Nureddin Yıldız Korona ve Salgın Hastalıklar Karşısında Müslümanın Tavrını Yorumladı

Nureddin Yıldız, Koronavirüs ve benzeri salgın hastalıklar karşısında Müslümanların göstermesi gereken tavrı yorumladı:

Nureddin Yıldız'ın açıklamaları:

İnsanlığın geçmişinden bugüne adı bilinen veya yeni keşfedilen bulaşıcı-salgın hastalıklarla ilgili olarak bir Müslüman için bilinmesi ve izlenmesi zorunlu kuralları şöyle özetleyebiliriz:

1- Sorunu imanımız açısından ele aldığımızda şöyle bir düşünce ana çizgimizi oluşturmalıdır:

Veba, kolera, ebola, sars, corona gibi yoğun ve kitlesel afete dönüşebilen hastalıklar diğer hastalıklar gibi Allah’ın kaderinin tecellisidir. Allah’ın kaderi dışında hiçbir şeyin gerçekleşmesi mümkün olmayan bir dünyada yaşadığımızı unutamayız. İnsanların hayat anlayışları, insan olmanın gereklerini uygulayıp uygulamamaları, yeryüzünü isyan merkezine çevirmeleri, gerekli sıhhî tedbirleri alamayışları, ihmalkâr olmaları gibi nedenler bu hastalıkların görünen nedenleridir. İnsanlık ne yaptıysa kendi eliyle yapmış ve Allah Teâlâ da takdir buyurmuştur. Bunun böyle olacağını da insanı yaratmadan önce bildiği için kader olarak yazmıştır. Böyle iman etmek zorundayız.

Bu imanımız bizi, bir köşede ölümü beklemeye ya da panik hâlinde bağırıp çağırmaya sevk etmeyip geçmişin yanlışlarını telafi edecek bir dönüşe vesile olmalıdır. Allah’a daha samimi sığınmalı ve kulluğumuzu daha ihlâslı hâle getirmeye sebep olmalıdır. Bu tür vakalarda dua bizim için daha yoğun ve içten bir ibadete dönüşmelidir.

Salgın hastalık insanlığın kaderidir. Kâfirler bu afetle dünyayı kaybettikleri gibi ahiretlerini de kaybederler. Mü’minler ise dünya hayatında sıkıntı çekseler bile ahiretleri açısından bu afet onları helâk etmiş olmaz. Dünyada çektikleri de onlara rahmet sebebi olur biiznillah. Böylece mü’min insan bu tür afetleri bir yandan dünya hayatını daha sağlıklı ve dengeli yaşamanın vesilesi yapar, diğer yandan da ahiretini kazanacağı bir tevbe ve kendine gelme sebebi hâline getirir.

2- Salgın afetler zamanında insanların hassasiyetleri artmaktadır. Küçük bir espri ciddi bir kurala dönüşebilmekte, basit bir yalan kanun gibi algılanabilmektedir. Söylentilere itibar etmemek ve yeni söylentiler üretmekten uzak durmak mü’min kalitesinin gereğidir. Vatandaşı olarak yaşanan devletin imanî kimliği ne olursa olsun insan hayatının söz konusu olduğu bir zaman ve zeminde söze ve söz nakline dikkat edilmeli, resmî açıklamalara itibar edilmelidir. Mü’min, dedikodu ile ilişkisi olmayan insandır.

3- Bu tür afet dönemlerinde gıdadan ilaca kadar insanların temel ihtiyaç malzemelerine karaborsacılık yapmanın üst düzey bir ‘günahkârlık’ olduğu unutulmamalıdır. Şeytanın “böyle bir fırsat hayatta bir defa ele geçer” şeklindeki kandırmacasını, “böyle bir hata ile bir anda cehennemlik olunabilir” şeklinde yorumlamak gerekmektedir.

4- Hastalıkların bulaşması konusunda dinimizin çizgisi şudur:

Kendi kendine bir virüs üreyip insanları yok eder şeklinde bir anlayış yoktur. Böyle bir anlayış, insanları yaratan Allah’ın hükmünü dışlamaktır. Allah’ın takdir buyurduğu bir sebep veya gerekçe dizisi üzerine ortaya çıkan hastalık/virüs/mikrop vs. yine Allah’ın kader sınırları içerisinde yayılır ve bulaşır. Kullar, akşam sofralarına ekmek getirmek için çalıştıkları gibi böyle bir salgının ortadan kaldırılabilmesi için de çalışırlar. Genel idrakimiz budur.

5- Salgın hastalıklarda ölenlerin sadece o salgından ölmeleri, onların kötü kimseler ve akıbetleri hayırsız insanlar olduğunu göstermez. Hicretin on yedinci senesinde Amvas taunu olarak bilinen Şam afetinde pek çok sahabi vefat etti. Biiznillah şehit oldular. O faciada vefat edenler arasında Ebu Ubeyde bin Cerrah ve Muaz bin Cebel gibi büyük sahabiler bulunmakta idi. Allah onlardan razı olsun.

6- Şeriatımızın temizlik hususundaki titiz emirleri, böyle zamanlarda daha da önem arz etmektedir; El-ağız-beden temizliği, su ve necaset ilişkisi, tuvalet, büyük-küçük abdest sonrası temizliğin üzerinde önemle durulmalıdır. Yiyecek ve içeceklerin helal ve temiz olması konusu tekrar tekrar önem arz etmektedir. İnsanların başta zina olmak üzere haramların sonuç olarak insanı imha eden bir bela olacağını bilmeleri gerekmektedir.

7- Salgın hastalık zamanlarında özellikle evlilik öncesi tıbbî tahliller yapılarak evlenilmesi makul bir tutumdur.

8- Bulaşıcı hastalık taşıyan birinin ihmali ve ilgisizliği neticesinde hastalık bulaştırıp ölümüne sebep olduğu bir Müslüman için diyet ve keffaret gerektirebilecek bir durum söz konusudur. Konunun hassasiyeti ve risk yüksekliği açısından bu mantıkla ele alınması gerekir.

9- Salgın afet zamanında devletin karantina uygulaması, dinî bir temele dayanmaktadır. Peygamber aleyhisselam efendimiz salgın hastalık bulunan mıntıkalara giriş-çıkış yapılmamasını emretmiştir. Buna göre de Müslüman bir insan, karantina uygulayan ve İslam adına hükmetmeyen bir devlet bile olsa uygulamaya dinî hissiyatla uymalıdır. Hasta olmamak kadar hastalığı bulaştırmamak da insan olmanın gereğidir. İnsanlığın ulaştığı tıbbî veri ve tecrübeler neyi gerektiriyorsa ona uymaya mü’min kimliğimiz bizi mecbur etmektedir.

10- Bulaşıcı hastalık zamanında insanların topluca bulundukları yerler için devletin belirleyeceği kurallar arasında; cuma ve bayram namazlarının kılındığı cami ve mekânları kapatmak gibi bir tedbir uygulanıyorsa, cuma namazı öğle namazı olarak eda edilebilir. Bulaşıcı hastalık kendisine isabet etmiş bir kişi cuma namazı için ona tahsis edilebilecek bir yer sağlanamıyorsa cuma namazına gitmemelidir. Ulemanın cumhurunun görüşü bu şekildedir.

11- Basit bir söylenti seviyesindeki hastalık için umre ve haccın engellenmesi en azından bir zulüm olur ve kabullenilemez. Evrensel boyuta ulaşmış ve tıp dünyasının bilgisi/itirafı düzeyindeki bir salgın afet durumunda insanların hac ve umreleri engellenebilir. Mekke ve Medine’ye giriş yasağı konabilir. Bu konuda kararların, siyasî ve sinsi bir mantıkla alınmış olması durumunda Müslüman biiznillah mesuliyet taşımayacaktır.

12- Salgın afet zamanında hayvanların salgın nedeni veya salgını yayma nedeni olduğu bilgisi bilimsel kabul boyutunda ise işkenceye dönüşmeyen yöntemlerle itlaf edilmelerinde sakınca yoktur.

13- Karantina bölgelerindeki insanların üzerinde bir uğursuzluk arayışı yanlıştır. Hastalığı genel durumu ile nasıl görüyorsak afet düzeyinde iken de öyle görmeliyiz. Hastalığa gülünmesi veya “bu muhakkak filan günahlarından ötürü onlara Allah’ın cezasıdır” şeklinde kat’î yorum yapılması yersiz ve gereksizdir. Afet üzerinden kimseye gülünemeyeceği gibi insanlığın hiçbir afetini de bir grup insanın lehine gibi göremeyiz. O bir musibettir. Allah’ın takdiri ile inmiştir. Hak ediş sebepleri giderilerek üzerimizden kalkması için elimizden gelen maddî ve manevî her şeyi yaparız. Afet kalkınca da Rabbimize şükrederiz.

İslam Düşüncesi Haberleri

Kemalistlerin cehaleti uçsuz bucaksız saçmalama özgürlüğü sunuyor!
İ’tizâl ile itidal arasında Allah nerededir?
Mutlak kötüye karşı el-Kassam’ın özgürleştirici ribatı ve cihadı
Yaratılış gayesinden uzaklaşan insan huzurlu olamaz!
Öncelikli hedef neden tağuti otoritedir? Ve asabiye gündemleri geri itilmelidir!