“Normalleşme” Sadece Bize mi Lazım?

Son dönemde atılan "normalleşme" adımlarının yankıları sürüyor. Kanal A Genel Yayın Yönetmeni Alper Tan bu adımları analiz etti.

Alper Tan / Kanalahaber

Yeni hükümetin “Dostları arttırma, düşmanları azaltma” stratejisi ilk duyulduğunda kulağa gayet hoş geliyor. Tıpkı “Yurtta sulh ve Cihanda sulh” sözündeki gibi.. Sahi kim istemez ki dostunun çok, düşmanının az olmasını..

Ancak, “Düşmanlarımızı azaltacağız, dostlarımızı çoğaltacağız” dediğiniz vakit, ister istemez şu soruya da anlamlı bir cevap vermeniz gerekir.. Acaba “Düşmanların çoğalması dostların da azalması bizim hatalarımız ve yanlışlarımız yüzünde miydi?” Dolayısıyla biz tek taraflı olarak “dostça” davrandığımızda her şey “normalleşecek”mi?

Bu “normalleşme” söylemi ister istemez “Bugüne kadar yaptıklarımız anormal miydi?” sorgulamasına yola açıyor ve düşündürüyor..

Karşı tarafın hiç suçu, günahı, hatası yok muydu bugüne kadar yaşananlarda? Mesela ortada hiçbir şey yokken mi biz İsrail’e “One minute” demiştik? Mavi Marmara, durduk yerde turistik macera olsun diye mi Gazze’ye gitmeyi zorlamıştı?

Rus savaş uçaklarının Suriye’de ve bizim sınırlarımızın içinde ne işi olabilirdi? Türk savaş uçakları Sibirya tarafından Rusya sınırını ihlal etse bunu Putin normal karşılar ve anlayış gösterir miydi? Kremlin ve Duma, Rus askerlerinin Esad’ın askerleriyle birlikte Suriye’de Müslüman kıyımı yapıyor olmasından, bizim, Rus pilotun öldürülmesine duyduğumuz acı gibi acı duyuyor mudur? Acı duyuyorsa bunu neden izhar etmemiştir?

Darbelerden çok çekmiş bir ülke olarak, Mısır halkıyla gayet iyi ilişkilerimiz varken gereksiz yere mi darbeci Sisi’ye kafa tutmuştuk?

Katil Beşşar Esad, İran, İsrail, Rusya, ABD ve Avrupa’nın gizli-açık desteği ile, Srebrenitsa tecrübesinden 15 yıl sonra kendi halkına soykırım uygulaması, vahşice savaş açması karşısında sessiz ve tepkisiz mi kalmalıydık?

Dünyanın dört bir yanından ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya Ortadoğu’ya yeniden şekil vermeye uğraşırken Irak’ta olanlar karşısında biz sadece seyirci mi olmalıydık?

Misalleri çok arttırabiliriz.. Aklı başında “yerli” ve “milli” bir insanın buna “evet” diyeceğini zannetmiyoruz. Bütün bu saydıklarımıza “evet” diyen bir Türkiye’nin, dünyada söz sahibi, hatırı sayılır, itibarlı bir ülke olması beklenemez.

Şimdi son bir ayda olanlara lütfen bir bakalım. Biz İsrail’e normalleşmenin de ötesinde dostluk mesajları verip, onların lehine fiili adımlar atarken İsrail, Ramazan ve Bayram demeden savaş uçaklarıyla Gazze’yi bombalamaya devam ediyor. Siyonist askerler Mescid-i Aksa’yı basmayı sürdürüyor. Batı Şeria’da işgali genişletmeye devam ediyorlar.

“Normalleştiğimiz” Rusya’ya gelince.. Biz uçakla Antalya’ya gelen, dünyanın en ucuz yüz küsur Rus turisti davul zurna ile karşılarken, Rus uçakları, Ramazan ve Bayram demeden Suriye’de Türkmen Dağı’nı, Halep’i, İdlib’i bombalamaya, yüzlerce masum Müslümanı katletmeye devam ediyor.

Başbakan Binali Yıldırım’ın “Suriye ile de normal ilişkilere döneceğiz. Buna ihtiyacımız var” dediği saatlerde Esad ve Rus uçakları Halep’i bombalıyordu.. Olanlara rağmen bu konuda neden bu kadar kararlı ve ısrarlıyız?

Şimdi sormak gerekmez mi? “Bu normalleşme sadece bize mi lazım” diye.. “Dostluk” veya“düşmanlık” denilen şey sadece tek taraflı ve sadece bizim sorumluluğumuzda mıdır? İki taraflı ise muhatabımız olan devletlerin hükümetleri neden hiç geri adım atmadan bildiklerini okumaya devam ediyorlar. Böyle bir dostluk nasıl yürütülebilir?

Ak Parti iktidarları ve onun lideri Recep Tayyip Erdoğan bugüne kadar bütün bunlara “evet” demediği için “Hayır” dediği için itibar gördü. Mevcut küresel düzene bayrak açtığı, “Dünya 5’ten büyüktür” dediği için saygın bir yer edindi. Halkımız da bu iradeye çok güçlü destek sağladı, her seçimde artan bir oranda oy vererek Ak Parti’yi ve onun liderini ödüllendirdi.

Dış politikadaki ani eksen değişikliğinin hiç tartışılmadan uygulanmaya başlanması Ak Parti tabanında derin bir düşünceye yol açtı. Şu ana kadar “vardır bir hikmeti” diye bekleyen kitleler bu sürecin devamından memnun ve tatmin olacak mı? İşler tersine dönerse ne olacak?

Anlaşılıyor ki mevcut “normalleşmeleri” yeni “normalleşmeler” takip edecek. Acaba halkımız bütün bu “normal” kelimesiyle anlatılanları gerçekten “normal” karşılıyor mu?

Dostane endişelerimi paylaşıyorum. Ak Parti’ye ve lideri Tayyip Erdoğan’a bu ülkenin ihtiyacı var. Bugüne kadar kazanılanlar heba edilmemeli. Bu değişimin iyi irdelenmesi gerekir. Gereksiz bir vehim mi veya bir elin parmağını bulmayacak az sayıda kaygılı kişinin dışında herkesçe alkışlandığına göre sadece biz mi böyle görüyoruz? Benim ciddi kuşkularım, kaygılarım var. Yanılmayı çok arzu ederim…

Yorum Analiz Haberleri

Yapay zeka statükocu mu?: ChatGPT'de cevaplar neye göre değişiyor?
Devrim ile derinleşen kardeşlik: Suriye & Türkiye
Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm