Dün bir vefat için Gürpınar’a başsağlığına giderken, İzzet Şahin’in işgal altındaki topraklarda 21 gün süren tutukluluğunun sona ermesinin ardından serbest bırakıldığı haberi geldi.. Oysa daha sabahtan, Afganistan’dan başka bir haber gelmişti.. Afganistan’a giden
İHH Asya sorumlusu Faruk Aktaş ile İHH gönüllüsü Bahaddin Yıldız’ın da bulunduğu uçak düşmüştü ve hâlâ bir haber alınamamıştı..
Bazen hüzün ve sevinç birbirine karışıyor..
İzzet geldi gelmesine de, İHH’nın Gazze yolculuğu 22 Mayıs’ta başlıyor. Gemiler saat 11.00’de Sirkeciden büyük bir törenler uğurlanacak. Ben de orada olacağım.. 24 Mayıs’ta akşam Antalya’da buluşma var. 25 Mayıs’da (Salı) ise Gemiler Antalya’dan demir alacak. Antalya limanından hareket saati toplu kılınacak sabah namazından hemen sonra 06.00’da.. Herkesi bekliyoruz.. Kim nereye daha yakınsa.. Ve yine büyük bir kalabalıkla tabiî. Bu plan, bugüne ait. Havalar nasıl olur, yarın neler olur bilmiyorum..
Bilmem biliyor musunuz, İstanbul da, Antalya da Kıbleteyndir. Yani Kıbleye döndüğünüzde aynı zamanda yüzünüzü Kudüs’e dönmüş olursunuz.. Kıble’ye yolculuk var. İsrail’in gerçekleştiği makama..
Aslında ben de o gemide olacaktım.. Ama olamıyorum. Çünkü bütün planlar ilk hareket tarihine göre yapılmıştı ve yeni plana göre gemiler hareket ettiği gün, ben tekrar Türkiye’ye dönmüş olacaktım.. Çünkü ben ve Merve Kavakçı, bir grub arkadaşla birlikte arzın kalbine / Mekke’ye doğru Umre için yolculuğa çıkmamız gerekiyordu. Yani yine yüzümüz aynı yöne, istikametimiz aynı istikamet. Ama ben bir başka limandan, başka bir araçla seyahat edeceğim.. Onlar Gazze önlerine geldiklerinde, biz Medine’de olacağız inşallah.. Biz döndüğümüzde, umarım dostlar da yolculuklarından salimen dönmüş olurlar..
Birbirimizin selamını taşıyalım, en iyisi gittiğimiz yere.
Ve tabiî ben İstanbul’daki uğurlamaya katılacağım inşallah.. “Mavi tur” başlıyor!.
Hayat işte böyle bir şey.. Kimi doğuyor, kimi ölüyor.. Bebekler doğarken ağlarlar. Sürgün hayatı başlamıştır. Ölümlü bir dünyaya gelmişlerdir.. Onu bekleyenler mutludur.. İnsan ölür, giden gittiği yerden memnunsa, eski dostları ile bir arada mutludur, ölümsüzlüğün sırrına ermişlerdir.. Dünya sürgünü bitmiştir.. Ama geride kalanlar ağlarlar..
Hercümerç olmuş bir dünyada yaşıyoruz. Puthanede büyüyen bir İbrahim, Firavun sarayında bir Hz. Musa düşünün. Sonra gemiye binmeyen bir oğul, eşine inanmayan bir eş. Hz. Lut’un karısı..
Hz. Yakub’un çilesine ne demeli! 11 kardeşin, 2 küçük çocuğa kastı.. Ölüm çukuru bir anda yeni ve kutlu bir hayatın vesilesi oluyor. Hapishane medreseye dönüşüyor.. Köle tüccarı, bilmeden Yusuf’u kurtardığı çukurdan Mısır’a sultan yapmak için taşıyan bir hamala dönüşüyor. Ateş yakmıyor Hz. İbrahim’i. Su boğmuyor Yunus aleyhisselamı. Hz. Musa’nın asası denizi yarıyor..
Biz mucizelerin ana yurdunda yaşıyoruz.. Ve hâlâ ilahi mucizelere tanıklık ediyoruz.. Zaten evrende ne varsa, bir mucize değil mi? Sivrisineği misal getirmek yetmez mi? Allah’ın eşsiz yaratıcı gücünü kim yalanlayabilir!..
İdeoloji ve siyaset, insanların gözünü döndürüyor.. Servet, güç, şöhret, iktidar.
Baykal’ın haline baksanıza.. Kadının fendi, Baykal’ı yendi. “Ne Atom bombası, ne Londra konferansı.” Ne Ergenekon davası.. Baykal gitti gider.. İran’la Brezilya arasındaki nükleer takasın Türkiye’de gerçekleşmesi bile Baykal’ın uçkur hikayesi kadar ilgi uyandırmadı..
En haklı savaşlarda bile ihanetler olabilir. En alçakça savaşların ortasında bile parlayan bir vicdan kırıntısı bulabilirsiniz.. Hz. Ali, Hz. Hasan’ı-Hüseyin’i şehid edenler kimlerdi?
Halepçe’ye kimyasal gaz atanlar kimlerdi.. İslâm ülkelerinde Guantanamo’dan beter işkencehaneleri olan ülkeler yok mu?
Zalim bir yönetimin ordusunda merhametli insanlar olabileceği gibi, İslâm ülkeleri askerleri arasında da hainler yok mu? Olamaz mı?
Cihad diye yola çıkıp, Müslüman kardeşinin malını, canını helal gören, eşini cariye yapmaya kalkan hainler bile oldu. Ya da silah bırakıp, eman dileyen esir aldığı kişiyi infaz eden de..
Bazı hainler de, bakarsınız, bedenine zarar vermez, ruhunu çürütür insanın.. Kimi zalimler ezanı yasakladı, camileri ahır yaptı, kimi güzel büyük camiler inşaa etti, en güzel avizeler, halılarla donattı camiyi, bülbül sesli hafızlara Kur’an-ı Kerim okuttu ama aslında inşaa edilen camiler, sanki birer “Dırar mescidi” idi..
Her topluluk içinde hainler de vardır, asil insanlar da.. Kan tartılarak adalet ölçülmez.. “Biz” diye konuşan insanlardan korkarım bazen.. O “biz”in içinde bazen güç ve iktidar hırsı, bazen boyun eğdirme çabası, bazen övünme, güç gösterisi, büyüklük taslama, meydan okuma ve tehdit vardır.. Çoğu “Biz zalimlerden olduk” diye başlamaz söze.. Yoksa egoistçe söylenmiş bir “ben”den , tevazu içinde bir “biz” daha iyidir elbette.. Şeytanının “ben”inde, aslında ateşten ve topraktan yaratılanları gruplayan gizli bir “biz” vardı.. O Hz. Adem’den olduğunu iddia ediyordu, Şeytanın manevi evlatları, Adem oğullarının başına musallat olarak o lânetli mirasın davacısı oldular bir bakıma.. “Ben”ler “biz”e dönüştü. Onun için Cenab-ı Hak “Zulümde birleşmeyin”, “Hakta toplanın” der. Bize, “Bana Hakkı Hak, batılı batıl göster” diye dua ettirir, her rekat namazda..
Akdeniz’de sular nasıl olacak bilmiyorum ama, benim beynimde ve ruhumda, hiç dinmeyen bir çalkantı var.. Med ve cezirler ayı, güneşi beklemez.. Korku ve umud arasında gider gelirim..
Sahi, bu arada siz ne yapıyorsunuz..
Allah’ın (c.c.) indinde yerinizi bilmek isterseniz, size küçük bir sır vereyim. Allah’ın (c.c.) sizi neyle meşgul ettiğine bakın. Bu dünyada yaptıklarınız ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınızla, ya kendi cennetinize sırtınızda tuğla, ya da kendi cehenneminize sırtınızda odun taşıyor olacaksınız.
Selam ve dua ile..
Not: Afganistan’da düşen uçakta yolculuk eden ve hâlâ kendilerine ulaşılamayan iki İHH gönüllüsünün dirisi ya da şehid olmuşlarsa aziz hatıraları için el Fatiha.. Ve bu vesile ile İslâm ümmetinin İzzet’ini temsil eden İzzetimize geçmiş olsun diyor, tebrik ediyor, o, sizler ve kendi ailem için Allah’tan rahmet diliyorum.
VAKİT