İddia ne?
14 yaşında bir kız çocuğuna; bir erkek, cinsel istismarda bulunmuş..
Fail-mağdur tartışmasına hiç girmeden, isim vermeden, olayı somutlaştırmadan soralım, böyle bir olayın varlığı halinde biz bu olaya nasıl bakarız?
Vakit gazetesi böyle bir olaya nasıl bakar?
Vakit gazetesi yazarları, böyle bir olaya nasıl bakar?
Böyle bir olaya bizim tavrımız, ne olur?
“Kimmiş, kimmiş?” diye sorup, acaba ondan sonra mı tavrımızı belirleriz biz?
“Kime yapmış, kime?” diye sorup, ondan sonra mı nasıl davranacağımıza karar veririz?
Failin kimliğine bakıp, ona göre mi olaya yaklaşırız?
Mağdureye bakar, onun kim olduğunu inceleyip, ona göre mi yazımızı yazarız?
“O konuyu yazmak, bu konuyu eşelemek, yönetimin menfaatlerine dokunabilir, o konuya girmeyelim” yaklaşımı mı gösteririz?
Hayır..
Herkes bilir ve de bilmelidir ki, biz hiçbir olayda; ne failin, ne de mağdurenin kimliğine bakarak olaylara değişken bir yaklaşım içinde olmayız.
Bizim tavrımız nettir. İlkelerimiz sabittir.
Birilerinin sergilediği gibi, faile göre değişken ilkelerimiz yoktur bizim.
Olayın gerçekliğine inandığımız an, somut delilleri gördüğümüz an, kimsenin yanlışına onay vermeyiz, vermemişizdir biz..
Hayatımızda, “Canım 1.2 katrilyon vergiyi kaçıran bizim patron. Şimdi o konuda yazı yazarsak, yarın köşemizi elimizden alırlar” diye hiç düşünmedik biz!
“O televizyon, bizim patronun. O televizyonda yayınlanan bilmemne dizisinde, para karşılığı bir başkası ile yatan evli kadın ahlaksızlığını eleştirirsem, bu ballı maaşı alamam ki ben!” derdine hiç düşmedik biz!
Bir yandan kadının en müstehcen yerlerinin fotoğraflarını yayınlayıp, diğer taraftan millete ahlak dersi vermeye kalkışmadık biz!
Evet, bunu altını çize çize söylüyorum.
İnsanlar, bireysel olarak kusur işleyebilirler. (Hüseyin Üzmez’i kasdetmeden, teorik olarak bunu belirtiyorum. Üzmez’in komploya maruz kaldığını yukarıda belirttim.) Ama insanlar, yanlışlarını doğru olarak gösterdikleri an artık iş bitmiştir.
“Benim yaptığım doğrudur” deyip, yanlışı savunduğunuz an iş bitmiştir.
İnsanlar, kurumsal olarak yanlışta ısrar ettikleri müddetçe iş bitmiştir.
Ve maalesef, bugün kartel medyasının hemen hemen tamamı, ahlaksız yayınlar konusunda kurumsal olarak ısrar içindedirler.. Hataları hem işlemekte, hem de savunmaktalar.. “Zina suç olmamalı” demekteler, “Gençler evlilik dışında ilk deneyimlerini serbestçe gerçekleştirebilmelidirler” diye utanmazca yazılar kaleme almakta, “Kızlık zarı da ne imiş, bu ilkellikleri bırakalım” tartışmalarını rahatça yapmaktalar.
İşte, bence sorun burada.
Yoksa Hüseyin Üzmez’in suçlandığı olay, mahkemede isbatlanırsa, makul delillerle isnat edilen eylemin gerçek olduğu tescillenirse (ki ben buna inanmıyorum), o eyleme hiç kimse sahip çıkmaz, çıkamaz. Ama karşımızdakiler, hem fiilleriyle, hem de anlatımlarıyla, yanlışı savunuyorlar. Zinayı resmen savunuyorlar. Evlilik dışı birlikteliklerin propagandasını yapıyorlar.
Sonra, yaşanıp yaşanmadığı belirsiz bir iddiayı, doğru gibi gösterip, suçlamada bulunuyorlar!
“Yanlış”ın bu gazetede savunulduğunu gördünüz mü hiç?
Ama “yanlış”ın, hatta bir tane yanlışın da değil yüzlerce yanlışın her gün tekrarlandığı gazetelerin, kalkıp da Üzmez’i yargısız infaza tabi tutmalarının anlamı nedir?
Bugün Üzmez’i suçlayanlar, çıkıp da şunu söyleyebiliyorlar mı: “Zina suç olmalıdır. Evlilik kutsaldır. Toplumun temeli, evliliktir.”
Bunu söyleyemeyen ahlaksızlar, bize ahlak dersi veremezler..
Kendi patronlarının müstehcen neşriyattan mahkum olduğunu yazamayanlar, bize çamur sıçratamazlar!
Soruyorum Hüseyin Üzmez üzerinden Vakit’e saldıranlara, “Sizin gazetelerinizin yayınladığı hayali fantezilerle, Üzmez’e yönelttiğiniz suçlamalar arasında ne farklılık var?”
Evet, fark var..
Sizinki her gün tekrarlanan bir ahlaksızlık.. Üstelik sizler tarafından onaylanarak tekrarlanan bir ahlaksızlık.. Güzel gibi gösterilen bir ahlaksızlık..
Üzmez’e yöneltilen ise, şu an için sadece bir iddia.. Doğruluğu kanıtlanamamış, bana göre adi bir iftira! Kimse tarafından, doğru olduğu takdirde onaylanmayacak çirkin bir komplo!
Vakit gazetesi