Ne Büyük ve Dehşetli Bir Tehlikeden Kurtulduğumuzun Farkında mıyız?
Çok büyük bir belayı atlattığımız çok açık. Bundan sonra artçı sarsıntıları olabilmesi muhtemel dehşetli bir depremden çıkmış gibiyiz. Verdiğimiz şehitler, bu denli büyük bir belaya nisbetle devede kulak misali kalıyor. Zira eğer darbe gerçekleşse idi, Mısır’ı bile arayacak, Suriye misali bir açık hava zindanına düşecekti halkımız. Bizler ise, muhtemelen 55 bin işkence ve açlıkla katledilmiş 11 bin kişi gibi işkencehane tezgahlarında can verecektik, tabii şanslı olanlarımız daha önce kafasına birer kurşun sıkılarak daha kolay kurtulacaktı.
Bu iddialarım çok abartılı gelebilir, ama yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır denir ya, darbe sürecinde yapılanlar, bu yapılacakların teminatı aslında. İktidarı tam ele geçirememiş bu güruh bu katliamları yaparsa, mutlak iktidar halinde ne yapmazdı ki?
Öncü ve Destekçi Olarak Halk
Darbenin önlenmesinde öznenin halk olduğu açık. Bizlerin de bu alanda öncülük rolümüz de aşikar. Her ne kadar hükümet darbeye kadar uyudu ise de, darbe sürecinde tüm kurumlarıyla elinden geleni yaparak, halkın öncülüğündeki darbeyi durdurma mücadelesine destek verdi ve darbe durdurulduktan sonra inisiyatifi ele alarak, darbenin artıklarını temizlemek ve bir daha bu tür bir darbe tehdidiyle karşı karşıya kalmamak için hızlı bir şekilde çalışmaya başladı.
Bu yeni süreçte özne Erdoğan ve hükümet, destekçisi ise darbeye göğsünü siper eden halk kitleleri. Halk darbeyi önlediği gibi, hükümetin çabalarına destek oluyor ve her an yeni bir kalkışma ihtimaline karşı tetikte bekliyor. Darbe nöbetlerinin espirisi de bu iki husus zaten ve çok önemli.
Her akşam meydanları dolduran halk kitleleri, hem yeni bir darbe tehlikesine karşı mücadeleye hazırım mesajı veriyor, hem de hükümete üzerine düşenleri yapması için destek sağlıyor ve (zaman zaman tazyike varan seviyede) teşvik ediyor. Bu nedenle bu nöbetlerin devamı ve katılım ile coşkunun azalmaması çok mühim.
Su Uyur Düşman Uyumaz
Kanaatime göre iktidarı ele geçirecek seviyede yeni bir tehlike ihtimali çok zayıfsa da, kısmi zararlar oluşturabilecek, kaos oluşturacak ve iç savaş çıkartacak çabalar ve girişimler her an söz konusu olabilir ve bu riskler daha fazladır.
Nitekim hemen her gün buna dair bazı faaliyetlerin olduğuna ve önlendiğine dair haberler yansıyor basına. İşin ilginç tarafı, bu faaliyetleri hükümetten önce halk hissediyor ve harekete geçiyor ve bilahare hükümet gereğini yapıyor ya da sorun olmadığını bildirerek tansiyonu düşürüyor.
Doğrusu halkımızın bu süreçteki feraset, fedakarlık, sabır, cesaret, kararlılık ve takibi takdire şayan. Bu şekilde devam etmesi ve hükümetin de olağanüstü halden faydalanarak Fetöcüleri felç edecek seviyede bir temizlik hareketini gerçekleştirmesi durumunda, vücudu saran habis uru bir daha zarar veremeyecek seviyeye indirmek ve hatta tamamen temizlemek mümkün olabilir.
İş Öncelikle Bize Düşüyor
Lakin, halk kitleleri bir zaman sonra yorulabilir, tehlikenin geçtiğini düşünebilir, yavaş yavaş meydanlardan çekilebilir. Bu takdirde hem güvenlik zaafiyeti oluşabilir, hem de reformların hızı yavaşlayabilir. Bu nedenle bizler darbenin ilk anından itibaren girdiğimiz teyakkuz durumundan, ancak tehlikenin tamamen geçtiğinin yakini olarak anlaşılması ve acil zaruri reformların hayata geçmesinin ardından çıkmalıyız.
Bizim pozisyonumuz, hem halkın çabasına destek verip yön vermek, hem de hükümete reformları konusunda destek ve fikir vermek yönünde olmalı ve kesintisiz devam etmelidir.
Olağanüstü Bir Süreçten Geçiyoruz
Kediler tehlikeyle karşılaştıklarında, sindirim sistemleri tamamen bloke olup, tüyleri kabarır ve vücut tamamıyla savunma moduna girip, diğer tüm vücut fonksiyonlarını asgariye indirir.
İçinden geçmekte olduğumuz olağanüstü süreç, bizlerin de tıpkı kediler gibi diğer tüm hayat alanlarındaki fonksiyonlarını asgariye indirip, tüm benliğimizle bir savunma moduna girmemizi zaruri kılmaktadır.
Zira içinden geçtiğimiz süreçte kaybedilecek hiçbir şeyin telafisi mümkün olmayacaktır. Bu nedenle, şu anda yapılması zaruri olan hiçbir şeyi, değil bir hafta ya da bir gün, bir dakika bile tehir etmek demek, o şeyi tamamen ve ebediyyen kaybetmek anlamına gelmektedir.
Nitekim eğer darbe sürecinin farkına varılır varılmaz halk olarak sokağa dökülüp direnişe başlamasak, dur bakalım bir hele, sabah netleşir durum deseydik, sabaha erişemeyeceğimiz kesindi.
Bu nedenle, tehlike tamamen geçinceye kadar teyakkuza ve nöbete devam etmeliyiz, velev ki meydanlarda sadece biz kalsak bile.
Hislerimizin Esiri Olmamalıyız
Darbe İslam’a ve Müslümanlara karşı yapılmış ve İslami saiklerle ve sembollerle (ezan, tekbir) önlenmiştir. Lakin Türkiye’nin ve dünyanın konjonktürü bu netliği ortaya koymaya uygun olmadığından, hükümet tarafından milli irade ve demokrasi vurgusu öne çıkartılmaktadır.
Elbette bizim bu vurgulara katılmamız, demokrasi şehidi gibi ifadeleri tasvip etmemiz mümkün değildir. Lakin en azından Kemalizm ve laikliğe vurgu yapılmaması bile büyük bir kazanım olarak görülmeli, demokrasi ve milli irade vurgularından ise kaçınılmalıdır.
Bizler hem şahit, hem de müdahil olmalıyız. Şu ana kadar müdahillik görevimizi yerine getirdik inşaallah. Lakin görevimiz sadece müdahil olmak değil, aynı zamanda hakka şahitlik etmek olup, şu ana kadar şahitlik görevimizi de yerine getirdik ve getirmeye devam etmeliyiz. Bu acıdan, duygusal ortamdan etkilenerek, vatan, millet, bayrak, milli irade, demokrasi gibi riskli, kirli, müphem yada içeriği net olarak tarif edilmemiş kavramları kullanmaktan uzak durmalıyız.
Konu, Metot ve Zamanlamada Hikmeti Yakalamalıyız
Bu tür müphem ve kirli kavramlardan uzak durmakla beraber, şu hassas ve duygusal ortamda bu kavramlarla ilgili bir gündem oluşturarak, dostlarımızı kendimize düşman etmek ve İslam düşmanlarının ekmeğine yağ sürmek de çok hikmetli olmasa gerektir.
Hikmet, yapılması gerekli olan şeyi uygun metotla yapmak olduğu gibi, doğru zamanda doğru şeyi yapmaktır. Bu duygusal atmosfer dağılıp, insanlar duygusallıktan mantıksal moda geçince, bu kavramlar üzerinde hikmetli bir şekilde şahitlik ve tebliğ yapabileceğimiz çok zamanımız olacaktır inşaallah.