“Biz Hürriyet'te ortak aklın; saçmalıklara, yalan dolan iddialara, komplo teorilerine yol vermemesini sansür olarak nitelemiyoruz.”
*
Amiral Gemisi'nin kaptan köşkünde oturan sansürcü zatı şahaneye ait bu cümle, gazetesinde hüküm süren sansür mekanizmasının nasıl da “keyfi” standartlara dayandığının bir nevi itirafıdır.
Mesela, bir gün bir Hürriyet yazarı çıkıp da “11 Eylül Olayı”nın arka planına seyahat etse; saldırının “kurgusal” olduğuna dair kimi belgeleri veya çok ciddi kuşkuları sütununa koysa, Kaptan E.Ö. pekala “Bu yazı komplo teorisi içeriyor” diyerek “sansür” çalışacak!
Şu ana kadar hiçbir Hürriyet yazarı darbeci Ergenekon yapılanmasına dokunmadı, örgütün perde arkasına seyahat etmedi:
Varsayalım, bir gün birisi çıkıp da bu konuda 'kaçışı olmayan' bağlantılar üzerinden bir hüküm beyan etse; demek ki, Kaptan E.Ö. böyle bir yazıyı da “komplo teorisi” diyerek sansürleyecek!
“E.Ö'ye göre saçma veya yalan dolan olan” bir haber, bilgi veya fikir; ya doğruysa/hakikati yansıtıyorsa, ne olacak?
Hiç önemli değil; geçerli olan “sansürleme iktidarını kullanan” E.Ö'nün ölçüsüdür!
(“Ortak akıl” hikayesi, “halkla ilişkiler” uygulamasıdır.)
E.Ö. gibi savaş yanlısı olacaksın; Irak'ta ve her yerde ABD'yi tutacaksın; hepsinin ötesinde belli zamanlarda muhakkak “tezkere ağıtı” yakacaksın…
Ergenekon'u ihtimamla kollayan Hürriyet kaptanının “komplo teorisi” söylemi, “hasıraltı etme misyonu”nun önde gelen numaralarından birisidir.
(E.Ö. bu söylemi her ihtiyaç duyduğunda tepe tepe kullanır: Kedi uzanamadığı ciğere “murdar” der; Kaptan Köşkü'nde oturan yönetmen ise “büyük bir haber”i atladığı vakit “komplo teorisi” diyerek çamur atmaya kalkar.)
*
Amiral Gemisi'nin Kaptanı, sureti haktan görünmeyi pek sever; böylelikle “gözbağcılığın alasını” yapar.
“Saçma sapan iddialar içeren bir okuyucu mektubunun Yalçın Bayer'in sütununa girmesini nasıl engellediklerini” övünerek anlatırken; Özdemir İnce patentli “Fransa'da mini etekli kızı diri diri yaktılar” asparagasını gazetesinin sürmanşetine nasıl çektiğini hiç hatırlamaz.
Sayısız “uydurma/mizansen/yalan” manşeti taammüden atmış bir gazetenin yayın yönetmeni olduğunu unutmamızı bekler.
*
“Sansürcülerin Şahı” E.Ö. yazılarını çatır çatır sansür ettiği Emin Çölaşan'ı kovduktan sonra birdenbire “Ertuğrul Çölaşan” haline gelivermişti!
Emin Çölaşan, Hürriyet'teki “Lee Van Cleef”lik misyonunu tamamlamıştı; bu bağlamda E.Ö. kendisiyle yetinmedi başka Lee Van Cleef'lerle de saldırıya geçti.
E.Ö'nün gazetesinde “Bidon Kafa” veya “Göbeğini Kaşıyan Adam” adlı filmler gösterime devam ediyor.
Yani?
E.Ö'nün “hakaret veya iftira içeren yazılar”la bir derdi yok, aslında.
*
Uydu sıralamasında Kanal D'nin kırk birinci sıraya gerilemesine fena içerleyen Hürriyet'in Kaptanı, dünkü yazısında “RTÜK babanın malı mı?” diye soruyordu.
Birkaç yıl önce de “Köşeler babamızın malı mıdır?” diye sormuştu.
Hakaret içermeyen ifadelere, kendi kafasına uymayan yazılara “keyfi sansürler uygulayabilmek için” icat ettiği bir soruydu, bu…
“Gayet tabii, köşelerimiz babamızın malı değildi…”
Gelgelelim, “Kaptan Köşkü Yönetmenliği” pekala babamızın malıydı!
Orada sansürcülük, asparagas imalatı, gözbağcılık dahil her şey serbestti.
YENİ ŞAFAK