Terör konusu mu dersiniz, adına Kürt sorunu mu, insan hakları sorunu mu, ne derseniz deyin, sonuçta ortada bir sorun var. Kan kaybediyoruz ve bu kanın durması gerek. Bunun için de bir şeyler yapılması gerek.
33 yıldır uygulanan politikalar fayda vermedi. Hatta 100 yıldır aynı bataklıkta debeleniyoruz.. Bu işin bu şekilde devam etmesi sadece İsrail’in, mafyanın işine yarar.. Çetelerin işine yarar.. Bölge dışı devletlerin burnunu bölgeye sokmasına yarar.
Eski hal muhal! Bunu görelim. “Ulus devlet” kafası ile bu işin çözülemeyeceğini görmüş olmamız gerek..
Peki, bundan sonra ne olacak? Öcalan, “Ben buradayım ve kanın durması için görüşmeye hazırım” mesajı veriyor.. Başbakan da daha önce kanın durması için “gerekirse Öcalan’ın da sürece katılabileceği” yönünde mesajlar vermişti..
Sanırım iş; PKK meselesi ile sınırlı olarak değil, daha geniş kapsamda ele alınıyor..
AB sürecinde öngörülen yerel yönetim özerklik şartının gereklerinin yerine getirileceğine dair birtakım ipuçları yakalanabilir AK Parti kongresindeki açıklamalardan.
Barzani’nin toplantıya katılması önemli.
Mesela Irak Kürdistanı, kanton şeklinde Türkiye’ye bağlanamaz mı? Egemenlik hakları Irak’ta olsun, ama Irak Kürdistanı ile Türkiye arasındaki sınır, Kürt bölgesinde yaşayanlar için basitleştirilebilir ve Irak Kürdistanı, ekonomik olarak Türkiye’ye bağlanabilir..
Unutmamak gerekir ki; Irak devletinin kuruluşu, Cemiyet-i Akvam döneminde Kasımpaşa Konferansı ile şekillenmeye başladı ve Ankara Anlaşması ile sonuçlandı. Türkiye ve İngiltere, Irak’ın garantörüdür. Ayrıca ABD’nin fiili olarak Irak’ta siyasi bir statüsü söz konusudur. Bir Irak yönetimi var öte yandan.. Bir de Kürt yönetimi.. Çözüm, ister istemez bu aktörlerle uzlaşı çerçevesinde bulunacaktır..
Türkiye, Kasımpaşa Konferansı zabıtlarını, Kasımpaşalı bir Başbakan döneminde yeniden açıyor. Bu önemli..
Irak yönetimi bugünkü şartlarda Türkiye’ye kapısını kapatmak istese de Türkiye bir yolunu bulup bu kapıyı açık tutması gerek. Musul konusu ve Kerkük konusunu da birlikte düşünmemiz gerek. Barzani’yi daha fazla İsrail’in kucağına itmememiz gerek..
Türkiye’nin nihai hedefi belli.. Bütün sınır komşularımızla pasaport değil, nüfus cüzdanı ile geçiş yapabilmek.. Irak Kürdistanı’nı dışlayarak değil, belki oradan başlayarak bunu başarmamız gerekir..
AB yerel yönetim şartı, genel çerçevesi itibarı ile zaten demokratik haklar çerçevesinde konuşulabilecek konular. Bazı uygulamalar aslında teknik olarak imkânsız. Bazıları kullanıcı lehine avantaj sağlamıyor. Mesela anadilde savunma, zaten bazı durumlarda zorunlu.. Çünkü tek kelime Türkçe bilmeyen vatandaşlarımız var. Diğerleri için Türkçe savunma yapmak kendi lehine. Kürtçe’de tercümeyi kabul etmek durumunda kalacak.
Yer isimlerinin Kürtçe, Ermenice yazılmasına gelince, eğer o yerleşim bölgesinde yoğunluk o şekilde ise neden olmasın.. İngilizce yazıyoruz da Kürtçe de yazılsa ne olur? Mardin’de Arapça.. Zaten Türkçe olacak. Sonuçta bunlar halkın hakemliğinde, yerel meclisler ya da merkezi hükümet, TBMM kararı ile olacak şeyler..
Herkesin bu iradeye boyun eğmesi şartı ile sorun çıkmaz.. Yoksa zor oyunu bozar. İnatlaşarak bir yere varılmaz..
Halkın hakemliğine güveniyorsanız, buyurun her şeyi açık yüreklilikle konuşalım.. Herkes eteğindeki taşı döksün.. Önce konuşalım. Birbirimizi dinleyelim. Anlayalım..
Gerekirse referandum yapılır. Konu parlamentoya gelir.
Bazı düzenlemeler hükümet kararı ile yapılır.. Adalet, insan hakları, hukuk devleti gerekleri açısından yapılması gereken işlerin nizasız, pazarlıksız yapılması gerek zaten. Hem de herkes için, hemen..
Bu yasakçı mantık, inatlaşmayı getirdi. Bu işin bu noktaya gelmesinin asıl sebebi “Dünya Türk olsun” anlayışı, “Ne mutlu Türküm diyene” anlayışı, “Türkiye Türklerindir” anlayışı.. Bunların birilerinin kafasında, gönlünde ne anlama geldiğini anlamak için, mesela bunun bir benzerinin Bulgaristan’da yaşandığını düşünelim. Mesela orada desinler ki; “Ne mutlu Bulgarım diyene..” Bu sözü dağa taşa yazsınlar. Okullarda çocuklara bunu ant şeklinde her gün tekrarlatsınlar.. Mesela desinler ki “Dünya Bulgar olsun!”, desinler ki “Bulgaristan Bulgarlarındır..” Oradaki kardeşlerimiz ne hissederler acaba?
Aslında sorunun çözümü çok açık: Bulgaristan’daki Türkler ve Müslümanlar için ne istiyorsanız, burada ötekilere onları verin!
Adaletle muamele edin, barışı arzulayın, özgürlükten yana olun. Unutmayalım ki; ilk haram, ilk lanet ırkçılığadır.. “Fikr-i kavmiyyeti tel’in ediyor Peygamber..” Siyonizmden bu kadar nefret edilmesinin nedeni ırkçı iddialardır.
Biz hepimiz Adem’in çocuklarıyız.. Yoksa doğduğumuz ana-babayı biz seçmedik. Doğduğumuz toprağı ve zamanı biz seçmedik..
Telaş etmeyin.. Sonuçta Allah’ın (cc) dediği olacak. Kimse Allah’ı bir şeye zorlayamaz. Bizler bu süreçte yaptıklarımızla sadece kendi amel defterimizi doldurmuş olacağız.. Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde hayır murat etmiş olabilir. Allah dilerse kafirleri bile dinine hizmet ettirebilir.. İşlerin seyrini değiştirebilir. Önemli olan bizim O’nun rızasına talip olmamızdır. Selâm ve dua ile..
YENİ AKİT