Numan Kurtulmuş: Kürtler İçin Kararlıyız

Türkiye Başbakan Yardımcısı, Hükümet Sözcüsü ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Ordu Milletvekili Numan Kurtulmuş, “Kürtlerin hakkını, hukukunu, özgürlüklerini, onurunu korumak için bütün demokratik adımları atma kararlılığındayız” dedi.

Artık silah sesi duymak istemediklerini söyleyen Kurtulmuş, PKK’nin silahları “kıyamete kadar” bırakması gerektiğini vurguladı.

Numan Kurtulmuş başkanlık sistemi konusunda halkın henüz pek bilgi sahibi olmadığını ancak bunun Türkiye’nin demokratikleşme çerçevesinde atacağı bir adım olacağını belirtti.

AK Parti’li Kurtulmuş, gündemi Rûdaw’a değerlendirdi.

Yeni bir anayasa konusunda umutlu musunuz? Bir uzlaşma çıkar mı parlamentodan?

Bir kere Türkiye’de yeni bir anayasa yapma mecburiyeti var. Mevcut anayasamız 1980 darbesinden sonra ortaya çıkmış. Mantığı itibariyle, felsefesi itibariyle tamamen bir askeri dikta rejiminin kuralları içinde hazırlanmış bir anayasadır. Çeşitli şekilde değişiklikler yapıldı. En son biliyorsunuz 2010’da referandumda 26 maddesi değişti. Ama sonuçta hangi maddesini değiştirirseniz değiştirin, anayasanın ruhu orada duruyor. Dolayısıyla Türkiye’nin sivil, demokratik, katılımcı ve özgürlükçü bir anayasa yapma mecburiyeti var.

Bunun için bu sadece AK Parti’nin vazifesi değil. Parlamentoda bulunan bütün siyasi partilerin vazifesidir. Milletimize karşı böyle bir yükümlülük altında olduğumuzu bilinci içerisindeyiz. Ve yeni anayasanın söylediğimiz çerçevede yeni Türkiye’nin özgürlükçü ruhuna uygun bir şekilde yapılması, toplumun değişik kesimlerinin görüşlerinin alınarak yapılması gerekiyor.

 “Biz nasılsa AK Parti olarak tek başımıza iktidarız, bütün güç bizdedir” demeden STK’ların, üniversitelerin, araştırma merkezlerinin, toplumun farklı kesimlerinin hepsinin de görüşlerini alarak, yeni bir anayasanın yapılması için canla başla gayret edeceğiz. Önyargısız bir şekilde bütün siyasi partilerle görüşme yapacağız ve bütün siyasi partilerin de önyargısız bir şekilde bu sürece destek vermelerini isteyeceğiz. Sonuçta anayasa milletin anayasası olacak, ben ümitliyim.

Madem bütün partiler yeni bir anayasa talep ediyor, uzlaşma neden sağlanamıyor?

Bakın geçen parlamento döneminde de AK Parti olarak biz üzerimize düşeni yaptık. O zaman çok büyük bir gücümüz olmasına rağmen bütün partilerin eşit milletvekili, yani üçer milletvekili verdiği bir komisyon oluşturduk. Bu 12 kişilik komisyonun çalışmaları sonucu 65 maddede uzlaşı sağlandı. Keşke o uzlaşı sağlanan maddeler korunabilse ve bu anayasa değişikliği yapılabilseydi. Fakat muhalefet partileri böyle bir yaklaşım içinde olmadı.

Şimdi her partinin kendi öncelikleri var. Partiler o öncelikler içerisinde hareket ediyor ve olmazsa olmaz noktaları var. Bir de “Şu olursa biz yokuz” dedikleri noktalar var. Bunların hepsini geride bırakmak lazım. Yani tabii ki partilerin anayasayla ilgili görüşleri olacak. Ama nihayetinde anayasa yapmak, partilerin o dar kalıpları içinde yapılacak bir iş değildir. Milletin özgürleşmesi, yeni bir özgürlükçü Türkiye’nin temellerini atılmasında bu adım şarttır. Ben partilerin geçtiğimiz dönem içine düştükleri bu tarafgir tutumun içinden çıkacaklarını düşünüyorum. Böyle olmaları gerektiğini düşünüyorum.

Muhalefet, AK Parti’nin tüm yetkilerin tek adamda toplandığı bir model getirmek istediğini söylüyor...

Buradaki esas yanılgı şurada. Türkiye’nin mevcut anayasası, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’na o kadar yüksek yetkiler vermiştir ki zaten bu yetkiler, eğer bir tek adamlık aranıyorsa cumhurbaşkanı bugünkü anayasal yetkilerini kullanırsa gerçekten çok güçlü bir tek adam olur.

Yargının büyük bir kısmını cumhurbaşkanı kontrol ediyor. Yüksek Öğretim Kurulu’nu tamamen cumhurbaşkanı kontrol ediyor. Cumhurbaşkanı anayasa gereği, gördük geçen dönemde bir geçici hükümetle ülkeyi seçime götürme gücüne sahip. Parlamentodaki 550 milletvekilinden herhangi birisine başbakanlık görevini verme yetkisine sahip. Olağanüstü yüksek yetkileri var ama buna mukabil mevcut cumhurbaşkanlığı sisteminde cumhurbaşkanının hiçbir sorumluluğu yok. Bunu dizayn edenler 12 Eylül’den sonra Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olur, Turgut Özal cumhurbaşkanı olur diye yapmadılar.

Millet oy verir, birileri iktidara gelir ama millet adına devleti koruyacak bir mekanizma olsun. O mekanizmalar kurulmuştur; Anayasa Mahkemesi’yle HSYK’sıyla, diğer bürokratik, oligarşik kurumlarıyla. Yeri geldiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin devreye girmesiyle. Ama bir düdüklü tencerenin emniyet sübabı gibi cumhurbaşkanlığı makamı millete karşı devletin elinde bulunan bir makamdır. Dolayısıyla bu askeri mantığa göre dizayn edilmiş bir makamdır, hiçbir sorumluluğu yoktur.

Başkanlık sisteminin diktatörlüğe yol açacağı iddia ediyor. Sizin kafanızdaki başkanlık modeli nedir?

Biz diyoruz ki Türkiye’de bir sistem değişikliğine gidilebilir. Etkin bir yürütmenin olabilmesi için başkanlık sistemi konuşulabilir. Ama bu başkanlık sisteminde, başkan seçilecek kim olursa aynı zamanda büyük sorumlulukları olmalıdır.

Aynı şekilde parlamentoda da başkanın görevlerini çok iyi kontrol edebilecek bir denetim mekanizması kurulmalıdır. Bütün bunların oluşturulması çerçevesinde Türkiye bir başkanlık sistemini konuşabilir. Bu başkanlık sistemi etkin bir yürütmenin olması için konuşulabilecek konulardan biridir. Ama biz bunu ele alırken ne Tayyip Erdoğan’ın şahsıyla ilgili olarak bunu söylüyoruz, ne AK Parti’nin kurumsal kimliği için bunu söylüyoruz.

Nihayetinde şahıslar, 20 sene sonra 30 sene sonra hayatta olmayabilir. Biz siyaset üzerine bir şey konuşmuyoruz, Türkiye’nin geleceği üzerine bir şey üzerine konuşuyoruz. Ve Türkiye’de yeni bir reforma ihtiyaç var. Anayasal reforma ihtiyaç var. Yasal reforma ihtiyaç var. Siyasal, hukuki reformlara ihtiyaç var. Ekonomik reformlara ihtiyaç var. Bu reform sürecinin parçalarından biri olarak, başkanlık sistemini tartışıyoruz. Tartışmaya açalım diyoruz. Dayatmada bulunmuyoruz, nihayetinde bunun kararını verecek olan millettir.

Siyasetçiler bu konuyu konuşuyor ama halkın bu konuda ne düşündüğünü pek bilmiyoruz. Yaptığınız anketler var mı?

Henüz halk başkanlık sisteminin ne olduğunu, Türkiye’nin nasıl bir başkanlık sistemine ihtiyacı olduğunu... Bunları tartışmış değil. Yani kamuoyunun gündemine pek gelmiş değil.

Sayın Cumhurbaşkanı’nın ifadesiyle, ‘Çözüm Süreci şu an buzdolabında.’ Süreç buzdolabından tekrar çıkarılacak mı?

Adını ne koyduğunuz önemli değil. Çözüm süreci, milli birlik ve kardeşlik projesi, demokratik açılım projesi, Kürt meselesi... Ne dediğinizin hiçbir önemi yok. Ortada bir vaka var. Maalesef Türkiye 40 yıldır terörle karşı karşıya. Bu terör Türkiye’de 40 bin insanın ölümüne sebep olmuş. 7-8 bin güvenlik görevlisi şehit olmuş ve yaklaşık 1 buçuk trilyon dolar Türkiye’nin iktisadi kaybı olmuş. Bu büyük bir mesele.

Biz Türkler ve Kürtler karşı karşıya kalmış değiliz. Bu topraklarda biz, bin yüz senedir birlikte yaşıyoruz. Aynı medeniyetin, aynı dinin, aynı coğrafyanın çocukları olarak yaşıyoruz. Akraba olarak, kardeş olarak, iç içe geçmiş olarak yaşıyoruz.

Ama maalesef uzun yıllar bir tarafta devletin adını kullanan bazı derin çetelerin yanlış uygulamaları, diğer taraftan da terör örgütlerinin baskısı altında maalesef çok acı yıllar geçirmiş olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Kürt kardeşlerimiz var. Onların yaşadıklarından da aynı şekilde tüm Türkiye etkilenmiş, dediğim gibi çok insanımızı kaybetmişiz. Bu ağır bir fatura. Yani bir sabah uyandık da bu meseleyi çözelim diye karar verip ortaya çıkmadık. Burada Sayın Cumhurbaşkanımızı, o zaman başbakanken üzerine aldığı büyük sorumlulukla, büyük riskle üzerine aldığı bu sorumluluktan dolayı bir kere daha tebrik ederiz.

Biz bu topraklarda kardeşliği kıyamete kadar tekrar nasıl sağlarız? Terörü, silahı aradan çıkartır yine biz bu topraklarda Alparslan’ın çocukları, Kılıçarsalan’ın çocukları, Selahaddin Eyyubi’nin çocukları olarak nasıl bir arada yaşarız? Bundan dolayı ortaya çıkmış olan bir projedir ve çok büyük bir destek görmüştür halkımızdan.

Ne yazık ki bu süreci zehirlemek isteyenler oldu. Şöyle bir hatırlayın: Oslo süreci görüşmelerini kim, niçin deşifre etti? Habur’dan gelen görüntülerle Türkiye kamuoyu son derece yanlış bir şekilde manipüle edildi. 6-8 Ekim olaylarından sonra Türkiye’de maalesef bir anda yaklaşık 60 ilimizde sokak olayları yaşandı. 55 insanımız masum yere öldürüldü. Aynı şekilde Suruç saldırılarından sonra ortada hiçbir gerekçe yokken, bu anlamda siyasi iradeyi suçlayacak hiçbir şey yokken maalesef neden terör örgütü eline silah alarak yeniden silahlı saldırılara başladı.

Bu topraklarda daha fazla kan ve gözyaşı istemiyoruz. Silah bomba sesleri duymak istemiyoruz. Bunun için de ilk şart terör örgütünün elindeki silahları gömmesidir, üzerini betonlamasıdır. Yani bir daha hiçbir şart altında silahı eline almayacağı bir kararlılığın ortaya konulmasıdır.

İlla silahlı saldırıları sürdüreceğiz derlerse devlet gereğini yapar. Ama bunu yaparken de asla Kürt kardeşlerimizi terör örgütü militanlarıyla eşdeğer görmeyeceğiz. Yani biz Kürtlerin hakkını, hukukunu, özgürlüklerini, onurunu korumak için bütün demokratik adımları atma kararlılığındayız. Buna mukabil de terör örgütünün gücünü sona erdirmek, tamamen silahsızlandırmak ve kıyamete kadar gömülmesini sağlama kararlılığındayız.

PORTRE / Numan Kurtulmuş

1959 yılında Ordu’nun Ünye ilçesinde doğdu. İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi'nde lisans eğitimini 1982 yılında ve 1984 yılında yüksek lisans eğitimini tamamladı. Bir süre ABD’de akademik çalışmalarını sürdürdü. 2004 yılında profesör unvanını aldı. 1998-2001 yıllarında Fazilet Partisi, 2001-2010 yıllarında Saadet Partisi, 2010-12 yıllarında HAS Parti’de siyaset yürüten Kurtulmuş, 2012’de AK Parti’ye geçti. 62. Hükümet’te Ahmet Davutoğlu tarafından Başbakan Yardımcısı olarak görevlendirildi. 2015’te yapılan iki genel seçimde de Ordu Milletvekili seçildi.

Kaynak: Rudaw

Röportaj Haberleri

Suudi Arabistan'da İslam, sekülerleşme ve Bin Selman reformları
“Filistin özgürleşmediği sürece, bu travma asla geçmeyecek”
Netflix abonelerine yalnızca eğlence değil "politik görüşlerini" de satıyor
Nazmul İslam: Bangladeş’te devrim bir süreç esas mesele şimdi başlıyor!
"Sinvar’ın yolunu sürdüreceğiz"