Niyazi Berkes sosyolojisi ve Sol-Kemalizm’in devrim-darbe algısının oluşumundaki etkisi

Türkiye’de darbeci geleneği Sol-Kemalist çizgi üzerinden değerlendiren Ergün Yıldırım, Niyazi Berkes ve sosyolojisinin bundaki etkisine ilişkin dikkat çekici tespitlerde bulunuyor.

HAKSÖZ-HABER

Ergün Yıldırım, Yeni Şafak’taki köşesinde yayımlanan “Devrim Siyaseti” başlıklı yazısında 104 Amiral Muhtırası özelinde Türkiye’de solun devrim ve darbe algısını ve bunun Niyazi Berkes sosyolojisine uzanan köklerini mercek altına alıyor.

Niyazi Berkes: Sol-Kemalist sosyolojinin sözcüsü

Niyazi Berkes’in sosyolojisinde devrim ve Kemalizm’e bu bağlamda atfedilen değere dikkat çeken Ergün Yıldırım şunları söylüyor:

“Niyazi Berkes, sol Kemalist bir sosyolojinin sözcüsü. 28 Şubat’ta onun laiklik söylemi baz alınarak RP’nin kapatılma iddianamesi hazırlandı. Berkes’in sosyolojisi, siyasal analizleri ve savunduğu ideoloji ile aslında Türkiye’de belli bir siyasal bilinci anlatıyor. Türk siyasetinde sol ve CHP ile özdeşleşen bu siyasal bilinç, 1960’larda yayınlanan YÖN dergisinde akademik, entelektüel ve popüler boyutları ile inşa ediliyor. Bir grup emekli generallerin bildirisinde de bu siyasal bilinç son haliyle devam ediyor.”

Toplumsal sınıfları “İlerici-Gerici sınıflar”a indirgeme basitliği

Sol-Kemalizm’in sosyolojik çözümlemelerinin merkezinde olan “ilerici-gerici sınıf” ayrımında da Berkes’in payı olduğunu belirten Ergün Yıldırım konuyla alakalı olarak şunları kaydediyor:

“Sol Kemalizm ile birleşen bu siyasal bilinçte ilericiler ve gericiler diye iki sınıf var. Türk toplumunun temel ‘sınıf çelişkisi’ burada yaşanır. Gerici ideoloji ile İslamcılar, liberaller ve Turancılar aynı sınıfta konumlanır. Devrime ve ilerlemeye karşı olan sınıflardır. Ordu ve CHP ise ‘ilerici sınıf’tır. Devrimcidir. Türkiye’yi Batı uygarlığına taşır. Berkes, Batı uygarlığının her şeyi ile kurtuluşumuzun yolu olduğu, buna karşın İslam uygarlığının “teneke uygarlığı” olduğunu söyler. Bu kavram, geçmişe, dine, İslam’a ve tarihe bakışın ifadesidir. Tarihi geçmiş ve gelenek devrimci sınıfın ilerlemesi önünde duran bir engeldir. Bundan dolayı bunu gerektiğinde tepelemek de meşrudur. Ordu, burada ilerici bir devrimci manivela olarak algılanır. Ona bu anlam yüklenmeye çalışılır. Doğan Avcıoğlu, YÖN dergisinde de Devrim dergisinde de bu fikirleri savunur. Hatta 12 Mart darbesini özlenen ve beklenen devrim olarak tahayyül eder. Bu nedenle evde elbiselerini giyerek radyoda devrim bildirisi okumaya hazırlanır. Tarihin ironisine bakın ki onu almaya gelen askerler devrim bildirisi okusun diye radyo evine değil, hapishaneye götürürler.”

“Sürekli devrim” ütopyası ve darbecilik

Sol-Kemalist söylemde devrim siyasetinin aslında darbeciliği meşrulaştıran bir özellik ihtiva ettiğini belirten Ergün Yıldırım, Atatürk’ün pragmatist olduğunu bu söylemin ise Atatürk’e yaklaşımda kraldan daha kralcı olduğuna dikkat çekiyor:

“Atatürk’ü devrim üzerinden yorumlayarak tarih, din ve geçmiş ile çatıştıran sol Kemalizm ‘hep devrim’ peşindedir. Bu açıdan da Atatürk’ten farklılaşır. Atatürk inkılaplar yaptı. Ama bir yerde tamam dedi. Hatta bazılarında aşırıya kaçtıklarını düşünerek vazgeçti. Türk Dili ile ilgili öz Türkçecilik atılımı böyledir. Aşırıya gittik galiba, bunu usulüne uygun yeniden gözden geçirelim der. Oysa sol Kemalistler, hep devrim ve daha çok devrim fikrine sahipler. Soldan gelen devrimci bir ütopyaları var. Bununla bütün yoksulluk, gerilik, eşitsizlik sorunlarını bir çırpıda çözeceklerini düşünürler. Aslında devrim dedikleri de doğrudan darbeyle özleşiyor. Nitekim 27 Mayıs darbecileri de kendilerine devrimci demeyi severler. Hatta tüm Ortadoğu darbeci askeri cunta liderleri, devrim kelimesine bayılırlar. Onlarda da sol bir taraf var tabii ki: Nasyonal sosyalizm.”

Sol-Kemalizm’in bitmeyen devrim/darbe özlemi ve 104 Amiral Muhtırası

Öte yandan 104 Amiral Muhtırası’nı da Niyazi Berkes’in sosyolojisi ve Sol-Kemalist paradigma bağlamında analiz eden Ergün Yıldırım’ın şu vurguları da kayda değer:

“CHP’li belediye başkanlarından biri daha bir iki gün önce Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını devrimci özlemleriyle selamladı. Şimdi de emekli bir grup general, ‘Atatürk ilke ve devrimlerine’ ilişkin uyarılarda bulunuyorlar. Bunu bir vatansever eleştirisi olarak görüyorlar. Bu bildiriyi darbe diye tanımlayan çevreleri ve iktidar partisini ‘sivil darbeciler’ olarak tanımlıyorlar. Niyazi Berkes de Demokrat Parti siyasetini ve tüm iktidar dönemini “demokratik istibdat” kavramıyla ifade etmişti. Elbette DP’nin son yıllarca kimi baskıcı uygulamaları vardı. Muhalefetin birleşerek hareket etmesini engelleyen kanunlar çıkarması ve muhalif gazetecileri tutuklaması bunun örnekleri. Ancak bir siyaset tarzı ve on yıllık siyasal iktidarı bütünlüğünde ona demokratik istibdat demek de mümkün değil.

Devrimci siyaset, her zaman demokrasiye karşı şüphe içerisindedir. Ona inanmaz da. Bu nedenle ‘demokratik istibdat’ ve ‘sivil darbeciler’ gibi ifadelerle demokrasiyi itibarsızlaştırmaya çalışırlar. Bunun yerine devrim dedikleri darbeyle bütünleşen siyasetlerini meşru ve haklı göstermek isterler. Orduyu da bu şekilde algılama ve yorumlama hevesindedirler. Bu tutumları 28 Şubat döneminde ve Cumhuriyet Mitinglerinde taşıdıkları ‘Ordu göreve’ pankartlarında gördük.

Devrimci siyaset çağdaşlaşma ve kalkınmayı Batı ile özdeşleştirir. Özellikle kültürel ve gündelik hayatın tamamen laiklikle bütünleşen bir modernleşme projesini benimser. Bundan dolayı da laikliği her şeyi kuşatan ve yutan bir siyaset olarak görürler. Sadece din ve devlet ilişkisini düzenleyen bir sözleşme görmekle kalmazlar. 28 Şubat’ta RP’yi kapatma iddianamesinde bunu çok net görürüz. Burada laiklik siyasal alanı, bilimi, kültürü ve hatta sokağı kapsayan bir siyaset olur. Kurtuluş laiklikten gelir, tehdit de dinden. Elbette din yerine ‘irtica’ kavramı kullanılır.”

Yorum Analiz Haberleri

Meşru olanı savunursan karşılığını elbet görürsün!
Türkiye solu neden hala Esed rejimini savunuyor?
Sosyal medyada görünürlük çabası ve dijital nihilizm
İran aparatlarının komik antipropagandalarına vakit ayırmak bile coğrafya için zaman kaybı...
Nasıl ki ilk Müslümanlar tüm zorluklara rağmen direndiyse Gazzeliler de öyle direniyor!