Geçtiğimiz hafta Nureddin Yıldız’ın eski bir dersinden 2 dakikalık bir kesit internete düştü ve ortalık karıştı. Yıldız ve sevenleri, bir saatlik dersin iki dakikalık kısmının kasıtlı olarak cımbızlanıp infiale sebep olsun diye servis edildiğini söylüyor, haklılar.
Söz konusu videoyu izlediğimde ben de sosyal medya hesabımdan Yıldız’a tepki gösterdim. Takipçilerimden gelen ‘Montaj bu, inanmayın’ iddiaları sonucu ‘Acaba?’ diye duraksama da yaşadım. Ancak montaj değildi. Doğrusu, konuşmanın genel dokusundan ayrı olan bu bölüm özenle seçilmişti. Lakin benim tepki vermeme sebep olan, tam da bu bölümde Yıldız tarafından ortaya konulan bilginin Kur’an-ı Kerim’e dayandırılmasıydı.
Devam etmeden önce bir hususu açıklamak isterim. Fıkıh gibi konularda ehil değilim. Ehli olmadığım bir konuda, hele ki konu İslam ise, ehline danışmadan ağzımı açmam. Yani Yıldız’a verdiğim tepki, kafama göre bir tepki değil.
Nitekim Yıldız, 6 yaşında birinin evlenebileceğine dair hükmü Talak Suresi’nin 4. Ayeti'ne dayandıran ilk kişi de değil. İslam düşmanları da boşanma konusunun anlatıldığı bu ayeti, aynen böyle yorumlayarak Kur’an’a saldırmak için zemin aramaktalar. Dolayısıyla bu konu ilk kez tartışılmıyor.
Kur’an ayetleri üzerine konuşmaktan, ayetleri referans göstermekten, yanlış yorumlarım korkusuyla aşırı derecede çekinirim. Buna rağmen buradaki durumu açıklamak üzere, ehillerinden öğrendiğim şekilde kısaca değinmek mecburiyetindeyim. Talak Suresi 4. Ayet, kadının boşanmadan sonra tekrar evlenebilmesi için gereken süreyi, yani iddet müddetini anlatıyor. Nasıl ki medeni kanunlarda, hamilelik ihtimaline karşı iddet müddeti düzenlemesi yapılmıştır, Kur’an da elbette ki bu konuya açıklama getirmiştir. Bu ayette kadınların hiç aybaşı olmayanlarının da iddet müddetinin üç ay olduğu belirtilir. Buradaki yanlış anlaşılma, tercümenin ‘kadınların henüz aybaşı olmayanları’ şeklinde yapılmasından kaynaklanmaktadır. Buradaki Arapça “lem” edatı Türkçe’deki “henüz” anlamını vermemektedir. Burada aybaşı olmama hali uzayan, adetten kesilen veya hiç aybaşı olmayan kadınlar kast edilmektedir. Bir kadın hayatında hiç adet görmeyebilir. Bunun genetik bozukluk gibi pek çok örneği vardır.
Yıldız videoda, “Kafa karışıklığına gerek yok. ‘Aybaşı olmamışlar da üç ay beklesinler’ diyor. Kim aybaşı olmamış olur? Henüz çocuk… Peki, çocuk niye iddet beklesin ki? İddet boşanmanın sonucudur. Demek ki çocuk yaşta evlenmesi caiz ki boşanmaktan söz ediyor Kur’an-ı Kerim” diyor, ve tüm kadınların illa ki aybaşı olacağını şart koşmak suretiyle, aybaşı olmayanların ancak çocuk olabileceğinde karar kılıyor. Bu yanlış. Tekrar edelim de sıkıntı olmasın, bunu ben söylemiyorum, ehli söylüyor.
Yıldız isterse videonun bu iki dakikası hariç tamamında “Çocuk evliliği istismardır” desin, burada Kur’an-ı Kerim’e dayandırdığı kısımdan ötesini konuşmak bana zul geliyor. Çoğunlukça alim kabul edilen bir kişinin eleştirilmemesi uğruna Kur’an-ı Kerim’in yanlış yorumlanmasına susmak da bana doğru gelmiyor. Kaldı ki, buradan “Kur’an izin veriyor ama Nureddin Yıldız çocuk evliliğini kınıyor” gibi bir mana da çıkıyor ki, bu bana çok daha ters geliyor.
Gelelim işin başka bir kısmına. İmanı elde tutmanın bıçak üzerinde yürümek kadar zor hale gelmekte olduğu günler yaşarken, evlilik yaşının alt limiti gibi detay konular genelmiş gibi konuşulunca bir garip oluyorum. Mümin bir arkadaşımın çok güzel bir örnekle özetlediği gibi, halifelik düşerken “Seccadenin üzerinde sinek varken kılınan namaz kabul olur mu?” gibi konuları tartışan alimleri hatırlatıyor bu tarz detay mevzuların konuşa konuşa normalleştirilmesi bana. “Ben Charlie’yim?” demenin dinen sakıncalarını konuşacağımız yerde mesela, dünyada rüştüne erişen kadınların tutulduğu korkunç bir salgın hastalık mı vardır ki evlilik yaşının alt sınırı bu kadar çok konuşuluyor? Bir de buluğa ermeden evlenmeye Kur’an’ın ruhsat veriyor olduğunu söylemek, hastalıklı zihniyettekilere nasıl kapılar açıyor, varın siz düşünün. Bu tür yorumlar, tamiri zor kazalara yol açıyor. Bazen de daha kötülerine. “Mısır’da ‘Ölen kadınla 6 saate kadar cinsel birliktelik kurulabilir’ diye kanun teklifi verildi” rezilliği, bir ‘alim’in gerçek sözlerinin köşe yazılarına taşınmasıyla başladı ve hiç alakası yokken İhvan'ın üzerine yapıştı kaldı. Darbenin kendisi kadar darbeye giden yolun nasıl döşendiğini takip etmiş olanlara, özellikle çalışan kadın, çocuk yaşta evlilik ve bu gibi konular üzerinden İslamcıların nasıl hedef alındığını, bunların bir kısmına da ‘cesetle seks’ fetvası veren hoca gibilerin sebep olduğunu hatırlatmak isterim. Gayrimüslimlerin İslam’a saygı duymasını beklediğimiz kadar, bizim de İslam’ın üzerine titreme, İslam’dan nefret ettirmeme, İslam’ı sevdirme sorumluluğumuz var. Ve İslam’a karşı olan sorumluluklarımız, Müslümanların şahıslarına karşı olan vazifelerimizden önce geliyor. Vesselam.
YENİ ŞAFAK