Nusra Cephesi'nden Şeyh Ebu Basir'e Cevap

Son zamanlarda Nusret Cephesine yönelik yaptığı açıklamalarla dikkat çeken Şeyh Ebu Basir'e, Nusret Cephesi kadılarından cevap geldi.

Nusret Cephesi'nin El Kaide ile bağını koparması gerektiğini söyleyen Ebu Basir, Nusra Cephesi'ne katılımın haram olduğunu dile getirmesiyle dikkatleri üzerine çekmişti.

Nusra Cephesi kadılarından Ebu Abdullah Sami, Ebu Basir'e cevap olarak bir açıklama yayınladı.


İşte o açıklamanın türkçe metni:

Yazan: Nusret Cephesi kadilarindan Ebu Abdullah Sami.

Bismillahirrahmanirrahim


Şeyh Ebu Basir’in Nusret Cephesi’ne katılmayı yasaklayan fetvasına cevaptır.

Tüm hamdu senalar alemlerin Rabbi Allah’adır. Önderimiz Hz Muhammed’e (sav), aile ve ashabına salat ve selam olsun. Bundan sonra: Dün tevhid ehlini destekleme çağrısı yapan birisinin bugün fetva yayinlayarak bu tevhid ehlinin bir parcasina Nusayri tağutuna karsi cihadinda katılmanın haram oldugunu söylemesi bize acı vermektedir. Simdiye kadar Seyh bizim aleyhimizde konuştuğunda hatta bizim istihbarat örgütlerinin bir ürünü oldugumuzu söylediğinde hep sabrettik. Bizim kisisel haklarımızla alakalı olan durumlarda bunları görmezden geldik ancak bu meselenin dini bir boyuta taşınıp Nusret Cephesi’ne katılmanın haram olduğu fetvası verildiğinde bazı insanların zihinlerinde şüphe oluşmaması için sessizliğimizi bozup cevap vermek zorundayız. Eger Şeyh bizi cevap vermeye mecbur bIrakmasaydI cevap vermezdik.

KeŞke Seyh bize Özelden gizlice nasihat verseydi de internetten bunlarI işitmeseydik, internet üzerinden her yere yayılan ve herkesce duyulan bir nasihatin faydasi nedir ki! Nasihat böyle verilmez. Bizim bildigimiz nasihat gizlice verilir ve halka aşikar edilmez. Ve bu nasihat El Kaide olduğu için Nusret Cephesi’ne katılmayı yasaklayan bir fetva olduğu zaman nasihat de degildir. öyleyse şeyh söylediği şeyleri bizimle açık bir yurekle konuşsun.

şeyh’in bize nasihat etmek için tekrardan medyaya geri dönmeyeceğini ümit ediyoruz, istediği zaman gizlice bize nasihat edebilir ve bizi dikkatli bir dinleyici olarak bulacaktir. Ancak kendisine ve ilmine olan tüm hürmetimize rağmen yanlışlarında kendisini takip etmeyeceğiz. Ve bizim fikirlerimize zıt olarak kendisinin doğru gorduğu fikirlerine olan muhalefetimiz kesinlikle şeriata muhalefet değildir. Aksine bunlar Şeyh’in fikirlerine bir muhalefettir.

Şeyh’in fikri doğru da olabilir yanliş da olabilir. Bizim fikirlerimiz de böyledir. Rasulullah (sav) demiştir ki: Senden Allah'ın hükmünü tatbik etmeni isterlerse sakın onlara Allah'ın hükmünü tatbik etme, lakin kendi hükmünü tatbik et. Zira Allah'ın onlar hakkındaki hükmüne isabet edip etmeyeceğini bilemezsin." Ibni Mace rivayet etmistir. Esasen bizim El Kaide Cihad Cemaati’ne olan biatimiz boyunlarimizda asılı doğrulanmiş bir biat olsa da El Kaide’ye biatı mecbur kılan veya yasaklayan metinler ve meseleler sebebiyle degildir, aksine fayda ve zararları göz onüne alınarak ictihad edilmesi ile yapilmiş bir biattir. Önyargı ve hevadan uzak bir şekilde gayret sarf ederek bir sonuca varan kişiye “Benim fikrime göre doğru olan budur ancak hizipcilik ve taassuptan uzak bir şekilde bu meseleyi araştırarak benim görüşüme aykırı ictihadda bulunan kimseler hariçtir”  demesi daha uygundur ki bizi bunlarla suçlamiştınız.

Bilinmektedir ki mubah olan farklılıklar meselesinde Ehli Sünnetin metodolojisi ictihada dayalıdır, birbirlerini mazur görür ve alan bırakırlar, farklı yorumlarda birbirlerini mazur görür, beyan ve amellerine hüsnü zanla bakarlar. Bu ise Ehli Sünnet’in ihtilaflar fıkhına dair kitaplarından öğrendigimiz birşeydir ki içlerinde sizin “Fikh’ul Ihtilaf Inde Ehli Sunnet vel Bida- Sunnet ve bid’at ehline gore ihtilaflara yaklaşımlar” isimli kitabınız da bulunmaktadır. Fetvanızı dayandırdığınız argümanları çürütmeye başlamadan önce El Kaide Cemaati’nin cihad stratejisi ve değişime bakışını analiz etmek gereklidir, sonrasinda geri dönerek argumanlarınızı tek tek ele alıp tartışacağız ki Şeyh hatalarını not etsin, en azından kendisiyle aynı fikirde olmayanları mazur görsün.

Tevfik Allah’tandır.

Küresel küfür ittifaki yüzyillar boyunca İslami Hilafeti zayıflatmak için planlar yaptı, komplolar kurdu ve yıkılmasını sağlayana kadar büyük çabalar gösterip savaşlar açtı. Ancak küresel küfür ittifakı orda da durmadı ve hilafetin geri gelmesini önlemek için emniyet vanaları oluşturdu. Sykes Picot vasıtasıyla Arap dünyasının kalbi Şam da dahil olmak üzere Islam dünyasını 50’den fazla ülkeye böldü ve canavar Yahudi devletini İslam dünyasının kalbi Filistin’e yerleştirdi.

Bu iki pranga, Sykes Picot ve benzeri anlaşmalar ile Filistin’i Yahudilere vaad eden Balfour deklarasyonu küresel küfrün İslam Ümmetini teslim almak iÇin kullandığı en güçlü prangalardır. Ümmet gerçek düşmanını, plan ve tuzaklarını keşfedene kadar büyük çaba sarf etti ve küfürle cihad etme çağrısını duydu, Allah’a hamdolsun çok kişi bu çağrıya icabet etti. Ümmet bölgesel sınırlarla mahdut olan cihadı tecrube etti ve gerçek düşmanını keşfedemediği için bir bölge ile sınırlı olan tüm cihadlarda başarısız oldu. Uluslararasi anlaşmalara göre direniş olarak adlandırdıkları bölgesel sınırlarla mahdut olan cihad düşmanın oluşturduğu Birleşmiş Milletler ve Güvenlik Konseyi gibi kurumlarin cizdiği sınırlar dahilinde gerçekleşmektedir. Yani düşman bu sınırları ümmete empoze eden ve tağut idarecileri ümmetin sinesine yerleştiren gerçek düşmanlardan haberdar olmamızı engellemeye çalıştı. Düşman bizim için savaşmamıza izin olan sahanın sınırlarını da çizdi ve ötesine geçmemize izin vermedi, yani Sykes-Picot anlaşmasina göre çizilen sınırlar içinde.

Allah ümmete bu döngüden uyanma imkanini bahşettigi zaman cihadın esas olarak dünya düzenini ve sadece bölgesel sınırlar içinde milliyetci bir anlayışla yapilan direnişi meşru gören küresel küfrü hedef alması gerektiği anlasıldı. Ümmet uyanıp silahInI küresel küfre çevirdiği zaman Amerika ve müttefiklerinin temsil ettiği küfür düzeni sahipleri oyunlari ifşa edildiği ve batıl tuzakları artık işe yaramadiği için deliye döndü ve kendi çizdikleri sınırlari aşan herkesi terör listesine almaya başladi. Ve Kaide Cihad Cemaati küresel küfrün başı Amerika’yı vurarak gerçeği ortaya çıkardigi ve ümmetin cihad ruhunu canlandırdığı için büyük bir övgüyü hak etmektedir.


Bizim savasimizin tabiati bu şekildedir, savaşımız bu büyüklük ve gerçekliktedir, gerçek düşmanımız da tarafsiz kalmayi kabul etmeyen Birleşmis Milletler ve Güvenlik Konseyi gibi küresel küfür sistemleridir.

Düşmanimizla olan savaşımız Rasulullah’in (sav) zamanindaki durum gibi de değildir. O Romalılar ve Farslar (İran) yerine Kureyş’le savaşmıştı ancak Kureyş Romalılar veya Farslar tarafından desteklenmiyordu, aralarında herhangi bir bağlantı yoktu ve (Romalılar ve Farslar) Arap yarımadasında Müslümanlarla Kureyş arasında olan şeylere muüahale etmezlerdi. Eğer bizim şu anda kendi idarecilerimizle ve küresel küfürle olan durumumuz Peygamberimiz’in Kureyş, Romalılar ve Farslarla olan münasebetlerindeki durum gibi olsaydi bizim kendi idarecilerimizi birakip küresel küfürle savaşmaya yönelmemiz büyük bir ahmaklik ve cilginlik olurdu. Ancak denklem tamamen farklidir. Kureyş Romalılar ve Farslarla anlaşmalarla bağli değildi, ne Romalılar ne de Farslar Kureyş idarecilerini Arapları idare etmeleri için halkın başina diken kimselerdi, Kureyş’in savaşı onların savaşı değildi, hatta Kureyş hiç umurlarinda bile değildi.


Fakat bizim durumumuz bunun tersidir. Kaide’tul Cihad’in stratejisi ümmetin evlatlarinın gözunde hakikatin net olarak ortaya çikmasi için darbeleri küresel küfrün başina yöneltmeye odaklidir, küresel küfür kralligi zayiflayip gücünü bize karsi kullanmayi birakinca ve idarecilerimizi desteklemekten vazgecince biz de idarecilerimizle olan hesabimizi gorecegiz.

Bize gelince, biz uluslararasi dis küfür sistemleri ile ulusal bir küfür devleti arasinda fark görmüyoruz, zira bunlar bircok sistemle birbirine yakindan bagli olan bir ittifakin parcalaridir ve bu ittifakin herhangi bir parcasina indirilen darbe ittifakin kendisine indirilmis gibidir, küresel küfür sistemi durumu böyle algilamaktadir. Uluslararasi küfür sistemi kendi yerlestirdigi bir kafir lidere karsi yapilan cihadi kendisine karsi yapilmis görmektedir. Yani biz bu düşmani (El Kaide’ye olan biatimizla- Ceviren) tahrik etmiyoruz aksine bu düşman tüm güc ve enerjisiyle cihad ehlini yok etmeye calisan dogrudan bir düsmandir.

Ve eger Islam ehline karsi savasan bu ittifaka katilmayan tarafsiz bir küfür devleti varsa biz onun düşmanligini kazanmak için çaba göstermeyiz. Eger bu davranisi sergilersek hicbir mesru politikamiz olmayan dikkatsiz kimseler oldugumuz anlamina gelir. Ancak durum bizim belirttigimiz gibi ise yerel küfür sistemi ile dis uluslararasi sistem arasindaki ittifak sebebiyle bu iki dusman arasinda bir ayrim yapmamiz mumkun degildir. Bu bizim kendi tercihimiz de degildir, düşmanimizin savasinin tabiati sebebiyle buna mecbur birakilmisıdir. Eger bu iki düşman arasinda ayrim yapmak mümkün olsaydi biz buna gözümüzü kapamazdik (ayrim yapardik- Ceviren) ve eger herhangi birinin tarafsiz kalmasini saglayacak imkanimiz olsaydi bunu da yapardik. Ancak ikisi de aynidir.


Biz savaş kurallari ve stratejilerimizi daha önceki savaslar uzerine bina ediyoruz ve sizinle bu konuda farkli anlayisa sahip oldugumuz asikardir. Bu küçük izahtan sonra makalenizi tartismaya gecebiliriz.

Birinci Nokta: (Seyh’e yoneltilen) Soru IŞİD’den (Irak Sam Islam Devleti) söz ederek baslamaktadir, öyleyse Şeyh’in Nusret Cephesi ve IŞİD’in menhecleri arasindaki farklardan bahsederek cevabina baslamasi daha iyi olacaktir, böylece cevabi okuyan kimse Nusret Cephesi ve IŞİD’in ayni yolu takip ettigi intibaini edinmez.

İkinci Nokta: “Tavsiye etmiyorum ve izin vermiyorum.” Neden Bati ve Amerikan ajandalari ile münasebetleri asikar olan Hazm ve Cemal Maruf hakkinda bu tür bir tahkikat işitmedik? Sizin Askeri Operasyonlar Komutanligi (SMC) gruplari ve Bati ile baglantili gruplar hakkinda tahkikatiniz nerededir? Ey Şeyh bu gruplara veya Nusayri rejimle uzlaşma taraftari olan gruplara katilmanin caiz olmadigina yönelik fetvaniz nerededir? Veya sahadaki ifsad gruplarina dair fetvaniz nerededir? Eger onlarin fenaliklari hakkindaki sessizliginize rejimle savaşin onlarin sebep oldugu fenaliklardan daha büyük bir maslahat olduğunu mazeret gösterecekseniz deriz ki sizin prensiplerinize göre ayni ölçüyü bizim için de kullanarak sessiz kalip rejimle olan savaşimizdan hasil olan faydanin Nusret Cephesi’nin El Kaide’ye bagli olmasindan kaynaklanan zarardan daha fazla oldugunu söyleyemez miydiniz ey Şeyh? Ki bunu da sÖzgelimi El Kaide’ye baĞli olmanin bir zarar olduĞunu farz ederek sÖyluyoruz ki biz böyle düşünmüyoruz.

Üçüncü Nokta: El Kaide ismi ve üyeliği zarar verip dünya ordularini Şam halkina karsi provoke edeceğinden Nusret Cephesi’ne katilmayi tavsiye etmiyor ve cevaz vermiyorsunuz. Giriş kisminda da izah ettigimiz gibi bu mesele böyle degildir, El Kaide veya baska isim altinda yapilsin cihadin kendisi, özellikle de kutsal topraklara yaklaşmişken, dünya ordularini tahrik eden şeydir. El Kaide ile bir alakasi olmadigi ve El Kaide’nin menhecinde olmadigi halde dünyanin Hamas’ın karşisinda durmak icin koştugunu görmüyor musunuz?

Ayrica El Kaide ismi sebebiyle hasil olacagini söylediginiz zararlar herhangi bir cihadda olabilir, o halde bu sonuçlari ortaya cikardigi takdirde cihadi mi terk etmeliyiz! Deriz ki mesele El Kaide etiketi ile degil, evvelce izah ettigimiz düşmanlarimizin arzulari ile uyumlu olmayan bir cihad yolu üzerinde olmakla alakalidir. Bu mesele hak ile batil mücadelesinde aşikardir.

Şam’da yapilacak herhangi bir cihad ayni akibetle karşılasacaktir, yani eger bu cihad Bati’daki tum taraflarca kabul görmezse, bu cihad devlet sinirlarina inanmiyorsa ve bu sebeple Ensar ve Muhacir arasinda fark gözetmezse  El Kaide etiketini tasimasi veya tasimamasinin hicbir etkisi olmayacaktir ve bu tabir bir ehemmiyet tasimayacaktir. Hüküm vermenin temel kurallarina dayali olarak bu kararin uygunlugunu inceledigimizde kuffarin Bessar’in yaninda durmasinin sebebinin El Kaide degil, aksine bu cihadin Batı’ya hitap etmeyen ve dünyanin onlarca sene takip ettigi kendi çizdikleri kurallara bağli kalmayan bir tarzda icra ediliyor olmasi oldugunu görürüz. Biz cihadi kafirlerin hoşuna gitmeyen bir konsept ve prensipler dahilinde icra ediyoruz. Yani hedef bu amactir, El Kaide etiketi degildir.

El Kaide olsun veya olmasin bu konsepte bagli kalarak cihad yürüten herhangi bir grup küffar tarafindan ayni sekilde saldiriya ugrayacaktir. Bu sekilde ilk gerekceniz gecersiz olmaktadir, ikinci gerekceniz de benzer sekilde gecersizdir zira Bessar’in katliamlari yalnizca ve yalnizca küresel küfrün onayi ile gerceklesmistir.

Uluslararasi sistem Bessar’a yesil isik yakmasaydi bu katliamlari gerçeklestirmeye cesaret dahi edemezdi. Ayrica mübarek devrimin daha ilk haftasinda rejimin gerçeklestirdigi katliamlari da unutmuyoruz. Siz de devrimin basinda Deraa’da yapilan katliami hatirlayabilirsiniz. Bunu muteakiben Humus (Hula), Banyas ve daha birçok yerde de katliamlar gerceklestirildi. Bunlarin hepsi biz El Kaide oldugumuzu ilan etmeden önce meydana geldi.


Arap ve ikiyüzlü uluslararasi rejimlerin temsilci ve delegasyonlarinin birbiri ardinca Beşşar’a anlaşmalar sunup devrimi yok etmek icin kendisine zaman tanidiklarini ve böylece cihadin gün be gün büyüdügünü unuttunuz mu? El Kaide’ye bagliligimizi ilan etmedigimizi varsaysak bile küresel küfrün nabzi attigi ve gözleri kirptigi müddetce bizim Beşşar’ı devirip Yahudilerin yanibasinda Islami bir sistem kurmamiza izin vereceklerini mi düşünüyorsunuz?

Dördüncü Nokta: Şam devriminin El Kaideleşmesi ile Şam sahasinin El Kaide’nin her yerde yaptigi geçmiş, şimdiki ve gelecekteki eylemlerinin sorumlulugunu tasiyacagi dogru ve munasip bir aciklama degildir. “Devrimin El Kaideleşmesi” terimini kullanmamis olmanizi diliyoruz, sizin bu ifadenizi okuyanlar El Kaide’nin tamamen şeytani bir hareket oldugunu düşünecektir. Ve burada diger yerlerdeki El Kaide’den bahsetmiyoruz, ancak kiymetli Şeyhimiz görmüyor musunuz ki Şam El Kaidesi (Nusret Cephesi) –digerlerinin yaptigi isleri küçümsemeksizin- Şam ehlinin basina gelen felaket ve zorluklari ortadan kaldirmak icin var gücüyle calismaktadir?


Nusret Cephesi’nin Şam ehline zarar verdigini mi yoksa elinden geldigi kadar onlari savunup koruyarak onlar icin fedakarliklar yaptigini mi gördünüz? Hem askeri alanda, hem de hizmet, saglik ve diger alanlarda Nusret Cephesi elinden gelen herseyi yapti. Biz siddetli bir savasin icindeyiz ve bu sebeple Sam halki Nusret Cephesi’ni sevmektedir.

İsimler Şam halki icin bir anlam ifade etmemektedir, tersine onlarin ilgilendigi şey kimin onlari savundugu, dinlerini, kanlarini ve sereflerini korumak icin hizmet ederek kanini doktügüdür. Nusret Cephesi’nin bu acilardan yetersiz oldugunu mu düşünüyorsunuz? Sam ehlinin sevip sancagini yükselttikleri Nusret Cephesi ile bir problemleri yoktur. El Kaide ile meselesi olan Sam halki degildir, bu kendilerini Şam halkinin arkasina gizleyen bir takim kimseler icin problemdir ve bu kimseler de bircok kategoriden olusmaktadir: Bunlarin icinde bir kategori Şam halkinin aslinda El Kaide’yi istemedigini iddia etmektedir, gercekte ise El Kaide’yi istemeyenler sadece bu kimselerin yardim aldigi liderleridir. Bunlarin icinde bir kesim de El Kaide’nin karsisinda durmak sarti ile disaridan yardim almaktadir, ve bunlarin haricinde baska gruplar da vardir.

Baska bir deyisle bazi gruplar El Kaide ve Nusret Cephesi’ne saldiriyor ve bunu küfür ve irtidat ülkeleriyle kurduklari günahkar iliskilerle onlardan almaya calistiklari yardimlar karsiliginda vermeleri gereken bir ceyiz olarak sunuyor. Şam’in garip halkinin ise Allah’i var. Ve Şam halkini temsil etmeyen kac kisi onlar adina konustu. Bununla sizi kast etmedigimi biliyorsunuz ancak kendinizi bu insanlarin durumuna getirmemenizi ve sözlerinizle onlara hizmet etmemenizi ümit ediyoruz. Eger hasetcilerin hasedi ve kiskanmasi olmasaydi, düşman medyasinin seferberligi ve buna ek olarak sizin verdiginiz fetva gibi fetvalar olmasaydi Şam halkinin icinde El Kaide meselesi veya Nusret Cephesi’nin onunla baglantisi sebebiyle endiselenen kimse bulamazdik.

Beşinci Nokta: Eger kiymetli Şeyhin bahsettigi gibi El Kaide’ye olan bagliligimiz kolay islerimizi zorlastiracaksa, bizim Rasulullah’a (sav) biat esnasinda ashabin söyledigi sözlerden anladigimiz cihad yolunun böyle oldugudur: “Muhakkak bugün onu ortaya cikarmak Araplardan tamamen kopmak, iclerinizden en iyilerinizin oldürülmesi ve kiliclar tarafindan isirilmak demektir”. Ahmed ve baskalari tarafindan rivayet edilmistir. Biliyoruz ki cihad ile bahsettiginiz tüm sonuclar ortaya cikacaktir, ancak mücahid icin hüküm budur. Biz sadece Allah’tan bizi sabredenlerden kilmasini ve su ayetinde belirttigi kimselerden olmayi nasip etmesini dileriz: “Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman, onların içinden, buyruğumuzla doğru yola ileten rehberler tayin etmiştik” (Secde-24). Bahsettiginiz seyler El Kaide ismi altinda olsun veya olmasin cihadin tabii sonuclarindandir.

Benim aranmam ve takip edilmem, gizlenmek zorunda birakilmam ve işlerimi gizlice yürütmeme gelince, bundan dolayi suclanacak degilim zira benden daha iyi kimseler bu yolu tutmustur ve bu Peygamberlerin yoludur. Iste Allah Musa (as) hakkinda soyle diyor: “Musa korka korka, etrafı gözetleyerek oradan çıktı. “Rabbim! Beni bu zalimler güruhundan kurtar" dedi” (Kasas-21). Rasulullah’a (sav) gelince arkadasi ile birlikte gizlice hicret etmisti ve üç kisi magarada gizlendikleri herkesce bilinmektedir. Bahsettiginiz tüm sonuclar El Kaide olmasak bile sadece Mücahidler oldugumuz icin yüzleşmek zorunda kalacagimiz seylerdir. Belki sozlerimizdeki dogruluk payini El Kaide olmadiklari halde gizlenerek cihad eden Kassam Mücahidleri’ne ve onlarin tuttugu yolun neticelerine bakarak anlayabilirsiniz.

Yahudileri Filistin’e yerlestiren uluslararasi sistemin Şam’da Nusayrileri güclendiren ayni sistem oldugunu hatirlamak zorundayiz. Filistin’de Yahudi civisinin devami ile bölgedeki hakimiyetini sürdürmek icin Yahudilere kimsenin zarar vermesine izin vermedigi gibi benzer sekilde Şam’daki Nusayri rejimin düşmesine izin vermemektedir çünkü Nusayri çivisinin çıkmasi cehalet üzerine kurulu olan uluslararasi sistemin hakimiyetini tehdid edecektir. Kafirler bunu bilmektedirler ve bizimle bu sebeple savasmaktadirlar, bizi bu gerekcelerle cihad etmemizden baska bir sebepten dolayi terör listesine almadilar! Keske insanlarimiz bilselerdi.


Altıncı Nokta: El Kaide’nin bir mücadele projesi oldugu ve bir devlet projesi olmadigi seklindeki sözleriniz. Ümit ediyorum ki bu beyanatiniz bir iftira degildir. Sizi gizliden ve dolayli olarak iftira atmakla suclamiyorum ancak söyledigim gibi hüsn-ü zanla dusunme prensibini uygulayarak diyorum ki: Bu sözleriniz El Kaide’nin bu mücadeledeki stratejisi hakkinda bilgi eksikliginizden veya inanc eksikliginizden kaynaklaniyor, yahut devlet kurmanin evrelerini bilmiyorsunuz.

Ek olarak El Kaide sizin basarisiz oldugu hükmüne varacaginiz bir devlet henüz kurmamistir. Esasen El Kaide’nin bu meseledeki stratejisi sehid Usame bin Ladin tarafindan izah edildigi sekilde su asamada bir devlet kurmamaya dayalidir, ki devlet kurmanin 3 asamasi vardir: Düşmani zayiflatmak, güç dengesini sürdürmek ve yerini saglamlastirip devlet kurmak. Ve Seyh –Allah ona rahmet etsin- Yemen ve Somali’ye gönderdigi tüm mesajlarinda bunu beyan etti, yani cihadimiz düşmanlarimizin zayiflayip onlarla güç dengesini kurdugumuz ana erisene kadar devlet ilan etmemeyi esas alir, ki devleti kuralim ve sonrasinda bu devletin yikilmasini onlemeye muktedir olalim. Bunun oncesinde, hayir. Daha fazlasini ogrenmek istiyorsaniz Seyh’in Yemen ve Somali’ye gönderdigi, Abbottabad Mektuplari adiyla bilinen sizdirilan mektuplarina müracaat edin. Ek olarak El Kaide’nin durumu sizin devlet kurmada basarisiz oldugu kanaatine varabileceginiz gelip gecmis tarihi bir vaka da degildir, aksine bu ileride meydana gelecek bir vakadir.

Ayrica El Kaide’nin programina göre devlet kurma vakti henüz gelmemistir, bu sebeple tesebbüslerini devlet kurmadaki basarisizligi olarak yorumlamak hatali olur. Ve bu tamamiyle gerceklesmediyse de elde edilen kazanimlari da terk etmemek adina Sam El Kaidesi askeri calismalarina ek olarak Halep ve Deraa gibi özgurlestirilmiş bolgeleri ve gecmiste Deyrizor’u dini kurumlar araciligi ile ve diger gruplarla ortak bir sekilde idare etmistir, öyle ki bu idari kurumlar bazi aşamalarda normal bir devlet fonksiyonu görmüşlerdir, ancak diger meseleler araya girmis ve bu projenin devamini önlemistir. Allah’tan baska güç sahibi yoktur.

Sözlerinize delil olarak Peygamber’in (sav) “Mümin ayni delikten iki defa isirilmaz” sözünü kullanmaniza gelince, bu sahih bir hadistir ancak siz bunu anlami disinda kullaniyorsunuz. Bunu izah icin diyoruz ki: Müslümanlar geçmiş yüzyil boyunca Suriye, Misir ve Libya gibi ulkelerde sinirlarla mahdut olan cihadi denediler. Ve Müslümanlar ulusal sinirlar deliginden iki defa degil, birçok defa isirildilar, sonra Allah onlara rehberlik ederek bu hatayi düzeltmelerini sagladi. Müminler ayni delikten onuncu defa isirilmasinlar diye Kaidetul Cihad dünya küfür ittifakinin cizdigi kurallara karsi ortaya cikti, Allah ayaklarini sabit kilsin. Ve bu savasin uluslararasi bir savas oldugunu söyledi, bu onun sectigi bir sey de degildi, sadece savasin gercegiydi.

Ancak El Kaide biz savasimizi ulusal sinirlarla mahdut tutalim veya tutmayalim bu savasin kuresel bir tabiati oldugunu izah etti. El Kaide ümmetin savasin gercegini, büyüklüğünü ve boyutlarini anlamasini sagladi. Bu sebeptendir ki ona bu derece siddetle karsi cikildi, terör listelerine alindi ve kaynaklari donduruldu. Bu noktayi bitirmeden önce yukarida söyledigimiz seylerin El Kaide’nin vizyonu oldugunu tekrar ediyoruz. El Kaide’nin Şam’daki şubesi Nusret Cephesi’ne gelince; Nusret Cephesi projesini küresel bir temel üzerine insa etmemistir, aksine hikmet sahibi Şeyh Eymen Zevahiri’den (Allah onu korusun) Nusayri rejim devrilip Şam’da Sura ile (ehli hal vel akd) bir Islam devleti kurulana kadar cihad etmek ve Nusayri saldirilarini pÜskÜrtmeye odaklanmak uzerine emir almistir.


Yedinci Nokta: şeyh (Tartusi) Şam’da cihad eden gruplara katilmayi tavsiye etmis ve onlari tanimlayarak demişti ki:”Şam sahasinda degisik isimler altinda cihad eden tüm gruplar görece farkliliklarina ragmen salih mücahid gruplaridir, hangisine katilirsaniz insaallah Mücahid sevabi alirsiniz.” Simdi bu aciklamasi ile son aciklamasi arasinda baglanti kurarsak su acik sonuca variriz: Şam sahasinda Nusret Cephesi haricinde tüm grup ve fraksiyonlara katilabilirsiniz, hepsi Mücahid gruplardir. Subhanallah! Vallahi bu bizi sasirtmaktadir! Ey Şeyh, Nusayri rejimin faydasi icin caba gösteren gruplar da salih Mücahid gruplar midir ve bunlardan birine katilinca Mücahid sevabi mi alinacaktir?

Ya Amerika’nin hizmetinde olan gruplar da, ki siz buna inanmasaniz da bu biz ve bizden baska çok sayida kisi tarafindan dogrulanmiş bir meseledir, salih Mücahid gruplar midir ve bunlara katilinca Mücahid sevabi mi alinir?

Nusret Cephesi’ne gelince ise hasil olacak zararlar sebebiyle ona katilmak yasaktir, ki bu zararlar sadece hayalidir ve kesinligi yoktur.  Eger Nusret Cephesi’ne katilmanin caiz olmadigini hasil olacak zarar ile acikliyor iseniz bu hükmün hayali bir zarara dayali oldugunu, ve bu hayal ürünü zararlarin mesela Hazm’in durumunda kesin olarak var oldugunu görmüyor musunuz? Öyleyse kendi hüküm ve prensipleriniz ile çelismenizin sebebi nedir? Muhakkak Amerika’nin ajanlari eliyle Şam sahasina verilecek olan zarar El Kaide etiketinden dogacak zararlardan bin kat fazladir, ki El Kaide etiketinden bir zarar doğduğu da belli değildir. Öyleyse nasil bu şüpheli firkalarin salih bir cihad yüruüttügünü düşünürken Nusret Cephesi’ne katilmaya izin vermiyorsunuz?

Bütün gruplar salih Mücahidler oldu da Nusret Cephesi’ne katilmaya izin yok mudur?

Yoksa bu mesele sizin için şöyle bir hal mi almistir ki sirf El Kaide Cihad Cemaati’ne mensup oldugu için bir gruba katilmaya cevaz vermiyorsunuz, ki bu Cemaat ümmetin cihad ruhunu ateşleyen ve ümmet adina on yillarca cihad sancagini tasiyan cemaattir, ümmete izzetini geri kazandirmis,  Allah’in düşmani Amerika’ya unutamayacagi dersler vermis ve yüzünü toz toprakta sürümüştür? Ve sonra Hazm’in haberleri henüz taze iken ihanetin kokusunun alinabildigi gruplara katilmaya izin veriyor ve onlari salih mücahidler olarak tanimliyorsunuz.
Askeri Operasyonlar Merkezi (SMC) hakkinda ne düşünüyorsunuz? Cenevre 2 Konferansi’na katilip Humus’u Nusayrilere teslim etme anlasmasini imzalayanlar hakkinda ne düşünüyorsunuz?

Peki (BM baris elcisi) Staffan DeMistura’nin basarili olmasi icin çaba gösterenler hakkinda ne dersiniz? Ya Ürdun istihbaratinin emirlerine göre hareket eden gruplara ne dersiniz?

Muhakkak Şeyhulislam Ibni Teymiyye Tatar istilasina direnisleri esnasinda Misir ve şam halkinin içlerinde Sufiler, Esariler olmasina, günah ve fisk amelleri bulunmasina ragmen muzaffer halklar olduklarini söylemistir. En azindan bu tanimin içine dahil edilemez miyiz? Nusret Cephesi’nin Şam halki ile beraber Nusayri rejime ve rejimi destekleyen küfür milletlerine karsi cihadi Baybars, Seyfuddin Kutuz, Izz bin Abdusselam ve Seyhulislam (Allah onlara rahmet etsin) zamanindaki Misir ve Şam mücahidlerinin durumuna benzer degil midir?

Sekizinci Nokta: Şeyh fetvasinda evvelki noktalarda detaylariyla izah ettigimiz sekilde hakli olmayan gerekÇe ve argumanlara dayanarak Nusret Cephesi’ne katilmaya izin olmadigi kararina varmistir. Bu izahata dayanarak Şeyh’in hakkinda hüsnü zanla düşünmemize ragmen kendisinin hatali fetva verdigini ve bu hatanin Şeyh’in Nusret Cephesi ve El Kaide Cemaati’nin projeleri ve gercekleri hakkinda bilgi eksikliginden kaynaklandigini, meselelere sadece tek taraftan baktigini ve diger perspektifleri gözardi ettigini, Şam sahasinin gerceklerini anlamada ve El Kaide’nin Şam’daki düşmanlarla mücadele stratejisini anlamada eksikleri bulundugunu düşünmekteyiz. Ve bir Müftü’nün fetva verdigi meselenin hakikatini ve Allah’in bu konudaki hükmünü bilmeden fetva veremeyecegini bilmekteyiz. Şeyh’in ilminden şüphe etmiyoruz ancak gercekler hakkinda bilgi eksikligi sebebiyle fetvasinin eksik ve hatalar barindirdigini düşünmekteyiz. 

Şeyhin böyle bir fetva vermemesi çok daha münasip olurdu ve insaallah hatali oldugundan emin oldugumuz icin bu fetva bize zarar vermeyecektir. Şeyh’in böyle bir yola girmesinin kendisi için çok ileri oldugunu düşünüyor ve fetvasini gözden geçirmesi çagrisinda bulunuyoruz. Muhakkak kadin hakliydi ve Ömer haksizdi. Ve eger Şeyh’in bu fetvasi bize alenen gelmeseydi biz cevap olarak tek harf bile yazmazdik. Şeyh’e bu gibi seyleri tekrar etmemesi ricasinda bulunuyoruz, zira dÜŞmanlarimizdan isittiklerimiz bize yetmektedir.

Yaziyi bitirmeden Önce sÖylemek isteriz ki yukarida yazilanlar Seyh’in kendisine bir cevap degil, genelde var olan bu dÜŞÜnce trendine cevaptir. Şeyh sadece bu trendin parcasi olan bir kisidir. Cevabimizin sebebi Şeyh Ebu Basir’in (Tartusi) “Tevhid Ehlini Desteklemek” kitabinin girisinde bahsettigi Ebu Albani’ye verdigi cevabin gerekcesi ile aynidir.

Sonuç olarak, Allah’tan bize doğruluktan ayrildigimiz meselelerde rehberlik etmesini dileriz. Ve Ondan bizleri mahser gününe koltuklara oturmuş birbirine bakan kardeşler olarak getirmesini diliyoruz. Ve Şeyh’le olan diyaloğun kalan bir kismi daha var…

Tüm hamd ve senalar alemlerin Rabbi olan Allah’adir.

Ebu Abdullah Sami- 22/04/2015



Çeviri Ekrem YILMAZ
 

Kaynak : ISLAH HABER

Suriye Haberleri

Özgür Suriye güçlerinden İran destekli fitne gruplarına operasyon
İşgalci İsrail Suriye'deki işgali protesto eden sivillere saldırdı
Suriye’den İran’a "kaos yayma" uyarısı
Halep'te "Geri Döndük Halep" kampanyası başlatıldı
Deyrizorlu gençler, çizdikleri grafitilerle Baas rejiminin izlerini siliyorlar