2019 yılında Sakarya İl Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından düzenlenen bir programa katılan Prof. Dr Üstün Dökmen, başörtülü rehberlik öğretmenleri için "Nasıl bir pilot sarhoş olmamalı, bir Hristiyan psikolog haç takmamalı ise; rehberlik öğretmeni de başörtülü olamaz. Meslek icra edilirken ‘inşallah, maşallah, hayırlısıyla’ gibi cümleler sarf edilmemelidir" demiş ve çok tepki almıştı.
Gazeteci Armağan Çağlayan’a konuk olan Üstün Dökmen, kendisine yöneltilen soru karşısında benzer hezeyanlarını yine tekrarladı. Uzun zamandır ortalıklarda görünmeyen, başörtülü kadınların hangi meslekleri yapamayacaklarını hangilerini yapabileceklerine “olur” veren Laik-Kemalist-jakoben tipoloji tekrardan karşımıza çıkmış gözükmekte. Kendini “otorite” gören kibir abideleri, kimin psikolog olup olamayacağına karar verirken psikolojinin etik ilkelerine bakıyorlarmış. Bunlar da nötr olabilmek ve empati kurabilmekmiş.
Başı açık olmayı merkeze koyup temel referans değer kabul edip, sonrasında inanç üzerinden kendi eskimiş, geri kalmış, ideolojik safsatalarını; topluma, “bilimsel, tartışılmaz, itiraz edilmez, evrensel etik değer”miş gibi dayatan bu zihniyetin tezahürlerini farklı alanlarda yakın zamanda görürsek şaşırmamalıyız.
Türkiye’nin son 20 yılda elde ettiği kazanımlara karşı hazımsızlık duyan bu köhnemiş zihinlerin, “çağdaşlık, bilimsellik” maskeli tiplerin yarın okullarda eğitim etiği adına başörtülü öğretmenlere, adliyelerde hukuk normları adına başörtülü avukat, hakim ve savcılara, hastanelerde tıp etiği adına başörtülü doktor ve hemşirelere, kamusal alan adına başörtülü memur ve çalışanlara karşı aynı tavrı takınacaklarını biliyoruz. Dünya farklı bir yere giderken ülkemizin seküler-Laik-Kemalistlerinin hayallerini nedense eski jakoben Türkiye süslemekte.
Nötr olmak zorunda mıyız? Ya da hayatımızın hangi alanında nötr davranabiliyoruz? Peki, mesleki alanın dışında nötr olmayan biri nasıl bir iksir ile o alana girdiğinde bir anda nötr olabiliyor? Bir meslek erbabının nötr olup olmaması ile profesyonelliği, yetkinliği aynı şeyler midir?
Şekilsellik bir kriter olacaksa bunun tek çözümü dünün Mao ya da günümüz Kuzey Kore’si gibi kadın-erkek tek tip kıyafet giyilmesini önermektir. Ayrıca donuk, tabu haline getirilmiş bilimsellik anlayışlarını muhafaza etmek için ülkenin kendi içine kapanmasını savunmak olmalıdır.
Otoriterlik alanına halel gelmemesi için, ilgili kurumlara ustaca yönlendirilen bu jakoben-elitist zihniyetin tek derdinin psikologlar olmadığı, olmayacağı anlaşılmalıdır. Bunlar “küçük şeyler” ama sormadan edemiyoruz: Acaba Üstün Dökmen’in sahip olduğu anaokullarında kaç başörtülü öğretmen çalışıyordur? Başörtülü öğretmen ya da hakim savcı hakkında düşünceleri nedir?
Dökmen’e göre evinde, ofisin bir köşesinde toplumdan izole edilmiş bir şekilde çizim yapıp, hesaplama yapan başörtülü mimar ya da mühendis mesleğini yapabilen şanslı meslek erbaplarından sayılmakta.
Acaba gerçekte böyle mi oluyor? Başörtülü bir mimar çizim, hesaplama yapmak dışında örneğin Üstün Dökmen’in ofisini ya da sahip olduğu anaokullarının mimarisi için kendisiyle görüştüğünde (ki bu tıynet sahibi başörtülü mimara da önyargılıdır ve iş yaptırmaz) nötr olabilecek mi? Üstün Dökmen’in başörtülü psikologlar için sarf ettiği sözlerini hatırlayan bir mimar onunla örneğin tuvaletlerin yönü, muslukların yerleri konusunda önyargılardan/endişelerden arınmış bir şekilde iletişim kurabilecek mi?
Bırakın çalışmayı staj yapmalarına bile izin verilmeyen birçok başörtülü mühendis bulunmakta. Bu firmalar ise Türkiye’nin büyük mimarlık, mühendislik ve teknoloji firmaları. Yine birçok bilinen markanın merkez ofislerinde halen daha başörtülü çalışana firma imajı zedeleniyor diye sıcak bakılmadığını biliyoruz.
Şuan başörtüsüz psikologları ofislerinde, muayenelerinde denetleyen hangi mekanizma mevcut? Başörtülü görüp engellediğiniz, peki diğer simgeler için nasıl bir denetleme mekanizması ön görülmekte? Muayenelere ani baskınlar yapıp, başörtülü mü değil mi, boynunda haç var mı yok mu, mini etekli mi değil mi, odasında Atatürk posteri, ceketinde Atatürk rozeti ya da ay yıldız var mı diye kim nasıl denetlen(y)ecek?
Zihninde hala aynı hülya: ilgili bölümlerde başörtülüleri okutmamak ya da diploması olsa bile meslek örgütleri vasıtasıyla çalışma imkânı vermemek. Sonuçta diğer saydığı nötr olmaya engel durumlar kişilerin kendi tercihlerine bırakılmış olacak. Başörtülü bir psikolog başını açıp çalışmayacak ama diğer kadın psikologlar haçını, mini eteğini, rozetini rahatlıkla istedikleri gibi keyfe keder kullanabilecekler.
Peki, neden her veçhede insanlar bir elemeye tutulduğunda elekte en üstte kalanlar başörtülü kadınlar oluyor? Neden bu detektörler ilk kadınların başına bakıyor? Nötr ölçme makinesi neden tek kadınlarda çalışıyor? Erkek psikologlar için de bir nötr etik kural listesi mevcut mu?
Örneğin sakallı psikolog olabilir mi? Sakalının biçimi nasıl olmalı, top sakal geçer not alır mı? Peki ya sakal uzunluğu nasıl bir ölçüme tabi tutulacak? Bıyık bırakabilirler mi? Bıyıkları ülkücü ya da solcu bıyığına benzerse sorun olur mu?
Bunlar bir şekilde çözüldü diyelim. Kadın-erkek, siyahi-beyaz durumunda nasıl olacak? Karadenizli bir psikologun burnunun şeklinden ya da şivesinden dolayı şu bizim kutsal nötr terazimiz şaşarsa ne olacak? Yine fiziki özelliklerinden Kürt ya da Arap olduğunu anladığımız bir psikolog ile karşılaşırsak ne yapmamız gerekir?
Bunlar da mevzu mu? Dökmen hoca bunların da üstesinden gelir diyebilirsiniz. Hoca siyasi, etnik, dinsel simgelerin üstesinden geldi diyelim. Peki, post-modern toplumda acaba insanların nötr ilişki kurmalarını engelleyen yalnızca bu simgeler mi? Danışan psikologa gittiğinde, psikologun elindeki cep telefonun, üzerindeki kıyafetin, ayakkabısının, oturduğu koltuğun markasından, renginden, içeride bulunan objelere, saç sitiline kadar birçok simge yok mu? Hangi biri için nasıl bir nötr test yapılacak, hangi etik kurallar işleyecek? Kendi meslektaşlarına karşı narsist bir bakış açısıyla mesleki düzlemde kuralları koyanın, söz söyleyebilenin yalnızca kendileri olduğunu düşünen bu kibir abidelerinin adaletli davranabileceklerini hatta kendi içlerinde nötr kalabileceklerini düşünmek saflık olmaz mı?
Burada asıl mesele, insanın başlıca hezeyanlarından biri olan, “Tanrıyı oynamaktır”. Danışan karşısında, kendisini onun hayatı konusunda kesin otorite, yönlendirici, kurtarıcı olarak gören bir sorunlu bakış açısı ile karşı karşıyayız. Başörtüsü bu oyunu bozmakta. Bir mesleğin kendini tanrı yerine koyma oyununa çomak sokmakta. Kendini rableştiren psikolog tipi, kendi alanında başka otoriteyi görmeye tahammül edememektedir. Başörtüsü aslında tanrının yani Allah’ın egemenliğinin kabulünü hatırlatmaktadır. Danışan üzerinden oluşturulan egemenlik alanını paylaşmak istemeyenlerin tahammülsüzlükleri; aslında cahiliye putperestlerinin Allah’ı, kendi yapmış oldukları putlara karşı bir rakip ve o putlar üzerinde oluşturdukları egemenlik alanlarına karşı bir saldırı olarak görmelerinin günümüz tezahürü gibidir.
Esas sorunun ideolojik olarak İslam’a ve Müslümanların simgelerine olan hazımsızlığın olduğunu da ayrıca söyleyebiliriz. Dertlerinin üzüm yemek olmadığını amaçlarının başörtüsü üzerinden İslam ve onun tezahürlerine düşmanlık olduğunun altını çizmeliyiz. Akademik ya da ideolojik körlük olsun sonuçta uzun yıllardır biriktirdikleri kinlerini/irinlerini akıtmak için uygun fırsatları değerlendirdiklerini görmekteyiz.
Bu olay laik-seküler-Kemalist kesimlerin ne denli özgürlüklerden, insan haklarından, batılı normlardan uzak olduklarını da ortaya koymaktadır. Eleştirdikleri iktidarın bile gerisine düşerek sırf giyim kuşamından, inancından dolayı belli kesimlere bazı meslekleri yasaklamayı düşünebilen bir zihniyet var karşımızda. Yazımıza vesile olan video, ayrıca bu kesimin “en makul, aklı başında” insanlarının ortaya koydukları argümanlarının ne kadar çürük, gülünç ve bir o kadar art niyetli olduğunu görmek bakımından iyi bir örnek teşkil etmektedir.