NTV’ye özür, orduya hesap

Ahmet Altan

Önce özür dileyeceğiz.

Yazıcıoğlu’nun helikopterinde bulunanların telefonlarını arayanların dökümünü Mehmet Baransu, dava dosyasından ele geçirmişti.

O dökümlere göre NTV telefonları helikopter yolcularını kazadan önce kuşku uyandıracak biçimde 295 defa aramıştı.

Baransu NTV’ye, Yasemin Çongar NTV yöneticisi Cem Aydın’a ulaşmaya çalışmış ama başaramamışlardı.

Ben Erman Yardelen’le konuşup durumu anlatmıştım ama teknik bir açıklama alamamıştım.

Arama kayıtları “resmî belgeydi” ve çok ciddi iddialar vardı.

İddiaları ve belgeleri yayımladık.

NTV, sadece aramadığını söylemekle yetindi ama bir açıklama yapmadı.

Bunun üzerine dün arama saatlerini yayımladık.

NTV dün akşamüzeri “kendi telefonlarının GMT saatlerine göre kayıt verdiğini”, savcılıktaki belgelerle gerçek zaman arasında iki saat fark olduğunu açıkladı.

Savcılıktaki belgeleri tanzim eden Türkiye İletişim Başkanlığı’nın başkanını aradım.

O da telefonu Teknik Daire Başkanı’na verdi.

Savcılıktaki kayıtların yanlış olup olmadığını sordum.

Teknik Daire Başkanı, savcılıktaki kayıtların yanlış olduğunu, bu yanlışlığı ancak bugün Taraf gazetesi belgeleri yayımlayınca fark edebildiklerini söyledi.

“Bugüne kadar savcılıktaki bilgilerin yanlışlığının biz de farkında değildik, sizin haberiniz üzerine araştırıp öğrendik” dedi.

Hiç mızıkçılık yapmayacağız.

Haksız olduğumuzu anladığımız anda bunu hemen söyleriz.

Durumu manşetten de açıkladık.

NTV’den ve okurlarımızdan özür dileriz.


Yazının buraya kadarki kısmı bir mahcubiyeti ve haksızlığı anlatıyordu, bundan sonrası ise bir haklılığı anlatacak.

Bizim haziran ayında yayımladığımız, Mehmet Baransu imzalı “AKP’yi ve Gülen’i bitirme planı” başlıklı haberimizi bizzat Genelkurmay Başkanı Orgeneral Başbuğ yalanlamış, o belgenin bir fotokopi ve kâğıt parçası olduğunu söylemişti.

Planın altında imzası bulunan Albay Çiçek hakkında askerî savcılık “soruşturmaya gerek” görmemişti.

Çiçek, sivil mahkeme tarafından tutuklandıktan sonra bir başka sivil yargıç tarafından serbest bırakılmıştı.

Hükümeti hedef alan bir “askerî plan”, yayımlanan belgenin “fotokopi olduğu” söylenerek Genelkurmay tarafından savunulmuştu.

Dün bu belgenin orijinalinin Cumhuriyet Savcılığı’na bir ihbar mektubuyla birlikte ulaştırıldığı ortaya çıktı.

Bu kez ortada “fotokopi” değil “ıslak imzalı” orijinal belge var.

Genelkurmay Başkanlığı’nda bir birim suç işlemiş.

Suçun bu kez “orijinal” belgesi savcıların elinde.

Bu, bize korkunç gerçekleri gösteriyor.

Hâlâ bu ordunun içinde “hükümeti devirmeyi” hedefleyen birileri var.

Bu “birileri” planlar hazırlıyorlar.

Yakalandıklarında, soruşturulmuyorlar.

Genelkurmay Başkanı tarafından korunuyorlar.

Şimdi Albay Çiçek’e o belgeyi hazırlaması için kimin emir verdiğinin açıklanması lazım.

Genelkurmay Başkanlığı’nda kimler, hangi rütbedeki insanlar hâlâ hükümeti devirmeye ve bu ülkenin bazı vatandaşlarına “iftira atmaya” yönelik planlar yapabiliyorlar?

Bu planları ne cesaretle resmîleştirebiliyorlar?

Neden askerî savcılar bu suçu gözlerden saklamaya çalışıyor?

Neden “suçlu” olduğu bugün asıl belgenin ortaya çıkmasıyla anlaşılmış biri tutuklandıktan sonra bir başka yargıç tarafından serbest bırakılıyor?

O planı hazırlayan Albay Çiçek’in ordudaki yandaşları kimler?

Kaç kişiler?

Başka planlar hazırladılar mı?

Ve tabii en önemli soru Genelkurmay Başkanı nasıl oluyor da kendi halkına bu konuda yalan söylüyor?

Bir ordu ve onun komutanı yalan söyler mi?

Eğer Genelkurmay Başkanı, “doğruluğuna” inanarak Çiçek’i savunduysa Orgeneral Başbuğ’u kimler aldattı?

Bizim orduda Genelkurmay Başkanı’nı aldatacak kimler var?

Onların rütbeleri ne?

Şimdi bu planı hazırlayan albay, ona emir veren komutanı, Çiçek’in bu planı hazırlamasına yardım edenler, varsa Genelkurmay Başkanı’nı aldatanlar hakkında ne yapılacak?

Orgeneral Başbuğ’u kimse aldatmadıysa ve o bilerek yalan söylediyse, yalan söyleyen bir Genelkurmay Bakanı’nı ne yapacağız?

Türkiye, uzun bir iç savaştan en önemli birimlerinin hastalanmasıyla sonuçlanan bir çarpılma yaşayarak geçti.

Bugün sancılı bir şekilde ilk adımlarını yaşadığımız barış, eğer gösteriler uğruna heba edilmezse, bizim de sağlıklı işleyen bir devletimiz olacak.

O devletin ordusu yalan söylemeyecek.

TARAF