Bir hafta kadar önce karşıma çıkmıştı: Radikal gazetesinde yer alan bir haber, "kapatma davası"nın basında nasıl yer aldığını özetlerken "Karar İslamcı basında..." diyerek devam ediyordu.
Benzer bir haber Radikal'in dünkü sayısında yine karşıma çıktı: "İslamcı basın gözaltıları mutlulukla karşıladı".
Haberde gazeteleri alt alta sıralayarak sözünü ettiği "karşılama"dan örnekler de yer alıyor.
"İslamcı basın" olarak şu gazeteler gözden geçirilmiş:
Vakit, Star, Zaman, Yeni Şafak, Taraf.
"Güler misin ağlar mısın?" denilecek cinsten bir sınıflama bu.
Tamam, Vakit'i anladık; Zaman'a da eyvallah; Yeni Şafak da malûm... Peki ya Star'ın bu sepette ne işi var? Belli ki haberi yapanın dünyadan haberi yok; "İslamcı basın"ın nasıl bir şey olduğu üzerine hiç kafa yormamış.
Peki diyelim ki, madem ki ısrar ediliyor, sayfalarından olmasa da "sahipler"inden giderek Star'ı da "İslamcı gazeteler" sınıfına sokup kimseyi kırmadık.
Ama ya Taraf; "İslamcı basın" içine onu nasıl yerleştireceğiz?
Radikal'in genel yönetmeni dahil herkesle, hakkında konuştuğumuz haberi kaleme alan haberci-editörün - her kimse- bugüne kadar Taraf gazetesine elini bile sürmediği üzerine bahse girerim...
Bu kadar olur yani...
İnsanın gözü hiç değilse Mahçupyan'ın "İslamcı basın"ın bir üyesi olan Taraf'ta yer alan at yarışı tahminlerine ilişir... İlişir de sonra konuşur.
***
Hürriyet'ten Ertuğrul Özkök'ün bir yazısı ne zamandır masanın bir köşesinde sırasını bekliyor. Kısmet bugüne imiş. Yazının özellikle şu satırları:
"Kapatma davası haberini, Amsterdam Havalimanı'nda uçağı beklerken aldım.
İstanbul'daki arkadaşlara, 'Haberi nötr bir şekilde verin' dedim.
Zaten onların fikri de buydu."
Evet "Haberi nötr bir şekilde vermek" ; gazetenin gelişmeye yaklaşımı böyle olmalıydı...
Sonra düşündüm: Gerçekten de, sadece bugün değil, bu ülke tarihte de ne zaman son derece ciddi bir sorun ya da "deprem"le karşılaşmış ise, bu ülkenin büyük gazeteleri bu gelişmeleri hep "nötr bir şekilde" vermişlerdi.
Hürriyet yönetmeninin "İstanbul'daki arkadaşlar"dan bahisle "Zaten onların fikri de oydu" diyerek işaret ettiği hava durumu da –zaten- basınımızı cumhuriyetin başından itibaren eline geçirmiş olan bu "nötr kalma" refleksinin bir tezahürüydü.
Aslında tabii ki, basının önünde özellikle "kapatma davası" gibi gelişmeler söz konusu olduğunda "Haberi nötr bir biçimde vermek" gibi bir seçenek yok. "Haberi nötr vermek" aslında taraf olmak demek. Hatta "Haberi nötr vermek", aynı zamanda basının "varlık nedeni"ni inkâr etmek demek. Şöyle yani:
Basının ("hür" olanından söz ediyoruz tabii ki) varlık nedeni sözün hür biçimde dolaşımının sağlanması ise, bu hürriyetin garantisi olan ifade özgürlüğüne-demokrasiye yönelik hiçbir müdahalenin haberi "nötr" olarak verilemez.
"Neredesin?" sorusundan "nötr" kalarak –üstelik bir de bunu bir erdemmiş gibi sunarak- kaçabilmek imkânsızdır.
***
Güneydoğu'dan gelen Nevruz kutlamaları görüntülerine bakın. Ortalık savaş alanına dönmüş.
Nevruz kutlamalarının olaylı geçtiği illerden birisi de Siirt.
Siirt Valiliği kutlamalar için cuma gününü uygun görmüş. Ama şehir halkı ertesi gün için ısrar edince olaylar başlamış.
Kutlamalar için şehre gidenler arasında üç DTP milletvekili de varmış.
İl Emniyet Müdürü, kutlamaların o gün (cumartesi) yapılmasında ısrar eden milletvekillerine "Siirt yeterince gergin, bu ortamı daha fazla germeyin. Biz Nevruz kutlamalarına dün itibariyle izin verdik. Bugün izinsiz gösteri yapmak istiyorsanız müsaade etmeyiz" diyerek itiraz etmiş.
Bu görüşme-tartışma sırasında DTP Milletvekili Akın Birdal, emniyet müdürüne elini uzatıp tokalaşmak istemiş. Müdürün cevabı:
"Ben terör örgütünü terörist ilan etmeyen bir milletvekiline el uzatmam. Siz bizim milletvekilimimiz misiniz."
Ne dersiniz; bu manzarayı nasıl değerlendirirsiniz?
Bir emniyet müdürü, bir milletvekilinin uzattığı eli "Terörist demiyorsunuz, elinizi sıkmam" diyebiliyor.
Besbelli ki emniyet müdürü Başbakan'ın "Terörist demiyorsunuz, sizinle görüşmem" açıklamasından etkilenmiş olarak bu sözleri ediyor.
Bu olay bize Başbakan'ın anlamsız-yararsız bir biçimde uzattığı bu "dersin-demezsin" tartışmasının "İdare"ye nasıl yansıdığını, orada nasıl yankılandığını çok güzel açıklıyor.
Eğer "İdare" bu açıklamalardan esinlenerek –biraz önce başka bir vesileyle tartıştığımız- "nötr kalma" mecburiyetini bir milletvekilini terslemeye vardıracak derecede unutmuş ise, bu işin düzeltilmesi de tabii ki açıklamanın sahibine düşer.
Yeni Şafak gazetesi