Yarın 2 Temmuz.. Neyin yıldönümü?
37 kişinin can verdiği Sivas’taki provokasyonun!
Ne olmuştu 2 Temmuz 1993’te?
Ne olduğunu söylemeden önce, o tarihte iktidarda kimin olduğunu hatırlatalım: DYP-SHP koalisyonu..
Adalet Bakanlığı koltuğunda kim vardı?
Bugünlerde pek meşhur olan Seyfi Oktay Dede..
Ne olmuştu o provokasyonda?
1993 Şubat’ında, Şişli Sulh Ceza Mahkemesi’nin verdiği toplatma kararına rağmen, Aziz Nesin adlı ateist, “Şeytan Ayetleri” isimli kitabı Türkçe’ye çevirip, Aydınlık gazetesinde yayınlamaya başlamıştı..
İslâm’a hakaretler içeren o yayın sonrasında, mahkeme kararını da dinlemeden yayına devam eden Aziz Nesin’e, tüm Türkiye’de haklı bir tepki doğmuştu!
Böyle bir ortamda; Nesin’in şu ilde konferansa, bu ilde panele gitmesi mümkün mü?
Üç aylık tecrübesi olan savcıya sorsanız: “Hayır, güvenlik sebebiyle izin verilemez” der.
Ama 1993'te, Seyfi Dede’nin Adalet Bakanlığı koltuğunda oturduğu tarihte, bu kadar tepki alan bir kişinin Sivas’a getirilme provokasyonunu, savcılar seyrettiler..
Aziz Nesin de, elini kolunu sallaya sallaya, daha doğrusu İslâm dinine hakaretler içeren “Şeytan Ayetleri” isimli kitabı yayınlaya yayınlaya, gitti Sivas’ta konferans vermeye kalkıştı..
Konferansı verdi de.. Arkasından halkta bir tepki..
Bari bu aşamada Seyfi Dede’nin savcıları harekete geçip, bir şeyler yapsa, olumsuzlukların önüne geçse..
Nerdee...
Olaylar seyrediliyor. Ve sonunda, bir provokasyon gerçekleşiyor.
Aziz Nesin'in içinde bulunduğu otelin önünde, bir arabanın ters çevrilmesi ile birlikte, yangın çıkartılıyor.
Sonrası hepinizin bildiği gibi: 33 insan ölüyor. 4 Sivaslı da, sıkılan meçhul kurşunlarla ölüyor..
Sonrasında savcılar devreye giriyor..
Aydınlık dergisinde hedef gösterilen tüm Sivaslılar Emniyet’e toplanıyor.
Tamam toplasınlar.. Ama adil olsunlar..
Onlar ne yaptılar? Olay Sivas’ta yaşandığı için, Sivas Ağır Ceza Mahkemesi görevli iken, sanıkların hiçbirisinde silah olmadığı halde, tuttular olayı terör eylemi gibi gösterip, DGM’ye sevkettiler..
Haydi buna da peki diyelim..
Peki bundan sonrasında, Adalet Bakanı Seyfi Dede’nin, bizzat imzaladığı dilekçe ile, dosyanın Ankara’ya getirilmesine ne diyeceksiniz?..
Buyurun söyleyin, ne söyleyecekseniz!
Olay Sivas’ta.. Yargılama Ankara’da!
Niye? Çünkü Seyfi Dede, Ankara’daki hakimlerle daha sıkı fıkı!
Yargılananlara idam cezaları önceden ayarlanmış!
Sonra ne oldu?
Planlandığı gibi oldu.. Bununla da bitmiyor, Seyfi Dede’nin, Adalet Bakanlığı koltuğunda sergilediği ikircikli tavır..
2 Temmuz’dan üç gün sonra, Erzincan Başbağlar köyünde bir katliam yaşanıyor.
Teröristler geliyor ve “Sivas’ın intikamını alacağız” diyerek 33 insanımızı katlediyorlar..
Olaydan hemen sonra, birkaç kişi yakalanıp mahkemeye çıkartılıyor.
Ama Seyfi Dede’nin Adalet Bakanlığı’nda, adil bir yargılama ne mümkün!
Salıveriliyorlar..
Seyfi Dede diyebilir ki, “Ben müdahale etmedim!”
Bir anlığına kabul edelim. Peki Seyfi Dede; Başbağlar katliamı davasının, olay yerinden yüzlerce km. uzakta, İzmir’de görülmesinde de mi sizin müdahaleniz yok?..
Nasıl ki Sivas’taki davayı Ankara’ya götürttünüz..
Sizin imzanızla yapıldı bu iş!..
Aynı şekilde, Başbağlar katliamının sanıkları da, İzmir’de yargılandılar.. Yine sizin imzanızla...
Niye acaba?..
Boşverin siz, “Olay yerindeki mahkemede yargılama yapıldığı takdirde, kamu güvenliği bozulabilirdi” gerekçesini.. O, işin hikâyesi!
Siz esas şuna cevap verin: “Sivas davasını Ankara’ya getirdiniz de, Başbağlar davasını niye Ankara’ya değil, İzmir’e götürdünüz?..”