ardından küresel güçler pek tabii kapitalizmin albenili yüzünü bizlere sunarak meşgul olmamızı sağlamış durumdalar. Bu yüzden bizim elimizde koskocaman bir zafiyet ve güçsüzlük var.
Zaaf ve güçsüzlüğümüzün sırrı, dünyayı çok sevmemiz için inşa edilen olanakların perçeminde kalıyor oluşumuzdur.
Bu topraklar kültürel zenginlikleri ihtiva ettiği gibi Arap İslam medeniyetinin, Mısır, Fenike, Asur, Babil ve Pers medeniyetlerinin de doğduğu şehirdir. İslam, Hristiyanlıkve Yahudilik gibi üç büyük semavi dinin doğuşunu resmeden ve anlatan kutsal şehir.
Sünnetullah gereği güçlü, sonsuza dek güçlü kalmayacağı gibi zayıf da sonsuza dek zayıf kalmayacaktır elbet.
Bakara suresi ve Hacc suresinde geçen iki ayeti peş peşe okumamız gerektiğini düşünüyorum; "Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmının kötülüğünü diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü fesada uğrardı. Fakat Allah âlemlere karşı lütuf sahibidir."
"Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak surette, içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan manastırlar, kiliseler, havralar ve mescitler yıkılır giderdi."
Kudüs, taş ve kayalardan müteşekkil bir şehir. Bu şehir sekiz milyar insanıyla bütün dünyanın oyun tezgâhında ABD'nin ve Siyonizm'in gönlünce oynayıp durduğu taşlara dönüşmüş durumda.
Kudüs'e sadece bir kez gelinir
Bu şehri ikiye ayıran caddeden ibaret olan Doğu ve Batı kavramının mukayesesini ihata edebilmek için Batı Kudüs diye tabir edilen bölgeye gidince dehşetengiz bir farklılığı görmüş oluyorsunuz.
Akla ve zihne şu düşünce yerleşiyor; Yahudiler dün kurmuş oldukları hayallerini bugünün gerçek olabilmesi için var güçleriyle çabalamışlar.
Bu güzel beldede herkesin yorgunluktan çekilip gittiği bir anda tefekkür molası vererek seyre ve düşüncelere dalmanın iyi geleceği düşüncesi ile söylenerek bütün bir Mescid-i Aksâ'yı köşe bucak ağır ağır adeta adımlarımı sürterek gezindim.
Ve dedim ki;
Kudüs'e sadece bir kez gelinir bunun haricindeki bütün gelişler dönüştür.
Siz Kudüs'e geldiğinizde Kudüs artık sizin içinize yer etmiştir. Eğer yer etmediğini hissediyorsanız bilin ki bu şehre gelişiniz dönüşten ibaret kalacaktır.
Kudüs, Batı Kudüs olarak bilinen yüksek binaların eteklerinden başlayarak surlarla çevrili yaşanılası Kadim Kudüs...
Cehennem vadisinde Yahudi inancına göre Mesih yeniden yeryüzüne geldiğinde tepeden aşağı doğru görülen vadiden dünyaya gelecek ve insanlık yeniden doğmuş olacak! Bu inançların ne kadar yersiz ve safsata olduğunu fark ettirmeden kendi milletlerine inandırmış durumdalar.
Bu vadi ve Mescid-i Aksâ'nın bulunduğu tepenin insanları yani inananlarla inanmayanların savaşı her daim var olmuştur.
Kudüs'ün etkileyiciliğini içselleştirmemiz gerekiyor ki kimliğimizi yani Müslümanlığımızı yaşayabilelim.
Hz. İsa'nın bütün havarileri le buluşup istişare ettiği, annesi Hz. Meryem ile dertleştiği, üç bin yıllık zeytin ağaçlarının gölgelediği Mescid-i Aksâ...
Davud a.s'ın mezarının olduğu "eski şehir", Hz. İsa'nın sözüm ona son akşam yemeğini yediği yer. Yani Da Vincinin son akşam yemeği tablosunun akıllarımıza geldiği şehir...
Kudüs hafife alınmaz.
Kudüs ciddiye alınması gereken mukaddes bir şehir...
Kudüs kutsanmış, üç kez kutsanmış bir şehir. Üç dinin mübarek ve muazzez kabul ettiği bir şehir...
Dolayısı ile bu şehir aynı zamanda barışın ve esenliğin dili,aynı zamanda zulmün ve savaşın dili.
Yeryüzünde hak iddia etmiş medeniyetler bu şehri ele geçirmek için yollara düşmüşler. Ordular bu şehrin kapılarına geldiği zaman iktidarları devrilmiş ve bu şehri terk etmek zorunda kalmışlar.
Kudüs, hiç kimsenin üzerinde egemenlik iddia edemediği ama bütün insanlığa ait şehir hüviyetindedir.
Vatikan'a gittiğinizde Hristiyanlara aittir, Mekke ve Medine'ye gittiğinizde sadece Müslümanlara aittir. Ama bu şehir bütünün gelip kesiştiği noktadır.
Kudüs'te barış ve esenlik sadece ve sadece Müslümanların Kadim şehrin yönetimini sağladıkları dönem gerçekleşmiştir.
Çünkü Müslümanlar hem Hristiyanların hem de Yahudilerin varlığını kabul ederek ve onların dinlerini yaşayabilecek imkânları onlara sunmuşlardır.
Eğer bugün yeryüzünde Hristiyanlık ve Yahudilik varsa Müslümanların sayesinde vardır!
Eğer Müslümanlar olmasaydı muhtemelen Hristiyanlar ya da Yahudiler kalmamış olacaktı. Zira yapmış oldukları zulme ve işgale aynıyla karşılık verilmiş olması durumunda yok olacaklardı.
Müslümanların müşfik tavırları ve inançları gereği zulüm edemeyecekleri için Hristiyanlar ve Yahudiler var oldular. Aslında bir nevi bunu belki de fırsata döndürerek işgal ve zulümlerini inşa ettiler.
İslam'la rekabet ettikleri için varlıklarını korudular.
İslam onları himaye ettiği için varlıklarını korumuş oldular.
Aamin Maalouf "Ölümcül Kimlikler" kitabında Hristiyanların ve Yahudilerin kimliklerini, sicillerini kıyas eder. "Müslümanlar ile Hristiyanların sicillerine bakın" der. "Şüphesiz Müslümanların sicili Hristiyanlarınkinden daha düzgündür" der. Örnek olarak İspanya'yı verir. "Hristiyanlar İspanya'yı ele geçirdiklerinde bir tane dahi Yahudi ya da Müslüman bırakmadılar. Ya öldürdüler ya da sürgün ettiler. Oysa ben Katolik Ermeni bir Hristiyan olarak bugün varlığımı sürdürüyorsam Müslümanların hâkim olduğu bir coğrafya da doğmuş olmamdandır" der.
Bu kutsal şehirde Müslümanlar, Hristiyanlar ve Museviler birlikte barış içinde yaşadıkları dönemler oldu. Bu süreç sadece Müslümanların egemenliği altında gerçekleşti.
Şimdi bugün Kudüs'e bakın; Kıble Mescidi'nin hemen öte tarafında Ağlama Duvarı. Yani bir mabedin istinat duvarı başka bir dinin ibadet yeri. Surların hemen dışında bırakılmış Siyon tepesindeki, Osmanlılar döneminde yapılmış olan mescit Davud a.s.'ın mescidi barışın merkezi gibi.
Her yan bir dinin kutsal mekânı...
Davud a.s'ın mescidine yani bu mabede baktığımızda; alt katı bir dine üst katı başka bir dine ait. Davud mescidinin içinde bunu çok net olarak müşahede ediyorsunuz.
Zeytin Dağı'ndaki yükseliş yeri olan belde de girişte bir Mescit görüyorsunuz ama hemen arkasında Şapel görüyorsunuz. Yani bir yapının ön tarafı bir dine arka tarafı başka bir dine ait.
Haremi Şerif'teki Halilurrahman Camii'nin 4/1'i bir dine 4/3'ü başka bir dine ait. Yani burada hayat bu kadar iç içe geçmiş durumda. Çağımıza baktığımızda da yaşamın iç içe geçmiş olduğunu görebiliyoruz.
Artık dünyada sınırların, kavmi aidiyetlerin bir önemi kalmamıştır. Hele küreselleşmenin yaşandığı bir çağda Müslümanların hala kabile, aşiret, mezhebi farklılıklar üzerinden bir dil inşa etmeye çalıştıkları, bir aidiyet oluşturmuş olmaları, ayrışımı beraberinde getirmiştir.
Belki bir zenginliktir ama birlik beraberliğe engeldir. Bunun engel olduğunu Kadim şehirde iliklerinize kadar hissediyorsunuz.
Kudüs insanlığın eşitlendiği yer... Bütün inançların eşitlendiği yer...
Kudüs, Hz. Âdem'den Efendimiz (s.a.v.)'e kadar gelmiş olan ilahi mesajlar bu şehrin dar ve dolambaçlı sokaklarındaki bütün mabetlerinde okunur, bu sokaklarda dillendirilir.
Bu şehre gelip de bu şehrin ilhamına kapılanlar vardır. Kapılmayanlar geldiği gibi dönenlerdir.
Oysa bu şehre bir kez gelinir ve dönüşü olmaz. Herkes bu şehre ilham almak için gelir-gelmelidir.
Hz. Âdem'den Efendimiz (s.a.v)'e kadar bütün peygamberler ya bu şehirde yaşamışlar ya bu şehre gelmek için yola çıkmışlar veyahut da bu şehri gelip ziyaret etmişlerdir.İstisnasız hepsi gelmiştir.
Ve etkileyiciliği işte tam burada; bütün peygamberler adeta bir işçi gibi çalışarak bu şehri inşa etmişlerdir.
Bütün insanlığın şehri
Bir rivayete göre İmam Şafii Mescid-i Aksa'da itikafa girdiği zaman Medine'de girdiği itikaftan "daha fazla haz duyduğunu" söyler. Kendisine bunun nedeni sorulunca; "Medine'de bir peygamberin kokusunu alıyorum ama Kudüs'te Efendimiz (s.a.v) başta olmak üzere bütün peygamberlerin kokusunu alıyorum" der.
Sezai Karakoç'un söylediği gibi: "Kudüs tanrı şehri,göklerde inşa edilip yerlere indirilen şehir... Ve bütün insanlığın şehri; Kudüs..."
İmge olarak sanki gökte inşa edilip yere indirilmiş bir hissiyatı uyandırır temaşa edebilenler için.
Burada hayat savaş ve barış, zulüm ve adalet terazisinde tartılır.
Bu şehirde bir müddet daha kalmış olsak bu şehrin yerlileri arasına dâhil olmuş oluruz. Çünkü bu şehre gelenler bu şehrin hafızasına kaydedilmiş demektir. Dualarımız mabetlerin duvarlarına kazınmış ve dillendirdiğimiz niyazlar bu duvarların her bir taşına işlenmiş durumda.
Nebilerin gelerek göklere yükseldiği şehir Kudüs...
Burası yerlerin göklere en yakın avlusu. Dolayası ile burada kendimizi göklerde hissedebiliriz.
"Haşir yeridir, yeniden toparlanma yeridir" diyor Ümmü Meymune naklettiği bir hadiste.
Her ne kadar Yahudilerin hurafe rivayetlerinden olsa da Kıyamet savaşının yapılacağı yani Armagedon vadisi olarak kabul edilen şehir.
Müslümanlar yeniden Müslüman olmak zorunda
Son ve hak din İslam'dır. Bu bizim itikadımızdır.
Bütün peygamberler görevlerini tamamlamış ve göç etmişlerdir. Dolayısı ile asla bir peygamber ya da şahıs yeniden yeryüzüne gelmeyecektir. Hepimiz kendimizin mehdisiyiz.
Kurtarıcı bekleme telaşında vakit geçirmenin kendimizeve insanlığa faydası yoktur.
Aliya diyor ki, "Eğer Müslümanlar üzerinden Allah izzet ve şeref duygusunu kaldırmışsa bunun sebebi tam kâmil anlamda Müslüman olamadıkları içindir."
Kur'an'da birçok kez şu ayet geçer; "Ey iman edenler iman ediniz."
Aliya anlatır; "Müslümanlar yeniden Müslüman olmak zorundadırlar. Hurafelerin, bir sürü hikâyelerin vetarihselliğin etkisinden kurtulmuş olan saf ve temiz bir İslamile İslamlaşırlarsa Allah onları yeniden ihya edecek ve yeniden izzet ve şeref sahibi kılacak. Bugün eğer biz tarihin öznesi olmamız gerekirken nesnesi isek bu hakikatin dilini hurafelerle karıştırmış olmamızdandır."
Yeniden saf olan İslam'a dönmek için Mesih ya da Mehdi beklemeye gerek yok. İslam geldiği günkü gibi taptaze...İslam'ın tecdit edilmesine ihtiyacı yok. Tecdit edilmesi gereken biz Müslümanlarız!
Düşünün bir kere, tarihe bakarak tefekkür edin bakın ne sonuç çıkıyor.
Tarih 622 ila 632 bu tarihler bir Müslümana apaçık bir şeyi ifade eder-etmelidir. Tarih 732 yani tam 100 yıl sonra Müslümanlar Maveraünnehir'den Endülüs-İspanya'ya kadar kocaman dev bir medeniyet kurdular.
Tarih böyle bir örneklik görmedi.
Bu, savaşla, kılıçla bu, baskıyla bu, şiddetle bu, hurafelerle bu,hizip zenginlikleri ile olabilecek bir şey değildir.
İslam kalbe hükmeder dille ikrar kalp ile tasdiktir. Dille ikrar bile yetmiyor kalp ile tasdik edilmediği sürece İslamolunmuyor.
Müslümanlık kalbî bir meseledir, hizip ve hurafe zenginlikleri ile dolu bir mesele değildir.
Kudüs insana şifadır, Kudüs insana yazdırır, Kudüs insanı konuşturur.
Kudüs dinler şehri...
Kıyamet Kilisesi, hemen önünde Kubbettü's Sahra, hemen önünde Kıble Mescidi, hemen yukarısında Yahudilerin en büyük Havrası bir anlamda mabet olarak yapılan Büyük Havra.
Barış umudu
Kudüs kubbeler şehridir, taş şehridir.
Kudüs'te insanlığın, inancın, kardeşliğin, sadakatin, ihanetin taşlara ve mabetlere işlenmiş olduğu bir şehir olduğuna şahitlik edersiniz.
Kudüs sadakat şehridir ve ihanet şehridir.
Zulümle adalet gibi, savaşla barış gibi...
Bu şehre barış egemen olduğu zaman bütün dünyada barış egemen olmuştur-olacaktır. Bu şehir bir gerilimi, bir savaşı yaşadığı zaman bütün dünyada bir kaos olmuştur-oluyor...
Kudüs iki kez yıkılmış, 23 kez saldırıya uğramış, 42 kez kuşatılmış, 53 kez işgal edilmiş ve geri alınmıştır.
Davud'un yıldızı haçla, haç hilalle, hilal yıldızla yer değiştirmiştir. Şimdi egemen olan Davud'un yıldızıdır.
İnanıyoruz ki hilal göklerde olandır ve bu şehre de egemen olacaktır.
Kudüs her dinin hayal kurduğu şehir...
Gerçekliği tespit edilmemiş menkıbevi bir hikâye anlatılır; Bosna savaşı esansında Radovan Karadziç Aliya'ya telefon eder;
"Aliya boşuna mücadele etme Bosna Hristiyanların olacaktır"der.
Aliya der ki: "Radovan şu anda neredesin."
"Kaledeyim" cevabı veren Radovan'a Aliya der ki;
"Çık bakalım gökyüzüne bak ne var ne göreceksin." Zaman yatsı zamanını geçmiş geceye kapı aralamıştır. Radovan çıkar gökyüzüne bakar.
"Yıldızlar var" der.
Aliya; "Daha dikkatli bak başka ne var"
"Ay var yani Hilal var" der.
Aliya ona der ki; "Gökyüzünde ne zaman bir haç olursa Bosna sizin olacaktır."
Bu belki bir menkıbedir lakin meseleyi özetler.
Kudüs bizim yüz akımızdır.
Sıkıntıların ortaya çıkıyor olmasının sebebi herkesinsahiplenme dürtüsü ile yaklaşmaya çalıştığı içindir. Bu yüzden yüz akımız olan şehri ifade edemiyoruz.
Kudüs Müslümanların yönetimi altında bütün inançlarınözgürce yaşayabilecekleri olan inancın teminatıdır.
Bizim dilimiz Kudüs'ün dili olmalıdır.
Bütün insanlığı, bütün ülkemiz vatandaşlarını buraya ilham almaya davet ediyorum.
Bir fotoğrafçı fotoğraf çekerek, bir sinemacı film gözüyle bu şehirden ilham alır. Bir adam romancıdır, romanı yazarak ilham alır. Bir öykücü, buranın öyküsünü yazarak ilham alır. Bir tarihçi tarihini yazarak ilhamını alır. Bir ilahiyatçı ilahi yönden burayı inceleyerek ilham alır.
Herkes bir şekilde öyle veya böyle buradan ilhamalacaktır.
Ve herkes bu şehre gelmeli ve ilham almalıdır.
Kudüs'e gelenlere şunu söylemek gerekir; siz artık Kudüs'e aitsiniz.
Kudüs sizin siz Kudüs'sünüz.
Kudüs'e sadece bir kez gelinir bunun haricindeki bütün gelişler dönüştür.
İsmail Haniye yaşamının her merhalesini Kudüs'e eklemlemişti. Kudüs için yaşadı Kudüs için şehit düştü.
O Kudüs'ün şehidi, Kudüs onun şahidi oldu.