Danıştay cinayetini yargılayan ve Ergenekon ile bağlantısını kuramayan hakime, siz inandınız mı? Diyor ki hakimimiz: “Elimizde belge yoktu. Ergenekon ile bağlantı kuramadım.”
Ne dersiniz bu gerekçeye?
Malum bir mafya elemanının, bir zamanlar mahkeme huzurunda söylediği gibi, “Rüşvetin belgesi mi olur?” türünden bir itirazda bulunsak, haksızlık mı etmiş oluruz?
Veya şöyle mi sormalıyız hakim beye: “Cinayetin çekilmiş filmi ile faillerin son 3 ay, 24 saat boyunca her yaptıklarını gösteren bir kamera kaydı mı arıyordunuz? Ne arıyordunuz, Ergenekon ile bağlantı kurmak için? Belge dediğiniz, nasıl bir şeydir acaba?”
Evet, hakim bey nasıl bir belge bekliyordu, bilemiyorum..
Ama tetikçinin ifadelerini okuyan, değil hakim, sıradan insanlar bile, cinayeti, türban yasağı ile ilgili karara kızan bir kişinin işlemiş olamayacağını hemen anlardı..
Adamın, uyanıkça tezgahladığı kupür hikayesinden belli bir defa, olayın gerçek yüzü!..
Beyefendi Vakit’in okuyucusu olacak da. Vakit’te okuduğu haberden etkilenecek de.. Vakit’teki haberi kesip alacak da.. 2 ay sonra gidip Danıştay’da cinayet işleyecek!
Ohaa yani!
Vakit’teki haberin yayınlanma tarihi, 13 Şubat 2006.
Cinayetin tarihi, 17 Mayıs 2006..
Yani arada tam 2 ay, 3 günlük bir süre var..
Yayından etkilenen bir adam, 2 ay 3 gün boyunca haberi cebinde mi taşır?
“Ergenekon ile bağlantı delili bulamadık” diyen hakimimiz, tetikçiye sormuş mu hiç “Niçin iki ay bekledin” diye?
Yooo.
Sormamış ama, kararı bastırmış: “Cinayet türban sebebi ile işlenmiştir!”
Hadi diyelim ki, tetikçinin işi çoktu. Kafasına koyduğu cinayete, ancak 2 ay sonra vakit bulabildi.... İyi de, adamın yanında taşıdığı o kupür iki aydır cepte-çantada taşınan bir kupüre de benzemiyor ki!
Taptaze.. Canlı canlı. Bir-iki gün önce çıktı alınmış, bilgisayardan!
Üstelik, tetikçinin etkilendiğini iddia ettiği Vakit gazetesinin nüshası da değil o kupür! Adam önce cinayeti işlemeyi kafaya koymuş, sonra “mütedeyyin insanların üzerine bunu nasıl yıkarım” diye, internetten oturup kendisine gerekçe aramış!
Ama şu işe bakın ki, Vakit’in internet sitesinde, eski nüshalar yok.. Milliyet’in internet sitesinde, Vakit gazetesinin eski tarihli nüshasının haberi var. O da tutmuş, Milliyet gazetesinin internet sitesinden, Vakit gazetesinin haberinin kupürünü çıkartmış! Yani direkt Vakit’in nüshası yok, Vakit’in internet sitesinden alınmış bir çıktı da yok.. Ne var peki? Milliyet gazetesinin internet sitesinden, Vakit’in haberi ile ilgili bir haber!
Ohaa yani! Bu hususu da mahkeme başkanımız hiç dikkate almamış!
“Sen doğru söylüyorsun Alparslan.. Doğru doğru.. Sen bu işi türban sebebi ile yaptın” demiş, kararı bastırmış!
Oysa tetikçinin tam bir yalancı olduğunu anlamak için kafa yormaya hiç gerek yoktu.. İfadelerini okuduğunuzda, nasıl usta bir yalancı olduğunu, hemencecik anlayabilirsiniz.. Tetikçiye, ‘Olayı anlatın’ diyorlar.. Anlatıyor: “Eylem yaptığım üyelerin istihbaratını da medyada yayınlanan fotoğraflardan yaptım.”
Bu işi gerçekten çözmek isteyen bir hakim, “Getirin bakalım medyada yayınlanan şu fotoğrafları” der, sonra da, kurşun sıkılan hakimlerin toplantı odasındaki durumlarını gösteren yeni fotoğraflarından bir tane buldurup kıyaslardı.. Bakalım, silah sıkılan üyeler, medyada yayınlanan fotoğraflardakine hiç benziyorlar mı?
Medyada yayınlanan fotoğraflar, 10 yıl öncesinin, vesikalık fotoğrafları..
El insaf yani.
Hakim bey, ‘cinayette Ergenekon parmağı var mı’ diye merak etseydi, şuraya buraya tezkere yazmasına da gerek yoktu..
Dosya içindeki tetikçinin telefon kayıtlarına baksa görecekti, o “parmağı”: “Tarkan işinize yarar mı”, “bekliyorum”, “Bir eksiğin var mı?”, “İçerde mi, dışarda mı?”, “Eksiğin var mı?”, “Bilmiyorum yolcuyu görmeli miyim?”, “Akşam yolcunun”, “İçerde mi?”, “Yolda o zaman”..
Danıştay cinayetinden bir gün önce, geceyarısı bu mesajlaşmaların yapıldığını okuduğunuzda, siz olsanız, “Alparslan’ın muhatabı kimdir?” diye merak edip, öğrenmek istemez misiniz?
“Cinayet türban sebebi ile işlenmiştir” diyen hakimimiz ne merak etmiş, ne de tetikçiye sormuş!
Nokta..
Doğru ya, bu cinayetin Ergenekon ile ne bağı var ki?!
VAKİT