No country for old liberals*

Yıldıray Oğur

“İhtiyarlara Yer Yok” diye çevrilen Coen Kardeşlerin Oscarlı filmi adını Nobelli İrlandalı şair William Butler Yeats’in “Bizans’a Yolculuk” şiirinin girişinden alır. Yaşlılara göre değil bu ülke/ Gençler birbirilerinin kollarında, ağaçlarda kuşlar.

Sadece New York Times muhabirine demeç verirken şık dursun diye değil, her daim liberal kelimesinin Türkiye’deki taşınması zor ağırlığının altına girmiş ve en kritik sınavda onu yere bırakmamış Atilla Yayla, Gülay Göktürk gibi bir kısım gerçek liberali kızdırmak istemem.

Türkiye’de liberal derken galiba laik ama demokrat demek istiyoruz. “Laik ama CHP’li ya da Kemalist değil” demek. O yüzden adı liberale çıkmış sosyalistler bile var. Darbeyi destekleyen liberal oksimoronların memleketi Mısır’da da galiba böyle, liberal demek “Laik ama Nasırcı, Mübarekçi değil” demek.

Hikaye uzun. Özetle; Türkiye’de liberal denen bir grup “laik aydın” sosyolojilerini karşılarına alıp, onlardan beklenemeyen bir şey yaptı ve CHP’li olmaktan vazgeçti. (Vazgeçtiler çünkü laik bir Türk için CHP’lilik, Kemalistlik neredeyse doğuştan verili, içine doğulan ve ideolojik değil kültürel olduğu için de şekerli kahve lekesi gibi çıkmayan bir kimliktir.)

Aslında onları liberal yapan basit bir şeydi: Sandıktan çıkan dindarların seçtikleri iktidarları meşru kabul etmek, onlarla konuşmak, bazen yaptıklarını desteklemek.

Bu kadarı bile yetti. Birinci Cumhuriyet,  bu hain evlatlarından, yok edilmesi gereken tescilli düşmanları dindarlardan, Kürtlerden bile belki daha çok nefret etti. Onlar için andıçlar yayınlandı, “ajan” dedi, “liboş” dedi, “satılmış” dedi.

Bu itibarsızlaştırma çabası kritikti. Çünkü bu insanlar itibarlıydı. Çünkü onlar ne olursa olsun bu sistemin evlatlarıydı. Mavi kan taşımaktaydılar. Dindarlar ve Kürtler gibi yok sayılamazdılar.

Kamusal alana, tartışma zeminine girmiş Truva Atları gibi iş gördüler. O alana girmeleri yasak olan dindarların sesi oldular. Gazetelerinde yazdılar, onlar adına konuştular. Bir tür vekil, arabulucu ya da kefildiler. Laikliğinden şüphe edilmez bir aydının sivilleşme talebi neredeyse bir meydana doluşmuş yüzbin sakallı adamın, başörtülü kadının, poşulu Kürt'ün sivilleşme talebine eşitti.

Taraf gazetesinin o kadar tirajla bu kadar çok gürültü çıkarabilmesinin en önemli sebeplerinden biri buydu. Gazetenin laik olması ve laik camianın ünlü isimleri tarafından çıkarılması. Aynı manşetler, yazılar dindar insanların, dindar gazetesinde aynı etkiyi yapmazdı.

Her şey laik aydınların elinde büyümüş, çevreden merkeze  doğru ilk adımlarını atışını gördükleri AKP iktidarının çocukluktan ergenliğe, ardından  ustalığa geçişiyle bozuldu. Artık dindarların vekalete, elinden tutulmaya ihtiyacı kalmamış, kamusal alana giriş kapılarındaki sivil-askeri bürokrasi de etkisiz hale getirilmişti. Laik demokrat aydınlarla AKP arasında gerilimler başladı. Yazık ki gerilimin başladığı zamanlar AKP’nin PKK müzakere süreciyle en az milliyetçi, askeri vesayeti geri püskürterek en çok demokrat olduğu zamanlardı.

Ama her kriz, her söz bu dindarların “öz”, “zihniyet”, “yetiştirilme biçimi” gibi neredeyse ırkçı nedenlerle “Tamam işte, buraya kadarmış” haykırışlarıyla samimi demokrat olmadıklarının ilanına sebep gösterildi.  Bir sınavı geçseler önümüzdeki sınavda kesin otoriter, faşist, milliyetçi özlerinin ortaya çıkacağına bahisler açıldı ve her seferinde kaybettikleri aynı yanlış taşa oynamaktan imtina etmediler. Demokrasi karnesi zayıflarla dolu olmak da, otoriter siyasi geleneklerden de gelmiş olmak, da dindarların demokratlık sivil memur olmayı engellemedi. Demokratlık bir laik uzak doğu felsefesiydi çünkü.

İşte bu büyük çileyi bitiren Gezi Ayaklanması  oldu. Gezi ile bazı liberaller sola, solcular Kemalistlere yaklaştı. TGB’sinden, Talat Paşa Komitesine, solcusundan liberaline görününce utanılan görünmez bir siyasi cephe hattı kuruldu. İhtiyaç duyulan anlarda AKP’ye karşı laik Voltran oluşturuldu. Ceren Kenar’ın harika tespitiyle 27 Mayıs Koalisyonuna geri dönüldü. Kadıköy vapurunda herkesin birbirine selam verdiği o mutlu mesut günlere.

Artık aileyle, çevreyle, dostlarla gerilim yok, artık yandaş, liboş diye suçlanmak yok. Çok pişmanım itiraflarının derecesine göre bağırlara basılmak bile mümkün. Sonunda Erdoğan’dan bir otoriter lider, AKP’den devletçi parti çıkarma hayali gerçek oldu, “İşte bunlar yeni Kemalistler” ilan edildi. Siyaseten emeklilik günlerinin geçirileceği huzurlu bir sahil kasabasına demir atıldı.

Ama artık hangi kriterin 27 Mayıs’ı desteklemiş, 9 Mart’ta bizzat darbeci olmuş, 28 Şubat’ta darbeye açık destek vermiş mavi kanlı birini demokrat, bütün darbelerde partisi kapatılmış, bir darbede içeri atılmış, askeri vesayeti bitiren, barış için masaya oturmuş mavi kan taşımayan bir Başbakan’ı otoriter  yaptığını sorgulayan yeni  “liberaller” var. Şimdi nefret objesi olma sırası onlarda.  “Satılmış”, “ikbal peşinde koşan”, “yandaş”, “vekil mi olacan” diye saldırılma sırası onlarda.  O saldırıları yapanlar arasında emekliliği gelmiş liberaller de olması sürpriz değil. Birinci Cumhuriyetin liberallerinin nefesi buraya kadar yetti. Sıra İkinci Cumhuriyetin liberallerinde.

William Butler Yeats’in İrlanda’dan “burada yaşlılara yer yok” diyerek kaçtığı şehir Bizans’tı. Ama galiba Bizans’ta yaşlılara artık yer yok…

*Yaşlı liberallere yer yok

TÜRKİYE